Aslan Demiş!

671 55 47
                                    

"Sana söylediklerinin içinde tek kelime yalan yoktu." Elimin altındaki göğüs kafesi mümkünmüş gibi daha da sertleştiğinde bunun, Asaf'ı sakinleştirmek için kuracağım giriş cümlesi olmadığı fark etsem de biraz geç kaldığım doğruydu. Saçlarımın arasında gezinen eli aynı anda durduğunda hafifçe doğrulup yüzüne bakmak istedim ama buna pek cesaretim yoktu sanırım. Sakin olmaya çalıştığı her halinden belli olan sesi ile konuşmaya başladığında, sıkılı olduğundan emin olduğum çenesini öpmemek için kendimle savaşmak zorunda kaldım. Eğer başımı yasladığım göğsünden kalkarsam yüzüne bakacaktım ve hayır, anlatacağım şeyleri yüzüne bakarak anlatamazdım. "Buraya gelmeden çok önce dördüncü yaş gününü kutladık dedi." Hafifçe başımı salladım. "Doğru." Aldığı derin nefesi göğsüyle beraber başım da kalkıp inince anlıyorum. "Benim oğlum dedi." Asaf acı çeker gibi konuşurken gözlerimi kapatıyorum sıkı sıkı. "Uzak dur oğlumdan da karımdan da dedi!" Eline batan bir dikeni çekip çıkarır gibi konuşurken daha fazlasına mecali kalmadığını biliyordum. Başımı hafifçe sola çevirip göğsüne bir öpücük bırakıyorum. "Söyledikleri doğruydu Asaf. Araf'ın Meriç'in oğlu olmadığını iddia edemeyiz. Çok emeği var. Onda da bende de. Mevzu dünyaya gelmekse, benden bile fazla emeği var Meriç'in." Asaf'ın nefesini tuttuğunu biliyordum. Saçlarımın arasında gezinen elleri duruyordu şimdi. Duyduklarını sindirmeye çalışır gibiydi. "Çırağan'da sahnedeki halimi hatırlıyor musun?" Cevap vermedi. Hatırladığını biliyordum. "Oradaki o halim, pek çok şeyin başlangıcıydı aslında. Çok acı çektiğimi zannederken henüz hiçbir şey yaşamadığımı bilmiyordum." Vücudumdaki değişikliği hissettiğimde içimden küçük bir ürperti geçti. Neler olacağını kestiremiyordum, Asaf'ı uyarmalıydım. "Hera'nın Doğum günü için alışverişe gittiğimiz günü hatırlıyor musun?" Hiç düşünmeden cevap verdi Asaf. "Şekerin düşmüştü." Gözlerimi kapattım. "Bu sana söylediğim onlarca yalandan sadece biriydi Asaf. Şeker hastası değilim. İnsülin ya da muadili bir şey kullanmıyorum." Asaf'ın hareketlendiğini fark edince inceden bir baskı uykuladım göğsüne. "Kalkma lütfen. Böyle daha iyi." Saçlarımın arasına bıraktığı öpücükle biraz olsun rahatlayıp anlatmaya devam ettim. "O geçirdiğim bir panik atak kriziydi. Seninle öyle yakınlaştığımız için olmuştu. Ve şu an," Aslan'ın dudaklarının arasından dökülen kıkırtı içimi ısıtırken ben de gülümsedim. "Yakınlığımızdan bahsetmiyorum. Sadece, anlatacaklarım. Yani pek eğlenceli şeyler değil." Biraz duraksayıp devam ettim. "Olur da benzer bir şey yaşarsam, çantamda ventolin var. Nefes açıcı. Ondan sıkmam lazım ve küçük bir tüp var. Güçlü bir sakinleştirici. Bir tane de ondan ver tamam mı?" Aslan'ın cevap vermesini bekledim. Bir şeyler düşündüğü belliydi. "Buna ihtiyaç kalacağını düşünmüyorum. Yanındayım bitanem. Bundan sonra hep yanındayım. O ilaçlara ihtiyacın olmayacak. İhtiyaç duyduğun her an ben yanında olacağım." Kolumu beline dolayıp biraz daha sindim göğsüne. Biliyordum. Artık hep yanımdaydı. "Yine de aklında olsun." Saçlarımın arasına bir öpücük daha bıraktığında mayışmaya başladığımı hissettim ama buna izin verecek değildim. Başlamıştım, devamı gelecekti. "Devam ediyorum." Bir cevap vermedi. Devam etmemi istediğini biliyordum. "Çırağan'dan çıktığımız anı pek hatırlamıyorum. Zaten birkaç gün öncesinden başlayan bir alkol eğilimim vardı. Zaten sen de.." Sen de hastaneye geldin biliyorsun diyecektim ama vazgeçtim. "Neyse işte. O ara çok içiyordum. O akşam da ne kadar içtiğimi hatırlayamıyorum şimdi. Atatürk'e geldiğimizi fark etmedim bile. Küçük bir jet vardı. Meriç birileriyle konuştu. Beni aldı bindirdi falan. Buralar çok flu zihnimde. Sonradan Meriç'in anlattıklarıyla şekillenen şeyler. İlk önce Bosna'ya iniyoruz. Orada bir süre kalıyoruz. Sana her şeyi anlatmak istiyorum ama zamanlar yok kafamda üzgünüm. Sürekli olarak yer değiştiriyoruz." Tam burada araya giriyor Asaf. "Bosna'da olduğunuzu öğreniyorum. Tam sana ulaşmaya çalışıyorum bakıyorum yoksun. En başa dönüyorum bir kez daha araştırma safhası. Bakıyorum Slovenya'dasın. Yine sana ulaşacağım, hop yine yoksun. Delireceğim sandım. Sana ulaşmadıkça delireceğim sandım Sahra!" Biliyorum. Böyle hissettiğinden adım gibi eminim. "Zaten tam da bunun içim öyle dolanıp duruyorduk. Sen beni arıyorsun diye." Asaf'ın yine sinirlenmeye başladığını anlıyorum ama elimden bir şey gelmiyor. Anlatmaya devam ediyorum. "Slovenyadayken, senin bizi yine bulmuş olabileceğinden şüphelendi Meriç ki şu anda öğreniyorum ki bulmuşsun zaten. Yakın bir yere gitmemiz gerektiğini düşünüyordu çünkü uzun yolculuk kaldırabilecek durumda değildim. Ben sürekli olarak içki içiyordum. Meriç bana vitamin hapları falan veriyordu arada. Bazen de kavga dövüş yedirdiğini yemekler vardı. Onlar sayesinde ölmedim sanırım." Sesim çatallaşmaya başladığında durup yutkunuyorum. Anlatırken yaşıyor gibi hissetmek dengemi bozuyor. "Yakın bir yer düşünürken Avusturya'da karar kılıyor. Meriç, bizim hayallerimizi biliyordu. Hallstat hayallerimi ve daha bir sürü şeyi. Beni orda aramayacağını düşündü bu yüzden." Asaf derin bir nefes aldı yine. "Bir kere bile bakmadık oraya. Aklımın ucundan geçmedi çünkü. Onunla orada.." Yine derin bir nefes aldığında Gözlerimi kapatıp bir süre bekliyorum. Doğruyla yanlış gibi haklıyla haksızın iç içe geçtiği bir anı yaşıyorum.

ARAFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin