Misafirliğin Sona Erdi

562 55 64
                                    

"Neden olduğunu anlayamıyoruz efendim ama hakkında hiçbir bilgiye ulaşamıyoruz. Biz her ihtimale karşı hastane ve karakollara da baktık ama Sahra Hanım'a dair en ufak bir bilgi yok. Sadece Dublin'de olduğunu öğrenebildik."

Elimde çevirdiğim kalemin saatime çarpma sesini duyunca kalemi elimden bırakıp saati çıkarıyorum. Ters çevirdiğimde altında gülen gözleri görmek bir nebze olsun rahatlıyor beni. Parmağım omzuma dolanan kolların üzerinde gidip geliyor. Şimdi kimi sarıyor diyorum. Kime sarılıyor.

"Yalnız mı?"

Karşımda dikilen adamın suskunluğundan cevabımı alıyorum ana gözlerimi saatten kaldırıp bakıyorum yine de yüzüne. İlk zamanlardaki gibi nasılsa Meriç yanında diye sevinemiyorum. Aksine içimde git gide büyüyen bir huzursuzluk var. Benim açtığım yaraları tam bir senedir o adamın kapattığını bilmek bencilce korkutuyor beni. Ya diyorum. Ya yarasına derman olursa, ya sol yanına yar olursa.

"Sana bir soru sordum."

Huzursuzca genzini temizleyip elleriyle oynuyor adam. "Efendim. Sahra Hanım'dan haber alamamamızın nedeni muhtemelen bu zaten. Yalnız değil. Meriç Bey de yanında."

Sıkılı çenemi daha da sıkıp başımla onaylıyorum onu. Söyleyeceklerinin bitmediğini anlayınca verdiğim komutla devam ediyor. "Biz bir ekip kurduk. Talimatınızı bekliyoruz. Eğer arzu ederseniz havaalanında bekleyen uçakla derhal Dublin'e gideceğiz."

Gözlerimi kapatıp düşünüyorum. Hayallerinin şehrinde. O salak filmi izlediğimizden beri birlikte gitmeyi hayal edip durduğu o buzlu yerde. Kesin burnunun akmadığı tek bir gün bile yoktur. Ihlamur bulabiliyor mudur orada? Çam balı?

Elimle yüzümü sıvazlayıp başımı iki yana sallıyorum. Benimle gitmek istediği yere o adamla gittiğini kabullenemiyor bencil Asaf. Bunun benim yüzümden olduğunu bile bile kabullenemiyor ve nefes alamıyorum. Yine de aklıma gelen şeyle kaşlarımı çatıyorum. "Birkaç ay önce, kışın, aramıştık. Dublin'de olmadığına eminiz demiştiniz."
Adını bir türlü hatırlayamadığım adam saygıyla başını sallıyor. "Değildi Asaf Bey. Muhtemelen Dublin'den önce başka bir yerde kaldılar. Hedef şaşırtmak için de olabilir."

Kaşlarım mümkünmüş gibi daha da çatılıyor. Hedef şaşırtmak ne demek! Benden mi kaçıyor?! "Nereye gittiğini, neden gittiğini, gittiği yerde ne yaptığını bulabiliyor muyuz?" Telaşla gözlerini kaçıran adamı görünce sesli bir küfür savuruyorum. Bir boka yaramıyorlar! Hayallerinin şehrinde eskiden aşık olduğu adamla yaşadığından başka bir bok bulamıyorlar!

O Meriç'i elime bir geçirirsem! Nasıl bir duvar bu! Nasıl bu kadar güçlü olabiliyor bu adam! Ellerimi saçlarımın arasına daldırıyorum. Tekme attığım sandalye döne döne odanın bir köşesine yuvarlanırken varlığını çoktan unuttuğum adam yeniden genzini temizliyor. "Asaf Bey. Uçağın kalkış-" Elimi kaldırarak durduruyorum onu. "Kimse gitmeyecek Dublin'e falan. Araştırma bitti! Yaşıyorsa sorun yok! Çık dışarı!" Adam saygıyla selam verip arkasını döndüğü sırada sekreter giriyor odaya. Elindeki hediye paketini görünce kaşlarım merakla havalanıyor.

"Asaf Bey anneniz göndermiş efendim." Söylediği şeyle derin bir nefes alıyorum. Annem neden bana hediye alır ki! Elimle yanıma çağırıp takı kutusuna benzeyen paketi açıyorum ve karşıma çıkan şeyle terbiyesiz bir küfür daha çıkıyor ağzımdan.
Sekreterimin hala odada olduğunu hatırlayınca gözlerimi kapatıp birkaç saniye bekliyorum. Ardından sessizce kapıyı gösteriyorum kadına. Kadınların yanında küfür etmeye de başladığıma göre iyice delirdim demektir!

Hala açık bir şekilde elimde duran kutunun içindeki kolyeye bakıyorum. Kim bilir kaç karatlık pırlantalarla süslü gerdanlığı görünce sinirle kahkaha atıyorum. Yanına iliştirdiği notu elime alıp okuyorum.

ARAFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin