"Yeter ama asma yüzünü artık!"
Omuz silkip önümdeki bardaktan bir yudum alıyorum. Sarhoş olmak istemiyorum ama biraz beynimin bulanıklaşmasına ihtiyacım var.
"Sahra kime diyorum ben! Bak saat daha çok erken zaten!" Gözlerimi bardaktan ayırıp karşımda konuşup duran Sevilay'a bakıyorum. Sevilay nihayet dikkatimi çekebilmiş olmanın verdiği huzurla sandalyesine yaslanıyor. "Adam alt tarafı iki gün yok. Bak bugün bitmek üzere zaten. Bir tek yarın kalıyor. Hadi artık ne bu depresif haller ya!"
Omuz silkip ben de onun gibi yaslanıyorum sandalyeme. Gözlerimi güç bela bardaktan ayırıp hafif dağılmaya başlayan zihnimle kafamı toparlamaya çalışıyorum. "Tek sorun Aslan değil ki." Ben böyle söyleyince tek kaşını kaldırıp bakıyor Sevilay yüzüme. Ben de anlatmaya devam ediyorum. "Teyzem aradı sabah. Sesi kötü geliyordu." Konu Sevilay'ın ilgisini çekmiş olacak direklerini masaya yaslayıp bakıyor yüzüme. "Asaf Amerika'ya gitti mi dedi. Evet dedim. Nihayet dedi." Sevilay kaşlarını çatıyor bu sefer.
"Bir sorun var galiba?"
Yavaşça sallıyorum başımı. "Ben de böyle düşünüyorum." Baş parmağımla yüzük parmağımdan hiç çıkmayan yüzüğümün taşıyla oynuyorum. "Akşam görüşmek istedi." Sevilay tek kaşını kaldırıp bakıyor yüzüme.
"Nerede olduğunu sormadı mı?"
Bu ayrıntı daha önce dikkatimi çekmediğinden ben de kaşlarımı çatıyorum. Kendi kendime konuşur gibi mırıldanıyorum. "Sormadı aslında." Daha sonra toparlanıp Sevilay'a bakıyorum. "Arasam mı?"
Sevilay da benim gibi bunu düşünmekle meşgulken yanımdaki sandalyenin çekilmesiyle irkiliyorum. Yüzümüze bile bakmadan önümdeki bardağı alıp tek yudumda hepsini içiyor Meriç. Bu hali içimi sızlatırken kendi derdimi anında unutuveriyorum.
"Gidiyorum ben." Gözlerimi kapatıp dişlerimi birbirine bastırıyorum. Olan bitenden haberi olmayan Sevilay şaşkın şaşkın bize bakarken masanın üzerinden elini tutuyorum Meriç'in. "Her zaman başka bir yol vardır Meriç." Meriç alışık olmadığım bir öfkeyle parlıyor. "Yok! Yok anladın mı başka tek bir yol yok!" Bu haline şaşırsam da yutkunup bir şey söylemeden içini boşaltmasını bekliyorum. "Kendimden vazgeçtim ya ben! Her şey bu aptal imparatorluk içindi! Ben, ya ben mimar olmadım ya!" Gözlerimi kırpıştırıp bakıyorum Meriç'in yüzüne. Demek mimar olmak istiyormuş. Kıyamam ya. Halbuki gayet ilgili duruyordu derslerde. "Hayatımdaki her şey sadece onlar öyle istediği için öyle oldu! Ya ben tuttum elinden bu benim sevgilim diye çıkardım seni karşılarına! Ne değişti ha!" O gece aklıma gelince yüzümü kırıştırıyorum. Belki biraz da benim sorumsuz davranışlarım etki etmişti onların o haline. "Seni eve götürdüğünün ertesi günü nikah şekeri örnekleri geldi eve Sahra!"
Sevilay bir ona bir bana bakarken şaşkınlığı elle tutulur bir hale geliyor ama o anda onunla ilgilenemiyorum. "Meriç biraz sakinleş canım ne olursun!" Kolunu sıvazlayıp sakinleşmesi için ona süre tanımaya çalışıyorum. "Kaçıp gidince ne olacak peki? Bu ayrıntıyı düşündün mü?" Meriç az öncekine kıyasla biraz daha sakin yaslanıyor arkasına.
"Düşünmedim. Arabaya binip gideceğim kafamın estiği yere. Valiz maliz hiçbir şey yok. Gideceğim ve kurtulacağım bunlardan. Hayatımın sonuna kadar."Bir insanın ailesinin bu denli gözünün kör olabileceği gelmezdi aklıma. Ama Meriç'in halini gördükçe neler olabileceğini daha iyi anlıyorum. Ona olan bakışlarımı fark edince gülümseyip yanağımı seviyor Meriç. "Merak etme. Düğününüzde gelip nikah şahidin olacağım."
•••
Birkaç saat önce içtiğim şeyin vücudumu mayıştırmasına izin vermemek için atıyorum kendimi duşa. Saçlarımın üzerinden akıp giden soğuk su biraz olsun rahatlatırken vücudumu aklıma teyzem gelince duş keyfinin zamanı olmadığına kanaat getirip durulanıyorum hemen. Küvetten çıkıp Aslan'ın bornozunu alıyorum. Kuşağı belime dolayınca sanki Aslan'a sarılmış gibi oluyorum. Bu düşünce gözlerime yaş olarak oturunca aceleyle çıkıyorum banyodan.
