Yatakta oturup öylece dışarıyı izliyorum. Günlerdir, belki haftalardır yaptığım neredeyse tek şey bu. Evimizin bahçesinde mayısla birlikte açılmaya başlayan harika mayıs gülleri var. Söylemiş miydim size, ben güllere bayılırım.
Tek elimle saçlarımı yüzümden çekip arkaya atıyorum. Pembe cibinliklerimi elimle düzeltip kalkıyorum yataktan ve pencereyi açıyorum. İçeriye giren temiz hava bir an başımı döndürüyor.
Bu ara hiç olmadığı kadar fazla dönüyor başım. Hiç olmadığı kadar fazla içtiğimden herhalde. Çok fazla içiyorum çünkü daha önce hiç gerek olmadığı kadar fazla düşünüyorum.
Bir yola girdim. Aslına bakarsanız yalnız değilim bu yolda. Yanımda biri var. Bundan en fazla bir ay önce yoluna öleceğim biri. Doğru bildiniz. Meriç.
Perdeyi çekip odanın içindeki banyoya yöneliyorum. Günler sonra inimden çıkma vaktim geldiğine göre sıcak bir duş alabilirim diye düşünüyorum. Tek başıma.
Kendime yumruk atmadan hemen önce size olanları anlatmaya başlasam iyi olacak. O gece, şu Sevilay'ın ağzıma sıçtığı ve benim Meriç'e sığındığım gece. Ne oldu biliyor musunuz? Beni eve götürmedi Meriç. Kendi evine götürdü. Bütün yol kendimi heyecanlandırmaya çalıştım. Gerçekten yaptım bunu. Sonuçta aşık olduğum adamın evine gidiyordum ve heyecandan ölmem falan gerekiyordu değil mi? Ölmedim. İnanın bana bir gram bile heyecanlanmadım.
Evine geldik ben mavişten indim. O kapıyı açarken ben ellerime baktım. Titremiyorlardı. İçeriye girdik. Koltuğun bir ucuna oturdum. O bana kahve yaparken ben sağ elimi kalbimin üzerine koymuş ritmini ölçmeye çalışıyordum. Bir gece önce Aslan'ın duymasından korktuğum atışların yanından bile geçmiyordu.
Daha kötüsü ne oldu biliyor musunuz?
Meriç geldi. Kahveyi önümdeki büyük sehpaya bıraktı. Kendisi de oraya oturdu. Tam karşıma. Ve uzanıp ellerimi kendi elinin içine aldı.
O anda biraz heyecanlanmış olabilirim. Tamam."Fark ettin değil mi?"
Neyden bahsettiğini anlamadım elbette. Zaten kafam hafif dumanlıydı biliyorsunuz. Soran gözlerimi çivitlerine diktiğimde eskisi gibi parlamadığını fark ettim. İşte bu epey şaşırtıcıydı.
"Sana arabadan inerken bir şey söylemiştim."
Aslan'a bıraktığında söylediği şeyi kastediyor olmalıydı. Ne diyecektim. Ne cevap verecektim. Evet fark ettim? Neyi fark etmiştim Allah aşkına. Böyle bir şeye hala ihtimal vermiyordum ki. Hayır saçmalama deyip yaygara çıkarsam?
Akşamdan beri bunu yeterince yapmıştım zaten. Vazgeçtim. Susmayı tercih ettim. Ben konuşmayınca yine o konuştu.
"Pekii, bu halinin sebebi sadece onun aşkını fark etmen mi yoksa kendi içindekileri görmeye başlaman mı?"
Hızla çektim ellerimi avcunun içinden. Kafayı yemiş olmalıydılar. Gerçekten neyden bahsediyordu bunlar! Ne içi ne fark etmesi!
Üzerimdekilerden tamamen kurtulup duşa giriyorum. En sevdiğim duş jelimin kokusu küçük banyomu kaplarken Meriç'in salonuna dönüyorum yeniden. Yerimden hızla kalktığımı hatırlıyorum. Deli gibi dolaşıp dururken salonda kollarımdan tutup eğilmiş ve boylarımızı eşitlemişti."Bir şeylerin farkına varmak hep en iyisidir Sahra. Hayatın farkına varmak zorundasın. Zorundayız. Ben de bir şeylerin farkına vardım."
İşte akşamdan beri beklediğim kalp çarpıntısı nihayet kendisini göstermişti. Sizin aklınıza gelen benim de aklıma gelmişti. Ve gerçekten Meriç, ona olan duygularımdan bahsediyordu. Ama çok farklı bir şekilde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARAF
FanfictionAslan. Seninle gelmemi ister misin?" Sorduğum soru yüzünde belli belirsiz bir gülümsemeye neden oldu. Bana dayanamıyordu bunu tabii ki de biliyordum. Onun üzerindeki sakinleştirici etkimin farkındaydım ama bu kendime sakladığım küçük bir sırdı. Şim...