Durdursana

615 47 4
                                    

"Tam böyle bir karış kalacaksın. Dişlerin döküldüğünde yerine yenileri çıkmayacak." Öfke katmaya çalıştığım bakışlarımı Araf'ın üzerinde sabitliyorum ama nedense bu onun umrunda bile olmuyor. Ne söylediğimle ilgilenmediği yetmiyormuş gibi Hera'nın önündeki uzun bardağa vurduğu kendi süt bardağıyla ilgisi komple kardeşinin üzerine yoğunlaşıyor. "Süt içiyor işte. Bence dişleri geri döner." Gözlerimi kısıp Hera ile Araf üzerinde dolaştırıyorum bakışlarımı. Kardeşinin sunduğu fikir hoşuna gitmiş olacak keyifle sırıtıyor oğlum. Bu hallerine bakıp derin bir nefesi ciğerlerime hapsediyorum. Elimle alnımı sıvazlarken mırıldanmama engel olamıyorum. "Birdiniz iki oldunuz!" Aslan'ın yalancı öksürüğünden gülmemeye çalıştığını anladığımda kaşlarımı çatarak yüzüne bakıyorum. Gülünecek ne var Aslan! Aslan yalancı bir geniz temizlemeyle konuya odaklandığında gülümseyen sesiyle konuşmaya başlıyor. Gülümseyen ses ne demek demeyin. Gülümsüyor işte! "Süt ve peynir aynı şey değil biliyorsunuz değil mi çocuklar? Öyle güçleri birleştirip anneye karşı gelmek falan yok. Süt de içilecek o peynirler de yenecek! Haydi!" Aslan'ın hafif sert sesi ile çocuklar gibi ben de şaşkınlık içerisinde karşımda oturan adama bakıyorum. Aslan'ın konuşması bittiğinde yüzündeki ifadeyi bozmadan yüzüme bakıyor. "Nasıl? Oldu değil mi?" Sonunda kırptığı göz ile aslında olayın başından beri hepimizle kafa alıştırdığını neyse ki bir tek ben anlıyorum ve gözlerimi devirmeden edemiyorum. Aslan'ın çapkın bakışlarının üzerimde dolandığını görünce istemsizce alt dudağımı dişlerimin arasına almak zorunda kalıyorum. "Yapma." Aslan'ın sert sesi ile üçümüzün de bakışları ona döndüğünde derin bir nefes aldığını görüyorum. Kastettiği şeyi yine bir tek ben anladığımdan çocuklar bakışlarını ikimiz arasında dolaştırıyor. Kaşlarımı çatarak Aslan'a baktığımda o da sıkıntıyla bir nefes veriyor. Kollarını iki yana açıp omuz silkiyor. "Ne yapayım!" Bu haline istemsizce gülümseyip vişneli elma suyuma uzanıyorum. "Anne." Bakışlarım Araf'a döndüğünde oğlumun dalgalanan yüzünü görüyorum ve bu benimle birlikte Aslan'ın da dikkatini çekiyor. "Biz artık burda mı yaşayacağız?" Bakışlarımı ondan koparıp Hera ve Aslan üzerinde dolaştırıyorum. Elimdeki bardağı bırakıp yeniden oğluma döndüğümde sabırsız bakışlarıyla yüzümü tarıyorken buluyorum onu. Benim yerime Aslan cevap veriyor Araf'a. "İstemez misin?" Araf omuz silkip babasına ve kardeşine bakıyor tıpkı az önce benim yaptığım gibi. "Bilmiyorum. Dublin de güzeldi." Hera heyecanla ellerini çarptığında bakışlarım ona kayıyor bu sefer. "Hani o filmdeki yer mi Dublin!" Aslan burnundan öfkeli bir nefes bıraktığında Araf'ın sorusuna rağmen gülümsüyorum. "Hayır anneciğim. Baban oranın Dublin olmadığını iddia ediyor." Hera bir süre söylediğim şeyi düşünüp bakışlarını tavanda dolandırdıktan sonra bana dönüyor ve kahkaha atmama sebep olan o cümleyi kuruyor. "Bence sarışın adamı kıskanıyor. Ama yine de siz daha iyi bilirsiniz." Omuz silkerek tamamladığı cümlesi Aslan'ın daha da sinirlenmesine neden olurken Araf'ın sallamaya başladığı bacakları çarpıyor alttan. Bacaklarımı sallıyorum demek sıkıldım demek olduğundan ilgim yeniden oğlumun üzerinde toplanıyor. "Sen geri dönmek mi istiyorsun annem?" Araf bakışlarını tabağına çevirdiğinde nefesimi tutmak zorunda kalıyorum. Duyacağım bir evetle nasıl başa çıkacağımı kestiremiyorum. Yüzüne bakmasam da Aslan'ın da benim gibi nefesini tuttuğunu hissediyorum. Ama oğlum başını iki yana sallayarak az da olsa rahatlatıyor bizi. "Oraya gidersek babam da Hera da burada kalacak değil mi?" Bu konuyu daha babanla bile konuşmadık sana ne diyeyim be oğlum diyemiyorum benden cevap bekleyen oğluma. Bunun yerine omuz silkiyorum cevap vermemek için. "Burası ya da Dublin." Aslan'ın sesiyle hepimizin dikkati onun üzerinde toplanıyor. "Ya da dünyanın başka herhangi bir yeri. Önemli değil. Bundan sonra kardeşinden annenden ya da babandan ayrı geçirdiğin tek bir gece olmayacak Aslan parçası. Sen, ben, annen, Hera oturup konuşabiliriz. Bizim için en iyisisinin ne olduğuna karar verebiliriz. Ama her nereye gideceksek hep birlikte gideceğiz." Araf'ın yüzü bir anlığına aydınlanırken aklına gelen şeyle yeniden gölgeleniyor ve ben gelecek olanın ne olduğunu anlıyorum. "Peki hero?" Aslan elindeki çatalı çok da yavaş olmayan bir şekilde masaya bıraktığında öfkeyle bir soluk veriyorum. Araf'ın yanında Meriç ile alakalı tavırlarına dikkat etmesi gerektiğini öğrenmek zorunda olduğunu anlamıyor bir türlü. "Ben rüyamda da gördüm onu. Neden beni görmeye gelmiyor?" Bakışlarım ellerimin üzerinde toplandığında ne diyeceğimi bilemiyorum.

ARAFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin