Bir kez daha başını salladığında yine bir şeyleri değiştiremediğimi anlıyor ve öfkeyle derin bir nefes alıyorum. "Ne inatçı çıktın sen be! Konuşayım işte ölmezsin ya!" Önündeki kahveden sıcak olmasına aldırmadan büyük bir yudumu hızla midesine yolladığında mavi gözlerinden ateş çıkarır gibi bakıyor bana. "Kızım sen hasta mısın?" Sol elini kaldırıp gözüme sokmak ister gibi sallıyor elini. Aynısının benim sol elimde olduğunu unutmuşum gibi gözleriyle de işaret etmekten geri durmuyor. "Evliyiz biz evli. Senin soyadın ne?" Sahra Yıldız olduğum dönemlerde o pembe cibinliklerin arasında hayalini kurduğum şeyi fısıldıyorum gülümseyerek. "Gürbüz. Sahra Gürbüz canım, benim adım." İki elini birbirine vurarak beni alkışladığında birkaç gözün üzerimize çevrildiğini görüyorum. Muhtemelen Meriç de bunu fark ediyor ama önemsemiyor. "Ben adımı soyadımı biliyorum Meriç. Ama sen de evliyiz biz evli dediğin kadının dün gece nerede kaldığını biliyorsun değil mi?" Meriç sıkıntıyla yüzünü sıvazlayıp bir nefes veriyor. "Sus hatırlatma şu adamı bana. Zaten bunun için ayrıca sinirliyim sana!" Önümdeki vişneli elma suyundan bir yudum alıp mideme gönderirken tam da böyle düşündüğünü biliyorum ama duymak beni biraz huzursuz ediyor. Sonuç olarak, gerçekten evli bir kadınım. "Şimdi mevzumuz bu değil." Uzanıp masanın üzerinden elini tutuyorum. İlk önce çekecek gibi olduysa da ağzının içinde bir şeyler homurdanıp bundan vazgeçiyor. "Bak biliyorum. Bu zamana kadar yaptığın hiçbir şeyde karşılık beklemedin. Ya ama, görüyorsun işte. Senin sayende hayattayım. Hayattayız." Birkaç gün önce, onca yıllık mühürü açılan gözlerim dolmaya başlayınca cafenin tavanına çeviriyorum bir süreliğine bakışlarımı. Yeniden Meriç'e döndüğümde yüzündeki sert ifadenin biraz olsun yumuşadığını fark edip daha cesaretli bir şekilde konuşmaya devam ediyorum. "Her şey yoluna girmeye nasıl da aç baksana. Akan bir ırmağın önünde duramıyoruz sen de görüyorsun. Buraya ilk geldiğim günü hatırlasana. Babamı kaybetmiştim." Durup gözlerimi kapattığımda, o sahil yolundaki siyah arabanın arka koltuğunda ciğerlerime İstanbul'u doldurduğum ana gidiyorum. Genzimi yakıp geçen bu defa babam oluyor. Sen burdan öptüğünde baba olduğumu hissediyorum dediği boynunun o noktasına son öpücüğümü bırakamadan gidişi yakıyor içimi bir kez daha. Onu bensiz gönderişim gelip oturuyor zihnimin en ortasına. Derin bir nefes alıp buna hayıflanacak zamanın olmadığını hatırlatıyorum kendime. "Babamı kaybetmiştim ve tek derdim birkaç gün annemi ve Azra'yı görüp size geri dönmekti. Ama işte tam da az önce söylediğim gibi eğer o su akacaksa ne yaparsan yap akıp buluyor yolunu." Meriç gülümseyip kahvesinden bir yudum aldığında cevap veriyor bana. "O küçük kızın zekasını babası olacak itten almadığı belli." Hera'yı severken Asaf'ı gömmesi dudaklarımdan küçük bir kıkırtı olarak dökülüyor. "Kaynatma şimdi mevzu Aslan değil." Asaf yerine Aslan dememe bariz bir şekilde bozulduğunu havalanan kaşlarından anlıyorum ama üzerinde durmuyorum. "Meriç. İstersen sana yalvarayım ne istersen yapayım. Biliyorum ne yaparsam yapayım bizim için yaptıklarının karşılığını ödeyemeyeceğim. Ya ama izin ver bana. İzin ver konuşayım Rose ile. Senin mutlu olduğunu görmek, bu mutlulukta pay sahibi olmak benim hakkım Meriç." Meriç önündeki kahveye bakarken çok da farkında olmadan mırıldanıyor. "Fiorentine De La Rose" gülümseyip başımı çevirmemle sağ taraftaki sandalyenin çekilmesi aynı ana denk geliyor. Sevilay nefes nefese sandalyeye oturduğunda ben de elimi çekip arkama yaslanıyorum. "Ay yine ne melankoliksiniz siz ya! Hayatımızın bu evresini arkamızda bıraktığımızı düşünüyordum! Sonuçta Sahra Hanım dün gece.." masanın altından Sevilay'ın ayağına geçirdiğim tekme ile Sevilay huysuzlanarak kapatıyor ağzını ve ayak bileğini ovmaya başlıyor. "Konumuz bu değil canım!" Kaş göz işaretleriyle istediğim tava yeni yeni gelmeye başlayan adamı yeniden kudurtmaması için uğraşırken Sevilay Meriç'e bakıp gözlerini deviriyor. "Amma büyüttün be oğlum! Karın gidip biz aslında sevişmiyoruz diyecek işte ne var bunda!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARAF
FanfictionAslan. Seninle gelmemi ister misin?" Sorduğum soru yüzünde belli belirsiz bir gülümsemeye neden oldu. Bana dayanamıyordu bunu tabii ki de biliyordum. Onun üzerindeki sakinleştirici etkimin farkındaydım ama bu kendime sakladığım küçük bir sırdı. Şim...