Üzülmeyeyim Diye Çırpınışını Sevdiğim

589 54 62
                                    

Elimdeki dergiyi masanın üzerine fırlatıp şakaklarıma masaj yapıyorum. Boşandıktan sonra hala soyadımla anılmaya devam eden kadının fotoğraflarının yanında ismimi görmek delirtiyor beni. Ayağa kalkıp bir elimi belime yerleştiriyorum. Üstten baktığım sayfadaki fotoğraf yanındaki adamın elini tutup ayakta durmaya çalışırken yok denecek kıyafetlerini düzeltmeye çalışan kadına ait.
Bilmem ne gece kulübünden çıkarken görüntülenmiş. Yeni sevgilisiyle kısa bir Türkiye tatili yapmaya karar vermiş Ahu Aslan.

Yüzümü sıvazlayıp masamdaki dahili hattan sekreterimi çağırıyorum. Yıllardır bütün kaprislerimi çeken tek kadın olarak hızla giriyor odaya. "Buyrun efendim" diyor gözlüğünü düzeltirken
"O avukatı o plazaya gömmeden çağır lütfen. Şu kadına dava mı açacak ne bok yiyecekse yesin. Benim ismimle anılmayacak daha fazla!" Seri bir şekilde not alırken bir yandan da başını sallıyor. "Ne zaman dönecekmiş onu da öğren. Problem çıkarmasın bana." Söylediklerim biter bitmez saygıyla başını eğip çıkıyor odamdan. Sandalyeme dönüp elimi sakallarımın arasında gezdiriyorum.

Dönüşüp duran ve herkesi mutsuzluğa sürükleyen dünyanın hızı başımı döndürecek gibi oluyor. Ne zaman buna yakalanmaya başlasam yaptığım gibi meleğimi düşünüyorum. Üç yaşını dolduran ve birkaç hafta sonra dördüncü yaşına girecek olan hayatımın tek kadını. Varlığımın yegane sahibi.

Kızım.

Onu düşününce yüzümde açan güller hemen ardından yerini derin bir hüzne bırakıyor. Özlüyorum. Çok hem de. Öğrendiğim kadarıyla birkaç kere giriş yapmış ülkeye ama iki seneye yakındır bir kere bile gelmedi. Arada arıyorum eski numarasını. Dinlemediğini bildiğim sesli mesajlar bırakıyorum. Ona olan özlemimi anlatıyorum. Aşkımı. Acımı. Kızımı.

Kızımı anlatıyorum ona saatlerce. Birbirlerini tanısalardı diyorum ne çok severlerdi. Biliyorum bunu çünkü ikisini de kendimden iyi tanıyorum. İkisinin de yüreğindeki sevginin ne çok olduğunu biliyorum.

Neler yapıyor diye düşünmekten alamıyorum kendimi. Onu görmek istememeye çalışıyorum ama engelleyemiyorum. Defalarca havaalanının kapısından döndüğümü, kalkıp giden uçakların arkasından çocuk gibi gözyaşı döktüğümü bilsin istiyorum.

Sonra hemen vazgeçiyorum bundan. Bilmesin. Üzüldüğümü bilmesin. Orada bir başına bir de beni dert etmesin istiyorum. Elimdeki adresine sonbahara girdiğimizde ıhlamur ve çam balı gönderiyorum. Bir de tarhana. Yaza girerken mutlaka limon reçeli. Ne yiyor orda ne içiyor bilmiyorum.

Bazen aklıma geliyor. Acaba diyorum. Acaba benim onu düşündüğüm gibi düşünüyor mu beni? Her gece kızım uyuduktan sonra yatağın son tarafında aradığım gibi arıyor mu o da beni. Yoksa silip attı mı çoktan. Kalbini açtı mı bir başkasına.

Eskisi gibi delirtmiyor bu düşünce beni. Çünkü içimde bir yerlerde biliyorum. Bana baktığı gibi bakamaz kimseye. Düğün gecesi söylediği şarkıda öyle güzel gülme diyordu bana. Biliyorum bana güldüğünde gözlerinden çıkan ışıkla kimseye gülmeyeceğini. Yine de bazen düşünmeden edemiyorum.

O çok sevdiğim buğday rengi saçlarında bir başkasının eli dolaşıyor mu. Kızım olursa bana benzeyecek oğlum olursa babasına dediği ismi bir başkasının çocuğuna verdi mi? Bu düşünce her aklıma geldiğinde olduğu gibi ok gibi fırlıyorum oturduğum yerden. Bencilliğim tavan yaparken, ona kızıp öfkemi başka bir bedenden çıkaran ben değilmişim gibi aynı şeyi onun yapma ihtimali beni delirtiyor. Sakin kalmadığım tek konu bu. Başka bir elin onun tenine değme düşüncesi yakıp geçiriyor bütün vücudumu.

Baktığım yüksek binalar üstüme üstüme gelmeye başlayınca duramıyorum yerimde. Telefonumu alıp çıkıyorum holdingden. Bütün yol aklımı ondan uzaklaştırabilmek için kızımı düşünüyorum.

ARAFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin