"Sanırım ömrümüzün sonuna kadar seni, omuzuma atıp bir yerlere götüreceğim."
"Sakın!"
Demir, sınıfta öğrencilerin yanında olduğumuzu umursamadan dizlerini büküp beni omzuna attığı sırada "Üzümlü kekim diyene kadar seni bırakmayacağım." deyip sınıftan dışarıya çıktı ve Cenk'in odasına gitti.
"İndir beni mağara adamı, istediğin şeyler olmayınca beni böyle omzuna atamazsın!"
Cenk ile Tuğba bakış açımda değildi ama gülme seslerini rahatlıkla duyuyordum. Sanırım Demir'in bu sınır tanımaz halleri bir tek beni delirtiyor, diğer herkesi eğlendiriyor gibi görünüyordu ve bu beni, daha fazla kızdırıyordu.
"Sizi, biraz dışarı alabilir miyim?"
"Demir, Beyza bunun acısını senden çok pis çıkarır benden söylemesi."
Demir'in sorusuna Tuğba, sesini ciddi bir tona getirerek cevap verdi. İşte sonunda şu halimi ciddiye alan biri var diye sevindiğim sırada Tuğba'nın ayarsız kahkası sevincimi kursağımda bıraktı ve böylece Demir'e söylenmelerim arttı.
"Demir kesinlikle dayak aranıyorsun ve ben, kendimi tutmakta zorlanıyorum."
Demir, ikisi dışarı çıktıktan sonra kapıyı kapatıp beni omzundan indirdi. Fırsatını bulur bulmaz ondan iki adım uzaklaştım. Tekrar söylenmek için ağzımı açacağım sırada onun söylediği cümleyi duydum.
"Üzümlü kekim dedikten sonra istediğin kadar masaj yapmaya başlayabilirsin güzel karım. Söz veriyorum sana engel olmayacağım."
Gücümün onun bedeni karşısındaki etkisine masaj göndermesi yapan adam, üzerime attığı yarım adım mesafeyle istediğini tekrar dile getiriyordu.
"Hadi şimdi kocana da aynı onlara söylediğin gibi üzümlü kekim de."
Kaşlarım şaşkın bir ifadeyle yukarıya doğru yol alırken "Kocacığım sen çocuk musun? Bu nasıl bir kıskançlık, kesinlikle aklım almıyor." diye sordum; ama sanki Demir bu cümlemi bekliyormuş gibi aramızdaki mesafeyi anında kapatıp beni uzun süre öptü.
"Çocuk olmadığımı çok iyi biliyorsun güzel karım." İma dolu gözleri kısa süreli karnımda dolaştıktan sonra tekrar konuşmasına devam etti. "Sadece güzel olan tüm hitapları senin sesinden duymak istiyorum o kadar. Hadi şimdi bana da üzümlü kekim de; ama onlara dediğin gibi yumuşacık ve sevgi dolu olsun."
Ellerimle onu uzağıma itmeye çalışsamda koca cüssesini hareket ettirememiş ve ona alaylı sesimle saydırmaya başlamıştım.
"Allah aşkına senden üzümlü kek mi olur? Olsa olsa wasabi olur, olsa olsa isot olur, olsa olsa çiğ köftenin içindeki acılı karışık sos olur!"
Son saydığım çiğ köfte kısmında işler pekte yolunda gitmediği gibi bir de ağzımın sulandığını hissetmiştim.
"Demir, ben sana güzel güzel saydırıyordum; ama benim canım çiğköfte çekti."
Söylediğim cümle ile sanki Demir'e büyük bir hediye bahşetmişim gibi tebessümlü gözlerle bana bakıyordu ve tekrar aradaki mesafeyi kapatıp burnumun ucunu öperek beni güçlü kollarına alıyordu.
"Canın çok mu çekti Haniftam?"
Sandalyeye oturduktan sonra kollarındaki bedenimi bacağının üzerine bıraktı. Yönümü ona doğru çevirdiği sırada ona cevap vermeye başladım.
"Oysa sana, ne güzel söyleniyordum Demir; ama bir anda işler rayından çıktı ve çiğköfte dediğim zaman ağzımın suyunun aktığını hissettim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HANİFTAM (Dağ Çileğim)
Teen Fiction"Seni öldürürüm Demir! Öldürürüm!" "Tabii ki öldürürsün ama sen beni öldürmek yerine, ailene umut olacaksın ve benimle evleneceksin. " Mideme kramplar giriyor, bildiğin kıvranıyordum. Nefesimi yettiremediğim için bir elimle kapıdan destek alırken...