Gelme!

712 46 3
                                    

Öfkeli parmakları doğum günümü tuşlarken nefesimi tutuyorum. Evden çıktığımızdan beri tek kelime etmeyen ama aldığı nefeste bile öfkesini kusan adamın eve girince neler yapabileceğini kestirememek birbirimizi daha da kıracak olmak korkutuyor beni. Aslan içeriye girdiğimizde kısa bir süre bakışlarını gezdiriyor üzerimde. "Bir şeyler ye."

Söylediği şey kaşlarımın çatılmasına sebep oluyor. Yaklaşık yarım saat sonra ağzından çıkan ilk cümlenin bu olması şaşırtıyor beni haliyle. Tam bir şeyler söyleyecekken arkasını dönüp direk banyoya giriyor. Sıkıntıyla yüzümü sıvazlıyorum. Bir süre kırmızı kanepede oturup Aslan'ın duştan çıkmasını bekliyorum ama su sesi kesilmemekte ısrar ediyor.

Oturduğum yerden kalkıp çocukların odasına gidiyorum. Yıllar önce bu evde yaşarken en fazla bir iki kez girdiğim ve ne işe yaradığını bilmediğim odanın nasıl harika bir çocuk odasına dönüştüğünü görmek gülümsetiyor beni. Karşılıklı konmuş iki yatağın arasında yerde duran oyuncakları alıp yerleştiriyorum. Araf'ın dağınık yatağını toplayıp Hera'nın yatağın üzerine devirdiği toka kutusunu topluyorum. Başımı onaylamaz bir şekilde iki yana sallayıp sonra da kendi halime gülümsüyorum.

Çocuklarımı kendi çocukluğuma benzetiyorum zira. Yurttayken de eve geldiğimde de asla düzenli bir çocuk olmayı beceremeyen küçük Sahra'yı Araf ve Hera'ya benzetiyorum. Azra doğduğunda nasıl kıskançlık yaptığımı annemin o sevdiği vazoyu Aslan'la merdivenlerden yuvarladığımızı hatırlıyorum ve omuz silkiyorum. Amacıma ulaşmıştım. Bebek Azra bakıcısıyla kalırken ben o gece annemin koynunda uyumuştum.

Zihnimde canlanan anılar burnuma kardeşimin kokusunu getirdiğinde salona dönüp telefonumu alıyorum. Azra çok bekletmeden açıyor telefonu. "Sonunda beni hazırlayabildiniz Sahra Hanım!" Azra'nın sesindeki siteme gülümserken elimle başıma hafif hafif masaj yapıyorum. "Allah aşkına Azra! Bana bir daha ismimle hitap etme. Senden duymak iyi gelmiyor." Hafif bir neşeyle kursam da cümlemi şundan kısa bir süre önceki halini düşünmek kaburgalarımı sızlatıyor sahiden de. Azra da anlamış olacak derin bir nefes alıyor. "Ablaların en güzeli. Nihayet beni özledin mi?" Bu sefer gerçek bir kıkırtı dökülüyor dudaklarımın arasından. "Seni hep özüyorum. Hayatımın son yıllarının tamamı seni özleyerek geçti bebeğim." Konunun dönüp dolaşıp depresife bağlamış olması canını sıkıyor küçük kardeşimin ve bunu belli etmekte bir sakınca görmeden sesli bir soluk koyveriyor. "Bitti gitti işte! Artık birlikteyiz. Bir aradayız. Ve asla da ayrılmayacağız!" Görmeyeceğini bilsem de başımı sallıyorum. Bu sırada adımlarım yatak odasına ulaşıyor. "Annem nasıl?" Azra'nın dudaklarından dökülen bir kıkırtı kaşlarımın çatılmasına sebep oluyor. "Kocanla aşırı romantik bir tatilde olduğunu sanıyor. Yani aşırı romantik kısmına kalıbımı basabilirim zaten ama-." Elimle şakaklarıma masaj yapıyorum yeniden ve kardeşimin ismini resmen tıslayarak söylüyorum. "Bir sen eksiktin gerçekten! Zavallı annem tatil dönüşü kocamdan boşanacağımı öğrendiğinde ne yapacak acaba!" Cümlemin bitişiyle tiz bir çığlık kopuyor Azra'dan. "Ne! Boşanmak mı! Sen bana bunu yeni mi söylüyorsun abla! Yani tamam. Elbette biliyordum, bekliyordum da. Ama yani böyle küt diye.." Derdimi anlatmadan anlayan tek insanla konuşuyor olmak bir nebze olsun kaldırıyor göğsümün üzerindeki ağırlığı. "Heh! İşte ben de bundan bahsediyorum sabahtan beri. Gerizekalı Meriç saçma sapan triplere girdi. Hayır derdini de anlayamıyorum ki! Önüme boşanma ilamını bırakmalar falan." Derin bir nefes alıp başımı pencereye yaslıyorum ve gözlerim günün yorgunluğuyla kendiliğinden kapanırken konuşmaya devam ediyorum. "Azra ben böyle olsun istemedim. Meriç bu kadar üzülsün hayatımızdan çıkıp gitsin istemedim. Ne ben ne Araf. O olmadan devam edemeyiz." Azra bu sırada bana bir cevap verdi mi bilmiyorum ama arkamdan gelen bir "hah!" sesi pencereden ayrılmama sebep oluyor. Telaşla arkamı döndüğümde odanın loş ışığı altında ellerini belindeki havlunun düğümüne yaslamış başını hafif sağa döndürüp dudaklarını sıkıca birbirine bastırmış bir Aslan buluyorum. Çuvalladın diyorum kendime. Boka battın kızım Sahra! Kardeşim duyamadığım cümlelerini sıralarken ben de saçma sapan birkaç cümle kurup kapatıyorum telefonu. Ellerimin arasına sıkıştırdığım telefonu yeterince iyi saklarsam Aslan söylediklerimi duymamış olur gibi hissediyorum büyük ihtimalle. Telefonum un ufak olmadan Aslan'a doğru birkaç titrek adım atma denemem oluyor ama Aslan'ın sertçe kalkan eli buna müsade etmiyor. "Gelme." Sakin çıkan sesiyle kurduğu tek kelimelik cümle içimde bir yerleri dağlıyor sanki. Gözlerim hızla dolarken başımı iki yana sallıyorum. Saçma sapan yanlış anlamalarla kaybedecek zamanımız yok demek istiyorum ama bunu da beceremiyorum. Aslan gözlerimin önünde dolaptan birkaç kıyafet alıp odadan çıkıyor.

ARAFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin