"Sahra ama böyle ortadan kaybolmaların hoşuma gitmiyor kızım. Kaç zamandır doğru dürüst eve bile uğramıyorsun. Neler oluyor ben anlayamıyorum."
Bağdaş kurma isteğiyle yanıp tutuşan bacaklarımı görmezden gelmeye çalışıp birkaç küçük hareket ile oynatıyorum. Kucağımdaki derin kasenin içindeki sayısız kirazdan birine daha uzandığım sırada bakışlarım tam karşımdaki berjerde oturan Aslan'a kayıyor. Gülmek istiyormuş da kendini tutuyormuş gibi bir hali var. Ayan beyan eğleniyor bu halimle. Bakışlarımı zorlukla Aslan'dan çekip anneme yöneltiyorum. Tek bacağını sallayarak benden cevap bekliyor. Telaşlandığı her halinden belli.
"Anneciğim. Sen neden bu kadar dert edindin bunu kendine? Biraz kafam bozuktu, dağıttım keçilerimi geldim. Ne olmuş biraz Sevilay'da kaldıysam?"
Bir kiraza daha sevgiyle bakıp ağzıma attığım sırada bu kez teyzemin sesini duyuyorum.
"İyi de güzel kızım, biz de haklıyız. Genç bir kızsın sonuçta. Ben anneni yatıştırıyordum Sevilay'dadır merak etme diye ama dün de sevgilin gelince-"
"Kim pardon?"
Aslan'ın ani çıkışıyla hepimizin gözleri ona dönüyor. Sinirlenmeye başladığı her anda yaptığı gibi öne doğru eğilmiş ellerini dizlerinin üzerinde birleştirmiş ve delici gözlerini annesinin üzerinde sabitlemiş durumda. Tek kaşı havada annesinin ağzından çıkacak kelimeleri bekliyor.
"Sevgilisi bebeğim. Var ya, buraya da gelen sırım gibi bir delikanlı. Ay adı neydi Allah aşkına Demetçiğim?"
Kasemdeki muhteşem kirazlardan biri daha mideme inmek üzereydi bu saçma muhabbet başladığında. Parmaklarımın arasında evirip çevirdiğim kiraz ile birlikte Aslan'a bakıyorum. Kırmızı görmüş boğa gibi bir anneme bakıyor, bir teyzeme. Bu sırada annemin sesini duyuyorum.
"Ay Buket! Ben nerden bileyim? Benim kızım beni adam yerine koyup anneciğim bak bu benim sevgilim deyip karşıma mı oturttu? Bunlar Sapanca'da mahsur kaldıklarında tesadüfen tanıştık çocukla. E öyle bir kere görmekle nasıl kalsın aklımızda!"
Annem ve teyzemin karşılıklı isyanına dehşete düşmüş bir şekilde bakarken Aslan'ın her saniye biraz daha artan öfkesine takılıyor gözlerim. Yerinde duramıyor.
Arkadaşlar, adam ciddi anlamda yerinde duramıyor.
Hızla yerinden kalkıp salonu çevreleyen büyük camların önüne gidiyor. Sırtını bize dönüp kollarını göğsünde birleştiriyor.
Annemle teyzem bir şeyler konuşurken Aslan'ı seyrediyorum. Kendini sıkmaktan muhtemelen gerim gerim gerildi. Üzerindeki gömleğin parçalara ayrılması an meselesi. Yüzünü göremiyorum ama dişlerini sıktığına yemin edebilirim.
Elimdeki kaseyi koltuğa bırakıp huzursuzca kıpırdanıyorum yerimde. Aslan'ın yanına gitmek için çıldıran bütün uzuvlarımı görmezden gelmeye çalışıyorum ama çok da mümkün olmuyor. Bu sırada duyduğum annemin öfkelenmeye başlayan sesiyle geliyorum kendime.
"Anlayamadım anne?"
"Anlayamazsın tabi hayatım! Hiç dinlemiyorsun ki beni! Hangi yemeği sever diyorum."
Gözlerimi kısıp neyden bahsettiğini anlamaya çalışıyorum. O böyle sorunca direk et yer demek istiyorum. Sebze olmasın da etin her türlüsünü yer. Sonra gözlerimi kapatıp sessizce başımı sallıyorum. Hayır bu Aslan'dı.
"Enginar sever annecim. Enginar. Hayırdır?"
Annem soruma cevap vermek yerine içeriye sesleniyor. "Seldaaa! Selda bir bak kızım! Ay bu evde beni kimse dinlemiyor!" Teyzem annemi sakinleştirmeye çalışan kaş göz işaretleri yaparken Aslan'ın da dönüp bize baktığını fark ediyorum.
Daha doğrusu bana. Kızmış gibi bakıyor. Tamam ortamdaki muhabbet sinirini bozdu bunu anlıyorum ama bana neden sinirlendi ki? Meriç enginar seviyor diye mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARAF
FanfictionAslan. Seninle gelmemi ister misin?" Sorduğum soru yüzünde belli belirsiz bir gülümsemeye neden oldu. Bana dayanamıyordu bunu tabii ki de biliyordum. Onun üzerindeki sakinleştirici etkimin farkındaydım ama bu kendime sakladığım küçük bir sırdı. Şim...