Önümde renkli renkli duran bardaklara bakıyorum. Bunlardan birini alıp içeceğim az sonra ama bir türlü karar veremiyorum hangi rengin daha güzel olduğuna. Kafamı ise asla kaldırmıyorum zira sabahtan beri oyaladığım ve az sonra uykum geldi bahanesiyle yanından sıvışacağım kız beni parçalarıma ayıracak.
"Gerçekten mi Sahra? Benden böyle kurtulacağına mı inandın? Her saniyeyi anlatmadan mümkün değil kalkamazsın o koltuktan. Benim vaktim var valla beklerim."
Sıkıntıyla yeşil renkli küçük bardağı alıp içindeki azıcık şeyi içiyorum ve bardağı sertçe masaya bırakıp arkama yaslanıyorum. Söylemiş miydim, kividen nefret ederim.
"Allah aşkına Sevilay! Ne öğrenmek istiyorsun canım? Öpüştük işte ya. Gayriihtiyari bir şeydi."
Sevilay sanki mümkünmüş gibi gözlerini biraz daha devirip koluma bir çimdik atıyor.
"Bana bak! Gerçekten seni parçalayacağım artık! Gayriihtiyari ne demek be! İnsan gayriihtiyari nasıl öpüşüyor bana anlatsana bir!"
"Şimdi şöyle oluyor." Sevilay yavaşça başını sallayıp devam etmemi beklediğini belirtince bir saniye durup o ana gidiyorum. Kolumdan tutup kendisine çektiği ve bana inme inmiş gibi kilitlenip kaldığım o aptal an! "Ya bak bu salak sarhoştu tamam mı. Sızmış kalmış küvette. Uyandıramayınca açtım buz gibi suyu tepesine."
"Naptım dedin naptın!"
Etrafıma bakıp bize dönen birkaç göze mahçup bir tebessüm gönderiyor ve yeniden önüme dönüyorum.
"Vallahi tek bir kere daha bağırırsan anlatmayacağım. Soğuk suyu açtım dedim duymuyor mu kulakların!"
"Asaf naptı peki?"
"Kolumdan tuttuğu gibi beni de suyun içine çekti."
O andan başlayarak ilk öpücüğümü nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde kuzenime verdiğim anı ve ardından bu sabahki o salak ana kadar her şeyi anlatıyorum Sevilay'a. O salak da yayık ayranı gibi karşımda eriyip saçma sapan tavırların içine giriyor. Ağzı kulaklarında elleri çenesinin altında birleşmiş pembe dizi izler gibi dinliyor anlattıklarımı.
"Yalnız adam o can havliyle bile seni düşünmüş Sahra."
"Hıı evet çok düşünmüş. O yüzden çekti beni suyun altına değil mi!"
"Aşık sana. Gerçekten bak-"
"İki gündür aynı şeyi dinliyorum. Saçma sapan konuşma. Adam sarhoştu diyorum sana. Muhtemelen beni Ahu zannetti zaten."
Bunu Sevilay'a söylüyorum ama cümlem biter bitmez içime çöreklenen acıya bir tane yumruk atmak istiyorum. Gerçekten öyle bir şey olabilir mi? Yani beni Ahu zannettiği için öpmüş olabilir mi? Tamam Aslan'ın beni öpmesi korkunç bir şey evet ama benim de bir gururum var herhalde! Başka bir kadın niyetine öpülmek korkunç bir şey!
"Öyle mi diyorsun? Peki sen onu kim zannederek öptün sorabilir miyim?"
Elim hemen kulağımın arkasına gidiyor. Yavaş yavaş orayı kaşırken bir yandan da düşünüyorum. Gerçekten ne düşündüğümü.
"Meriç mi zannettin Sahra? Kendini buna mı inandırmaya çalışıyorsun şu anda?"
"Ya hayır! Ne alakası var. Tabii ki onu Meriç falan zannetmedim. Ama ona bir şey hissettiğim için de öpmedim!" Sıkıntıyla bir nefes verip yüzümü sıvazlıyorum ve önümdeki kırmızı renkli küçük bardağı alıyorum. Artık çilekten de nefret ediyorum! "Acayip bir hava vardı tamam mı? Ben Aslan'ın nasıl biri olduğunu anlatmayacağım sana. İçin akacak yer arıyor zaten herife. O, o anda sadece bir erkekti. Çok çekici bir erkek. Yani.. Yani düşünsene bir." Sevilay'a anlatırken yine o ana dönüyorum. Aslan'ın kollarında üzerimden sıcak sular akarken bugün seksenince defa ellerimle kendime yelpaze yapıyorum. "Üzerinden sular akıp gidiyor. Ve bir adamın kollarındasın. Yani acayip bir ortamdı işte." Bardaklardan mavi olanı alıp onu da tek yudumda içiyorum. İçindeki meyveyi anlayamayacak kadar uçmuş olsam da artık o meyveden de nefret ediyorum.
"Ben sana bir şey söyleyeyim mi? Bak mesela şu barmen. Acayip yakışıklı değil mi?"
Dönüp gösterdiği adama bakıyorum. Siyah tişörtü üzerine tam oturmuş ve biz buradayız diye bağıran kasları adamı çevrelemiş durumda. Başına bağladığı kırmızı bandana acayip bir hava katmış. Yüzünü çevreleyen birkaç günlük sakalı ise masmavi gözlerini ortaya çıkarmış. Evet. Yakışıklı. Oldukça. Önüme dönüp benden bir cevap bekleyen Sevilay'a bakıyorum ve hafifçe başımı sallayıp onaylıyorum onu.
"Az önce anlattığın o ortamda, bu adamla olsam. Üzerimizden sular öyle aksa ve o harika vücudu bir nefes ötemde olsa. Beni kendine çekip kollarına alsa ve dahası dudaklarıma eğilip öpmeye başlasa."
Birkaç saniye durup o anı düşünmemi bekliyor Sevilay. Zaten hiç aklımdan çıkmayan o sahneye bu sefer barmen ile Sevilay'ı oturtmaya çalışıyorum. Zar zor bunu başarabildiğimde hafifçe başımı sallayıp devam etmesini istiyorum.
"Şu sağ dizimi kaldırdığım gibi geçiririm kasıklarına!"
"Ne?"
"Ne dediğimi duydun Sahra! Eğer karşımdaki adamdan etkilenmiyorsam, ona bir şey hissetmiyorsam, ister küvette olalım ister havuzda olalım. Beni öpmesine asla izin vermem. Karşı koyamasam bile. Asla onu öpmem! Hele ki bu ilk öpücüğümse!"
Sevilay'ın söylediklerini düşünürken ima ettiği şeyi anladığımda başımdan aşağıya kaynar sular dökülüyor. Ne yani ben Aslan'dan mı hoşlanıyorum. Daha neler!
"Sevilay o adam benim ku-"
"Üvey kuzenin! Bana kendini anlatma Sahra! Bal gibi etkileniyorsun Aslan'dan. Ama kendine itiraf edemiyorsun. Bak bu çok normal ama bence ikna olmak için kendine bir şans ver. Bunu duymaktan nefret ediyorsun biliyorum ama o adam sana aşık!
Bak eğer her şey senin düşündüğün gibi olsaydı, aptal bir anlık bir şey olsaydı dün gece yaşadıklarınız, tam öpüşürken dudaklarının üzerinde sızdı diye öfkelenmezdin. Kendini o kadar zorlayıp da odasına götürmezdin. Sırf hasta olmasın diye o külçe gibi herifin gömleğini çıkarmaya çalışmazdın.
Dahası, ne var biliyor musun? Hadi bütün bunları sırf -tırnak içinde- kuzenin diye yaptın. O evden çıkar giderdin! Sinirden kudurduğun için sakinleşene kadar ortalarda görünmezdin. Karşısına çıktığın ilk anda da ağzına geleni söyleyip soğuturdun kendini. Çünkü sen busun. Sinirlendiğinde tam olarak böyle davranırsın. Bütün gece başında bekleyip sabah da kahvaltı falan hazırlamazsın.
Ama senin dün geceye dair sinirlendiğin tek şey, Aslan'ın o küvetin içide uyuyakalması."İşte arkadaşlar bunun için vardır.
Söyleyemediklerinizi ve hatta düşünemediklerinizi sizin yerine halletsinler diye. Ama bu kadarı, bu söyledikleri çok fazla. Taşıyamayacağım kadar. Aslan ile ben!
Hayatımda duyduğum en saçma, en imkansız hikaye.Hem Meriç var. Ben Meriç'e aşığım yahu!
Sahi, Meriç var.
Önümde duran sarımtrak içkiyi alıp içiyorum ve bardağı Sevilay'ın gözünün içine bakıp sertçe vuruyorum masaya. Tepkisiz bir şekilde beni seyrederken bu hareketime gülümsemekle yetiniyor. Sevilay ile gözlerimle savaşırken bir an olsun çekmiyorum bakışlarımı ve koskoca çantanın içinde kısa bir sürede telefonu buluyorum.
Nihayet gözlerim telefonu bulduğunda Aslan'ın dört kere aradığını görüyorum ama ona dönmek falan istemiyorum. Ne kadar renksiz bir rujmuş. Adi!
Aradığım ismi bulduğumda üzerine basıp bekliyorum. İkinci kez çalması bitmeden açıyor telefonu.
"Sana konum atsam beni alabilir misin?"
Kelimeleri yaya yaya konuşmamdan olsa gerek anlıyor sarhoş olduğumu. Aslında çok da değilim ama şu anda ona ihtiyacım var. Görmem lazım çivitleri. Aklımı toparlamam lazım.
Yarım saat boyunca hiç konuşmadan oturuyoruz masada. Meriç yanımıza geldiğinde büyük bir kahkaha atıyor Sevilay. Bu tavrı sinirimi bozuyor ve kalan son içkiyi de Meriç'in itirazlarına aldırmadan yuvarlıyorum mideme.
Tam masadan kalkarken adımı duymamla kızgın bir şekilde dönüyorum arkamı ve az önce gülen o değilmiş gibi ciddileşen arkadaşıma bakıyorum.
"Son bir şey, Hera. Aslan." Bana Hera ona Aslan demesi sinirlerimi gererken kaşlarımın çatılmasını engelleyemiyorum. Yine de devam etmesi için yavaşça sallıyorum başımı.
"Her şeyi hatırlıyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARAF
FanfictionAslan. Seninle gelmemi ister misin?" Sorduğum soru yüzünde belli belirsiz bir gülümsemeye neden oldu. Bana dayanamıyordu bunu tabii ki de biliyordum. Onun üzerindeki sakinleştirici etkimin farkındaydım ama bu kendime sakladığım küçük bir sırdı. Şim...