Gözlerim kapalıyken kulağıma dolan sesi dinliyorum. Hastanedeyim. Yine. Bu sefer buraya nasıl geldiğimi biliyorum. Yani hayal meyal ama sarhoş olup aklımı yitirdiğim bir an sonucu düşmedim buraya.
"Uyandığını biliyorum Sahra. Aç gözlerini."
Haftada birkaç kez yaşadığımız bu sahneler yüzünden çıkan seslerdeki değişikliğin ne anlama geldiğini biliyor Meriç. İstemeye istemeye açıyorum gözlerimi. Tavandaki güçlü ışık ok gibi saplanınca başıma bir küfür mırıldanıyorum. Gözlerimi kapatıp bu sefer yavaş yavaş açıyorum. Ortama alıştığında direk Meriç'e değiyorlar.
İlk önce sürekli bu duruma düşmemin verdiği bıkkınlık olarak yorumluyorum bakışlarını ama sonra odanın içinde telaşlı telaşlı yürüyüşünü görüyorum.
Bir şey var.
Bana söylemiyor.
"Meriç her şey yolunda mı?" Attığı voltalara bir son verip yatağın ayak ucundaki korkuluklara tutunuyor. Olduğu yerde hafifçe sallanıp birkaç saniye daha zaman tanıyor kendine. "Bir şey var Sahra. Bir şey var."
Aklımdan onlarca şey geçiyor o birkaç saniyede. Ne olabilir diyorum. Sonra aklıma o geliyor. Sanki çıktığı bir an varmış gibi. "Buldu mu bizi?"
Başını iki yana sallıyor yavaşça. "Benimle, burada olduğunu düşünmüyordur bence." Yüzümden geçen buruk gülümseme kulağıma dolan çan sesiyle donuyor. Başımı çevirip pencereye bakıyorum. "Açar mısın biraz. Hava girsin içeriye." Meriç pencereyi açınca az önce duyduğum çan sesini daha net duyuyorum. Henüz bizim oralara kar yağmamıştır diye düşünüyorum kilisenin karla kaplı çatısına bakarken. Belime sarılan elleri hissederken o günkü gibi yaslanıyorum dağ gibi arkamda duran adama. Orası şato değil yalnız diyor bir kez daha. Yattığım yatakta başımı sallıyorum gözümden akan yaşa aldırmadan. "Şato değil. Kilise."
"Efendim?"
Meriç'in sesi ile toparlanıp gözlerimi çekiyorum büyüleyici manzaradan. "Yok bir şey. Sen ne diyecektin? Ne zaman çıkacağız Meriç? Bak eskisi kadar içmiyorum da biliyorsun. Gidelim mi buradan?" Meriç sıkıntıyla bir nefes veriyor. Bir şeyler söylemeye çalışıyor hissediyorum. Bu hali kalbimin son hızla kan pompalamasına neden oluyor.
"Bir şey mi oldu Meriç? Birine bir şey mi oldu?" Telaşlı halim onu daha da telaşlandırıyor ve gelip doğrulmaya çalıştığım yatağa yatmamı sağlıyor yeniden. Omuzlarımdan tutup alnıma sıcak bir öpücük bırakıyor ve yanıbaşıma oturuyor. Elimi elinin içine alıp zayıflamaktan fırlayan kemiklerimin üzerinde dolaştırıyor parmaklarını.
"Kimseye bir şey olmadı canım. Sakin ol lütfen."
Derin bir nefes alıp bana bakmayan gözlerini yakalamaya çalışıyorum. Yalan söylüyor.
"Sahra. Buraya neden geldiğimizi hatırlıyor musun?"
Gözlerimi kapatıp dün akşamı hatırlıyorum. Elimdeki şişeyi alan Meriç'in damarlarında kan yerine votka dolaşıyor artık diye bağırışını. Hafifçe gülümsüyorum. "Haksızdın Meriç. Birkaç ay önceki gibi değilim." Uzayan saçlarını boştaki eliyle geriye doğru yatırıp ufak bir kahkaha atıyor. "Değilsin Sahra ve olmayacaksın da."Olmayacağım. Çünkü biliyorum. Kendimi öldürürsem en çok o üzülür. Yine de içkiyi bırakamıyorum. Eskisi gibi içmek istediğim için değil mecbur hissediyorum kendimi. Sadece bazen, isteyerek, yani onu unutmak isteyerek içiyorum. Bazen.
"Olmayacağım konusunda hemfikirsek gidelim Meriç. Eve dönmek istiyorum."
Meriç başını sallıyor yeniden iki yana. "Gidemeyiz Sahra. Bir süre burada kalacağız." Söylediklerine kaşlarımı çatıyorum. "Tedavi olman gerekiyor Sahra. Yatarak." Elimi çekiyorum sertçe ve itirazına izin vermeden doğruluyorum yatakta. "Ne demek yatarak! Saçmalama Meriç ben kalmayacağım burada!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARAF
FanfictionAslan. Seninle gelmemi ister misin?" Sorduğum soru yüzünde belli belirsiz bir gülümsemeye neden oldu. Bana dayanamıyordu bunu tabii ki de biliyordum. Onun üzerindeki sakinleştirici etkimin farkındaydım ama bu kendime sakladığım küçük bir sırdı. Şim...