Gözyaşlarını silip, sessizce odadan çıkışını izledim.
Bu kadar aşıkken, nasıl kendime hakim olamayıp gözünde yine yaş olurum diye kendimi yiyip bitirdim. Hemen özür dileyip gönlünü almam, ona karşı duygularımı itiraf etmem gerekiyordu. Odadan çıktım. Uzaktan salona doğru baktım ama orada yoktu. Ferit telaşlı bir şekilde yanıma gelip, beni bahçeye çıkardı.
"Demir, Beyza içerde mi? Bahçeye çıktığımda uzakta koşan birini gördüm. Hatta beyaz giydiği için Beyza sanıp biraz inceledim. Yok ya o değildir dedim ama yine de içime sinmedi, gelip birde sana sorayım dedim."
"Ne tarafa gitti?"
Ferit endişeli şekilde, gittiği yönü gösterdi.
"Sakın kimseye bir şey söyleyip endişelendirme, o mu diye gidip bakacağım. "
Hızla gösterdiği yere doğru koşmaya başladım. Kalbim deli gibi atıyor, onu kaybetme duygusu tüm benliğimi sarıyordu. Yine fazla üstüne gidip, onu bin bir parçaya ayırmış, yine bana yakın olsun derken benden çok uzağa itmiştim.
Uzun bir süre koştum. Yol ayrımına geldiğimde hangi tarafa gideceğimi bilemeden öylece etrafa bakındım. Boğuk bir çığlık sesi gelince korkuyla o yöne doğru koştum. Burayı hatırlıyordum. Mezarlığa giden yol olduğunu anlayınca hızla anne ve babasının mezarına doğru gittim. Onu orada bulamadığımda içimde büyüyen korku ruhuma karalar çalmaya başlamıştı. Endişe ile nereye gitmiş olabileceğini düşünürken hıçkırıklı ağlama sesini duydum. Korku içimi alev alev yakıyor, göreceğim manzara karşısında ne yapacağımı bilmiyorum.
İki mezarın arasına yatıp, onlara sığınan halini görünce kendime duyduğum nefretim büyüdü. Onu nasıl çaresizliğe sürüklemiş, nasıl kırmış, nasıl incitmiştim de sabah namazında tek başına abdest almaya korkan kızı, gecenin karanlığında ormanın içinde bulunan mezarlığa tek başına gelecek çaresizliğe sürüklemiştim. Yine nasıl yakmıştım canını da küçük olan bedeni iyice küçülüp, iki büklüm olmuştu.
Yanına doğru gidip onu kaldırmak istedim. Soğuk toprakla ısıtmaya çalıştığı yalnızlığını, iliklerime kadar hissedince bu his boğazımda yumru oldu. Ne de olsa ben de zamanında baş edemediğim yalnızlığımı yatılı kaldığım okulun bodrum katında akıttığım gözyaşlarıyla yere göl yapmış, sonra da kendi oluşturduğum o gölü, sevgisizliği sindiremediğim öfkemle yakıp buharlaşarak yok olmasına sebep olmuştum. O günden sonra da sevgisiz kalan ruhumu, baş edemediğim yalnızlığımı da yok saymayı öğrenmiştim.
Geçti Demir! Sen artık zavallı bir şekilde sevilmeyi bekleyen, susarak isteklerinin giderileceğini sanan o zavallı çocuk değilsin!
Kanayan yüreğinden, ruhuma çarpan sözleri düşüncelerimi silip her tarafımı kan rengine boyuyordu.
"O gün sizi dinlediğim için çok pişmanım. Sizin gibi benimde o arabada olmam gerekiyordu. Şu an burada üçümüz yatabilirdik. Bunu neden çok gördünüz anlamıyorum. Düşünmediniz mi biri çıkar, kızımı öldürmekten beter eder, o gün arabada olmadığı için bize küser diye?
Bazen ölsem diyorum anne öylece bitsin istiyorum. Günaha girmek istemiyorum ama içimden yükselen duaya engel olamıyorum. Şu an olduğu gibi burada üçümüz yatalım istiyorum. Aminlerle duama eşlik etmenize acınası halde istiyorum.
Ölüm bana çok yakışacak baba bunu biliyorum... "
O güzel bedenine, onu çaresiz bıraktığım için ölümü yakıştırmıştı. Onda açtığım yaraları yine ben, aşkımla sarıp, onu bir daha bu hale düşürmemek için ne gerekiyorsa yapacaktım. Çok kızsam da çok kıskansam da ona sesimi bir daha asla yükseltmeyecek, sevdiğim kadını kendi öfkemden koruyacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HANİFTAM (Dağ Çileğim)
Teen Fiction"Seni öldürürüm Demir! Öldürürüm!" "Tabii ki öldürürsün ama sen beni öldürmek yerine, ailene umut olacaksın ve benimle evleneceksin. " Mideme kramplar giriyor, bildiğin kıvranıyordum. Nefesimi yettiremediğim için bir elimle kapıdan destek alırken...