Yatağın üzerindeki telefonun yanan ışığını görünce derhal gidip açıyorum. "Güzelim." Aslan'ın yorgun sesi kulağıma dolunca yüzümü büyük bir gülümseme kaplıyor. "Aslan neden bu saatte uyanıksın?" Esnemesi bitince cevap veriyor Aslan. "Orada normal bir saat olması için olabilir mi acaba? Gece uyanınca bir daha uyuyamıyorsun. Ben de yokum zaten." Düşündüğü ayrıntılar akmaya dünden hazır yaşların tamamını boşaltıyor göz pınarlarımdan. "Gel artık." Aslan minik bir kahkaha atıp cevap veriyor bana. "Ağla diye söylemedim güzelim. Geleceğim çok az kaldı." Başımı sallıyorum sanki görecekmiş gibi. Aslan da ben cevap vermeyince başka bir soru soruyor. "Nasıl geçti günün? Neler yaptın?" Aslında bu sorunun bugün Meriç'i gördün mü demek olduğunu bildiğimden ufak bir kıkırtı dökülüyor dudaklarımdan. "Sevilay ve Meriç ile her zamanki yerde oturduk biraz. Sonra da eve döndüm." Aslan'ın ağzından biraz homurtu yükseliyor ama sonra kendiliğinden sakinleşiyor. "Ben sana evde yalnız kalma demedim mi Hera?" Omuz silkiyorum ama bunu da Aslan'ın görmediği aklıma gelince yine duruluyorum. "Başka bir yere gitmek istemedim. Böyle kokun hep yakın olunca sen burdaymışsın gibi oluyor." Aslan'ın da durmasından onun durumunun da kötü olduğunu anlıyorum ve kendime sağlam bir küfür edesim geliyor. Sesli bir şekilde yutkunduğunu duyunca hareket eden adem elması canlanıyor gözümün önünde. "Aslan hadi kapatalım artık. Uykunu bölme daha fazla. Yarın gece mezuniyet var. Geleceksin değil mi?"
"Tabii ki geleceğim sevgilim. Seni orada yalnız bırakmam. Sen ne yapacaksın şimdi? Evde misin?"
Bir süre düşünüyorum. Annesinin geleceğini -muhtemelen buraya- söyleyip söylememem gerektiğini bilemiyorum. Ama teyzemin sesinin tınısı bugün bir kez daha vücudumu titretirken bunu Aslan'a söylememem gerektiğine karar veriyorum."Evdeyim sevgilim. Belki bir film izlerim ve muhtemelen de izlerken uyuyakalırım."
"Salonda izleme o zaman. Her yerin tutulur. Geldiğimde seni bıraktığım gibi bulmak istiyorum."
Yüzümü kaplayan gülümsememle cevap veriyorum hemen. "Seni gönderdiğim gibi bana dönmeni bekliyorum."
•••
Evin içinde yürüyüp durarak zamanın geçmeyeceğini anladığımda teyzemi aramayı düşünüyorum. Belki o da onu aramamı bekliyordur diyorum. Gidip yatak odasından telefonu alacağım sırada kapının zili çalınınca gelenin teyzem olduğundan emin bir şekilde gidiyorum.
Güvenlikten kolayca geçtiğini tahmin ettiğim kadını kapının önünde bekletememek için hızla açıyorum kapıyı. Her zamanki halinden epey uzak buz gibi bir gülümseme ile giriyor içeriye. Sıcak havaya rağmen stresten deli gibi üşüdüğüm için üzerime giydiğim hırkaya iyice sarılıyorum ve bana bakmadan içeriye geçen teyzemin arkasından kapıyı kapatıp ben de giriyorum.
Kırmızı köşe koltuğunun en sevdiğim yerine bacak bacak üstüne atarak oturduğunu görünce karşısındaki berjere oturmadan yüzüne bakıyorum.
"Teyze kahve falan ister misin? Ya da çay?"Teyzem yüzünde görmeye hiç alışık olmadığım o ruhsuz gülümseme ile mutfağı işaret eden elime ardından hırkamın önünü sıkı sıkı tutan elime bakıyor. Geldiğinden beri yüzünde eğreti duran o gülümseme anında kaybolurken daha önce bir kez bile şahit olmadığım bir bakış yerleşiyor yeşillerine.
Aslan'ın gözlerini annesinden aldığını düşündüğümden onu ilk gördüğümden beri gözlerini çok sevdiğim kadın ilk kez başka bakıyor bana. Bir düşmana bakar gibi.
Titreyerek oturuyorum yerime. Zira teyzemin hiçbir şey içmeyeceğini bana olan o sert bakışlarından anlamamam imkansız. Derin bir nefes alıp adeta tıslayarak kusuyor öfkesini.
"Oğlumun aklını nasıl aldığını anlat bakalım, kehribar."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARAF
FanfictionAslan. Seninle gelmemi ister misin?" Sorduğum soru yüzünde belli belirsiz bir gülümsemeye neden oldu. Bana dayanamıyordu bunu tabii ki de biliyordum. Onun üzerindeki sakinleştirici etkimin farkındaydım ama bu kendime sakladığım küçük bir sırdı. Şim...