⏳ 20 gün sonra...
Asistanlık işiyle, kendi mesleğimi aynı anda yapmaya adapte olmaya başladım. Artık telefonları 2. kez çaldırmadan açıyor, Demir Bey'i programına göre yönlendiriyordum.
Bugünkü program listesi için yanına gittiğimde masasında ciddi bir şekilde çalışıyordu. Adımlarım sağ çaprazında son bulduğu sırada sandalyesini bana doğru çevirip, arkasına yaslandı. İki elinin arasında kalemini tutarak gözlerini bana sabitlerken, derin bir nefes aldı.
Gün içindeki görüşmeleri, toplantıları yemekleri vesaire hepsinin üzerinden geçtim. Bu kısmı yaparken kendimi diken üstünde, yüreğimde de ağrı hissediyordum. Sanki hata yapmamı beklermiş gibi gözleri hep üzerimdeydi ve ben, o gözlerin üzerimde olmasını istemiyordum.
Tam arkamı dönmüş çıkıyordum ki "Şekersiz filtre kahve, büyük boy olsun." dedi.
Sinirle arkamı dönüp yüzüne baktığımda gördüğüm ifadeyle daha fazla hırçınlaştım. Bu adam beni sınamakta ısrarlıydı ve konuşmasında tek bir rica kırıntısı yoktu.
"Oradan bakınca görevim olmadığı halde, emrivaki isteklerle iş yapan birine mi benziyorum?"
Yüzünde oluşan yalancı kızgınlıkla "Çok konuşuyorsun, sadece tamam diyeceksin." dedi.
Söylediklerinden sonra derin bir nefes aldım. Bir kaşık suda insan nasıl boğulurmuş, bu adamın üzerinde gösterebilirdim. Gözlerimi kısa süreli kapatıp, bu duygudan arınmaya çalıştım ama bu adamın yanında pekte mümkün görünmüyordu. Aldığım nefesi sakin bir şekilde vererek, hiçbir şey demeden yerime oturdum. Tüm işlerimi bitirdiğim için kitabımı alıp, okumaya başladım.
Dalgınlığımı "Beyza Hanım, kahve." diye böldüğünde duymamazlıktan geldim.
Geçen 20 günde değişmeyen tek şey üzerimde kurmaya çalıştığı hakimiyetti. Bu uğurda sınırlarını aşmaya çalıştıkça ben daha yüksek duvarlar örerek sınır hattımı ona gösteriyordum ama yine de bıkmadan sınırlarını aşmaya çalışıyordu.
Daha yüksek ve sert bir sesle "Kahve!" diye bağırırken, başımı kitaptan kaldırıp ona baktım. Bana doğru bakıyordu. Gerçi ikimizin de masaları birbirine baktığından dolayı, kafasını kaldırması bunun için yeterliydi. Bir yandan yüzüne sinirle bakarken, bir yandan da çekmeceden kulaklığımı çıkarıyordum. Onun bana bu şekilde davranamayacağını, yüksek ve emrivaki kullandığı cümlelerin üzerimde hiçbir etki bırakmadığını göstermek istiyordum. Kulaklığı takıp bir müzik açtığımda yüzüme ona meydan okuduğumu gösteren kocaman bir gülücük kondurmayı ihmal etmiyordum. Sandalyemi yavaşça duvara karşı döndürdüm ve beni sinir eden adamın bakış açısından çıktım.
Aradan geçen birkaç huzur dolu dakikadan sonra sandalyem sert bir şekilde döndürüldüğünde o karşımdaydı. Oysa birkaç dakikada olsa ben mutluydum ama o, bu mutluluğun uzun sürmeyeceğini vurgulamak istiyordu. Hafif bana doğru eğilip, kulaklığımı çıkarırken gözlerime baktı ve peşine sessiz ama tehditkâr şekilde konuşmaktan geri kalmadı.
"Kahvemi hemen istiyorum. Bir dahaki tekrarımda dediğimi anlaman için biraz daha yakınlaşıp söyleyeceğim. Bence şimdi kahvemi getirme ve bir dahaki tekrarımı bekle."
Bu manyak herif, sınırlarını aşmayı seviyordu. Aramızdaki mesafe bu kadar az olmasa, yine kalkıp getireceğim yoktu ama bana yakınlaşmasını istemediğim için sandalyemi ayağımla geriye itip, masanın diğer tarafından dolaştım ve kaçar adımlarla oradan uzaklaştım.
Ahşap kapıyı açıp, diğer çalışanların masalarının olduğu kısma geçince içimin ferahladığını hissettim. Ne güzel huzurla çalışıyorlardı. Bundan önce bende huzurla çalışıyor, işyerimi çokça seviyordum ama şimdiki durumumu düşünce içimi öfke kaplıyordu. Hemen iki tane filtre kahve alıp, odama geçtim. Masamın üzerine kendi kahvemi bıraktıktan sonra diğer kahveyi de Demir Bey'in yanına götürdüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HANİFTAM (Dağ Çileğim)
Teen Fiction"Seni öldürürüm Demir! Öldürürüm!" "Tabii ki öldürürsün ama sen beni öldürmek yerine, ailene umut olacaksın ve benimle evleneceksin. " Mideme kramplar giriyor, bildiğin kıvranıyordum. Nefesimi yettiremediğim için bir elimle kapıdan destek alırken...