♥ Hera ♥

1.2K 78 3
                                    


Yeşil kravat!

Eğer birini etkilemek istiyorsam kullandığım en etkili silahım. Daha doğrusu Hera bir kere ağzından kaçırdığında öğrenmiştim bunu.

Bana yeşil olan her şey yakışıyormuş.

Gözlerimi ortaya çıkarıyormuş. Doğrudur güzel gözlerim var.

Bugün bu silah lazım bana. Eraslanlar ile anlaşma aşamasındayız malum. Bugün de kritik bir toplantımız var Ahu Eraslan ile. Gerçi teklifimiz sağlam sıkıntı yok. E kadının bana yanık olduğunu bilmeyen de yok. Bütün oklar lehime dönmüş bir vaziyette anlayacağınız.
Yeşil kravat ne derseniz, tedbiri elden bırakmama şekli de diyebiliriz.

Aynada kendime son kez bakıp odadan çıktım. Sahra'nın kapısının önündeki sabit yerimi aldım ve beklemeye başladım. Her gün yaklaşık on dakika bu kapının önünde Sahra Hanımı bekliyorum.

Ne için uğraşıyor onu da bilmiyorum. Çünkü Sahra'nın klasik bir tarzı vardır. Nefret ettiğim o dar pantolonları ve tişörtleri. Canı isterse topuklu giyer ki bence istemediği zamanlarda daha iyi oluyor. Ben bile ne giyeceğini bilirken onun her gün saatlerce buna kafa patlatması çok garibime gidiyor.

Bugün bana bir kıyak geçmeye karar vermiş olacak fazla bekletmeden açıyor kapısını. Ama o da ne. Surat beş karış asık. Bu hali istemsizce gülümsetiyor beni. Belli sinirlenmiş bir şeylere. Böyle olduğunda dört yaşındaki haline geri dönüyor sanki. Kızarık yanaklarını tamamlayan kırmızı dudakları bazen oldukça farklı yönlere götürse de aklımı neyse ki çabuk toparlayabiliyorum. İçimden gelen yanaklarını sıkma dürtüsünü güçlükle bastırıyorum zira aklımı peynir ekmekle yemedim. Bütün şimşeklerini üzerime çekmeye gerek yok.

Evden çıkana kadar yaptığım bütün şirinlikleri elinin tersiyle itiyor ve olabildiğince benden uzak duruyor. Rüyasında beni mi gördü nedir.
Bu düşünce birden yüzümün aydınlanmasına neden oluyor. Ağzım kulaklarıma vardığında bu durum Sahra'nın da dikkatini çekmiş olacak yandan ters bir bakış atıyor bana.

"Ne var Aslan! Ne sırıtıp duruyorsun?"

" İçimizden birinin gülmesi gerektiğini düşündüm."

Kurduğum cümle pek dikkatini çekmemiş olacak tepki vermeden dönüyor önüne. Kehribar gözlerini yoldan çekmeden cama yasladığı koluna başını da yaslıyor. Ne düşündüğünü ölümüne merak etsem de alacağım cevaptan rahatsız olma ihtimalimi göz önünde bulundurup çenemi kapalı tutmayı beceriyorum.

Okulun önüne geldiğimizde aceleyle kemerini çözüyor. El frenini çekip kapımı açmaya yeltendiğimde bu Sahra tarafından engelleniyor ve kendini kollarıma bırakıyor. Tamam bu durumdan şikayetçi olduğum söylenemez ama yaptığı şeyin mantığını da çözemiyorum.

Yanaklarıma bıraktığı ve onun dışında biri yaptığında küplere bindiğim ıslak öpücüklerin ardından kaçarcasına iniyor arabadan. Sahra'nın davranışlarını sorgulamayı bırakalı epey oldu tabi. Bu durumun beni sinirlendirmesine müsaade etmeden yeniden çalıştırıyorum arabayı ama aklıma gelen şeyle ani bir fren yapmak zorunda kalıyorum.

Bu kız o Meriç denen herif yüzünden mi kaçtı benden acaba! Gerçi dün beynimi şişirdiğinde hala uzaktan yalanma dönemindeydi. Bu durum tabiki sinirimi bozuyor ama üstünde durmuyorum. Şurada kalan üç ay. Sonrasında o çocuğu bir daha görmeyecek ne de olsa.

Az önceki tavrını görmezden gelmeye çalışarak yeniden gaza dokunuyorum. Aklımdan Meriç denen o herif çıkmadığından bir miktar sinir de benimle birlikte şirkete gelmek zorunda kalıyor.

Bütün gün öğleden sonra yapılacak toplantıya hazırlanıyorum. Evet ibre bizden yana ama bu işi ot bok yolunda kaybetmeye niyetim yok. Son hazırlıkları da tamamladığımda hala gelen giden birilerinin olmaması sinirimi bozuyor ve her işimi görmekte usta olan sekreterimi çağırıyorum.

ARAFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin