Anne Gibi Kokuyorsun

671 61 38
                                    

Başıma doladığım havluyu kenarlarından iyice sıkıştırıp aynada kendime bakıyorum. Meriç'in iddia ettiği gibi bir zayıflık çarpmıyor gözüme. Belki bir iki kilo eksilmiştir ama bu beni yataklara düşürecek cinsten değil, biliyorum. Suyla dağılan kaşlarımı düzene sokup banyonun odama açılan kapısını aralıyorum.

İçeriye adım atar atmaz çarpıyor gözüme. Yatağın yanındaki pufa oturmuş asla durduramadığı bacaklarını sallıyor yine. Hayran bakışları yatağın üzerini kaplayan pembe cibinlikte dolaşıyor.

Nasıl benziyor babasına!

Dikkatini üzerime çekebilmek için yalandan öksürüyorum. Beni fark edince telaşla zıplıyor puftan aşağıya. "Sahra özür dilerim. Ben izinsiz odana girmeyecektim aslında." Kaşlarım havalanıyor Hera hızlı hızlı konuştukça. Yatağın etrafından dolanıp tam karşıma geliyor. Uzun kirpiklerinin gölgelediği gözleri ile bakıyor yüzüme. "Babam da dedi aslında Sahra'yı burda bekle diye ama ben sana geldim." Hafifçe sallıyorum başımı. O konuştukça içim açılıyor sanki. Herhangi bir şey söylemiyorum sırf konuşmaya devam etsin diye. "Aslında izinsiz de girmeyecektim kapını çaldım ama sen su sesinden duymadın. Aslında ben hemen çıkacaktım ama.." Heyecanlı gözleri yatağımın üzerinde dolaşınca merakına yenilip odaya girdiğini anlıyorum.
Dudaklarımın arasından çıkmak isteyen küçük bir kıkırtıya izin verip dizlerimin üzerine çömeliyorum. "Beni içeride beklemek istedin sanırım." Ellerimi kollarında dolaştırırken dayanamayıp eğilip bir de öpücük çalıyorum yanağından. Kokusu mest ediyor beni. "Senin bir oğlun varmış." Aklıma Araf gelince derin bir soluk dolduruyorum ciğerlerime. Sessizce sallıyorum başımı. Durgunlaştığımı görünce eğilip o da beni öpüyor ve başını boynuma yaslayıp kollarını doluyor. Neler olduğunu anlayamadığımdan bir an tepkisiz kalıyorum. Hera da derin bir nefes alıyor. "Anne gibi kokuyorsun." Söylediği şey içime saplanan bir ok gibi yakıyor canımı. Küçücük bedeninin sarmaladığı o küçücük kalbinde ağırlığının binlerce katı hüznü barındırdığını fark etmek deli gibi üzüyor beni. Sıkıca sarmalıyorum hemen miniği. Oğlumun yerine onun kokusunu çekiyorum içime.

Ve tam da o anda fark ediyorum. Araf'ın doğumundan beri ilk defa gözlerimin dolduğunu.
Bir yandan birbirimizin kollarında teselli bulurken bir yandan yıllar sonra vücudumun verdiği insani tepkiye şaşırıyorum. Araf'ı uzun bir tedavi süreci sonunda alıp evimize götürebildiğimiz gün gözlerimden akan yaşlara yaşadığımız onca şeye rağmen bir yenisi eklenmedi bugüne kadar.
Doktorum bunun çok normal bir tepki olduğunu söylese de, ne sevinçten -ki bu kısım yalnızca Araf ile sınırlı- ne de üzüntüden bir damla yaş düşmedi gözlerimden. Buraya gelmeden üç gün önceki randevumda ilaçların bir kısmını bırakmaya başlayacağımızı konuşuyorduk. Bir sonraki randevumuzun ne zaman olacağı, hayal ettiklerimizi başarıp başaramayacağımızı bilemiyorum. Ama bir an önce Dublin'e oğluma ve evime dönmek istiyorum.

Düşüncelerimi Araf'tan sıyırıp Hera'ya odakladığımda minik kızın sessizce iç çektiğini fark ediyorum. Yavaşça kendimden ayırıp gözlerine bakıyorum. Ağlamadığını görmek bir nebze olsun ferahlatıyor içimi. Yüzüne yapışan saçları elimle arkaya doğru itiyorum. "Ben seni çok sevdim Sahra." Yüzümü kaplayan gerçek bir gülümsemeyle boynuna kocaman sulu bir öpücük bırakıyorum. Bu sulu öpücükler konusunda babasına benzemediğini düşünüp istemsizce gülümsüyorum. "Ben de seni çok sevdim canım benim!" Küçük kız tam ağzını açmak üzereyken çalan kapıyla kollarımın arasından çıkmadan kapıya dönüp gel diye sesleniyor. Verdiği tepkiye gülümseyip açılan kapıya bakıyorum. İçeriye giren adamı görünce yavaş yavaş donuyor yüzümdeki gülümseme. Ellerimi Hera'dan çekip doğruluyorum hemen. Bu hareketim dikkatini çekiyor ve Asaf bakışlarını dolaştırıyor üzerimde.
Öyle yoğun bakıyor ki ne yapacağımı şaşırıyorum bir an. Titrek bir nefes çekiyorum hareket eden ademelmasına bakıp. Titremeye başlayan ellerimi nereye koyacağımı şaşırıyorum. Neyse ki Hera bozuyor bu anlamsız sessizliği. "Aşkım babam. Bak Sahra uyanmış işte!" Asaf bakışlarını güçlükle çekiyor üzerimden ve toparlamaya çalıştığı bakışlarıyla bakıyor kızına. Belli belirsiz sallıyor başını ve uzatıyor elini. Hera da bu daveti karşılıksız bırakmayıp koşarak gidip tutuyor babasının elini. Hipnotize bir şekilde izliyorum bu yaşananları. Asaf çıkarken bir şeyler söylüyor ama ne o konuşabilecek durumda ne ben onu duyabileceğim bir haldeyim.
Herhangi bir cevap vermemi beklemeden kızını da alıp çıkıyor odadan. Kapanan kapının ardından mevsime aldırış etmeden açıyorum pencereyi. İçeriye giren kar soğuğu titretiyor vücudumu.

ARAFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin