Dikiz aynasından arka koltukta birbirlerine bir şeyler gösteren çocuklara bakıyorum. Keyifleri yerinde görünüyor. Başımı sol tarafa çevirdiğimde ise aynı keyfi paylaşmayan babalarıyla göz göze geliyorum. Sevilay'ın evinin önünde arabanın içinde oturuyoruz birkaç dakikadır. Sessizlik nihayet çocukların dikkatini çekmiş olacak Hera ikimize dikkat kesiliyor. "Anne?" Arkamı dönünce Araf'ın ilgisinin de üzerimizde olduğunu fark ediyorum. "Nereye geldik?" Hera'nın sorusuyla etrafına bakınan Araf'ın heyecanlı sesi doluyor kulağıma. "Sevilay teyzeeeemm! Anne? Sevilay teyzemi görmeye mi geldik?" Aslan sıkıntıyla bir nefes verip eliyle şakaklarına masaj yapıyor ve kapısını açıp iniyor arabadan. Gözlerimi sıkıntıyla gerilen vücudundan koparıp çocuklara çeviriyorum yeniden. "Anneciğim. Sevilay teyzene geldik ama sadece ben gidiyorum. Hani Hero hasta demiştim ya. Doktor çocuklar yanına yaklaşmasın demiş. O yüzden gidip benim görmem lazım." Araf Meriç'in bu evde olduğunu ancak onu göremeyeceğini öğrendiğinde düşürüyor hemen yüzünü. Babasıyla oğlu arasında kalmak canımı sıksa da şu anda bunun için herhangi bir şey yapamıyorum. Bunun yerine eğilip Hera'nın tepesine bir öpücük bırakıyorum. "Bu iki adam sana emanet. Fazla dağıtmayın tamam mı anneciğim?" Hera bir süre arabanın tavanını seyredip omuz silkiyor. "Sokakta nereyi dağıtacağız ki zaten?" Söylediği şeyle gülümseyip bir öpücük daha bırakıyorum. Sonra bir tane de Araf'a. "Haklısın kızım. Düşünemedim. O zaman şöyle söyleyeyim. O ceketleri çıkarmak yok. Yağmur yağacak gibi dikkat ediyorsunuz tamam mı?" İkisi de aynı anda başlarını salladığında hareketlenen buklelerine bakıyorum. Biraz daha arabada kalırsam inemeyeceğimi fark edince çantamı alıp çıkıyorum dışarıya.
Açılan kapının sesiyle arkasını dönüp bakıyor Aslan. Gülümseyip arabanın önünde oturan adamın yanına ilerliyorum. Kaputa oturup plakaya dayadığı ayakları sayesinde yükselen dizine dirseklerini yaslamış eğilen vücuduyla önünde uzayıp giden yolu seyrediyor. Ben karşısına dikilince bakışlarını çok önemli bir şeymiş gibi duran yoldan çekip bana çeviriyor. Ellerimi üzerindeki ince kabanın yakalarına götürüyorum. Hafifçe yükseltip düzelttikten sonra yakasından tutup kendime çekiyorum ve sağ gözünün kenarına bir öpücük bırakıyorum. Elleri komut almış gibi belimdeki yerini bulup beni iyice kendine çekiyor. O böyle otururken bile neredeyse aynı boyda olduğumuzdan eğilip başını boyun girintime yaslıyor. "Çok özlüyor onu." Araf'ın Meriç'e olan özleminden bahsettiğini anlıyorum. Hafifçe sallıyorum başımı ve kollarımı doluyorum etrafına. "Benim yanındayken onun eksikliğini hissediyor ve bu sırf benim yüzümden."
Mevzuların en başına dönmesini o kadar istemiyorum ki kendimi hafifçe geri çekip gözlerine bakmaya çalışıyorum. Aslan istemeye isteme geri çekilip bana baktığında gözlerinin etrafının kızardığını görüyorum. "Bin yıl gibi nerdeyse. O gün şirkete gelişin. Kayınvalidemle tanışacağım yardımına ihtiyacım var deyişin. Senin arkandan odanın altını üstüne getirmiştim. Zavallı Bilge. Aklı çıkmıştı." Nefes verir gibi gülmesinin ardından aklına yeni gelmiş gibi dönüp bakıyor bana. "Biliyor musun evlendi geçen sene." Konumuzun nasıl Bilge'ye geldiğini düşünmeyip gülümsüyorum yalnızca. O da zaten benden bir cevap beklemeden devam ediyor. "O odadan çıkışım, Kadıköy'e gidişim öyle flu ki. O Meriç iti yüzünden o kadar zayıfladığını düşünmüştüm sonra benim bunu nasıl fark etmediğimi. Sahra. Bir sürü şey düşündüm, hepsini hatırlıyorum. Ama Ahu'yu gördüğüm an, onu eve getirişim." Asaf susunca nefes alıyorum. Birkaç saniyedir ilk defa nefes alıyorum. Ve fark ediyorum ki buna asla dayanamayacağım. "Aslan tamam. Tamam lütfen devam etme." Asaf bir süre başını çevirip çocuklara baktından sonra yeniden bana dönüyor. "Her anından pişman olmam beni kötü bir baba yapar mı? Oğlumun hiçbir anıma şahit olamadan kızıma sarılmam beni dünyanın en kötü babası yapar mı Sahra'm?" Gözlerime dolan yaşları avuç içlerimle sildiğimde derin bir nefes alıyorum. Aslan gibi ben de düşünüyorum bütün bunları. Ta Çırağan'dan beri. O sahnedeyken bile düşünmüştüm. Ona aşık olmadığını biliyordum. Sevmediğini ve asla sevmeyeceğini. Ama aynı zamanda yaşayacağımız her şeye göğüs gereceğinden emindim, bebeği için. Şimdi dönüp baktığında hayatındaki en büyük iyikisi olduğunu biliyorum Hera'nın. Ama Araf. İçim oğlumun eksik parçalarıyla kıvranırken aynı eksikliği Aslan'ın da yaşadığını biliyorum. "Bütün enerjimi çocuklarıma harcamak istiyorum Sahra. Araf'la kaybettiğim hiçbir zamanı geri getiremeyeceğim biliyorum. O adama olan bağlılığına dayanamıyorum ama içinde benden çok daha büyük bir yere sahip olduğunu görüyorum. Bunu sindiremiyorum." Yavaşça sallıyorum yeniden başımı. Aslan'ın da Araf'ın da ne hissettiğini iyi biliyorum. Ve yaşadığımız onca şeyden sonra bunu değiştiremeyeceğimi de biliyorum. Ellerimi Aslan'ın yüzünün iki yanında sabitleyip bana bakmasını sağlıyorum. "Yapma Aslan. Geçmişe takılıp kalırsak oradan kurtulamayacağız biliyorsun. Bak çok acı çektim. Çok çok acı çektik. Bütün bunları biliyorum. Ama kapatmak zorundayız. O temiz sayfaları açmak zorundayız artık. Kendimiz için evet ama en çok çocuklarımız için. Takılma. Evet çok zaman kaybettiniz. Evet bir sürü ilkini kaçırdın oğlunun. Emin ol senden daha çok acı çekiyor Araf bunun yüzünden. Ama o daha çok küçük sevgilim. Yaşayacağı daha bir sürü şey var. Okula başlayacak. Okuma yazma öğrenecek. Öğretmenine aşık olacak. Bir gün gerçekten aşık olacak. Muhtemelen Herayla birlikte saçma sapan şeyler yapıp ikimizi de çileden çıkaracak. Eğer takılırsan geçmişe bunlardan alacağın zevki elinin tersiyle itmiş olacaksın. Gerek var mı?" Bir süre bakışlarını yüzümde dolaştırıp sıkıntılı bir nefes veriyor. "Hera da aşık olacak değil mi?" Sıkıntıyla sorduğu soru engelleyemediğim bir kahkahayla cevaplandığında daha da asılıyor yüzü. "Aslan saçmalıyorsun." Bana cevap vermeyeceğini anladığımda eğilip yanağına bir öpücük bırakıyorum. "İçeride nasıl bir şey göreceğimi bilmediğimden Araf'ı götürmüyorum Aslan. Bunu biliyorsun değil mi?" Sıkıntıyla başını salladığında onu buraya gelmeye ikna ettiğim an geliyor aklıma. Ne olursa olsun Araf'ı götürmeyeceksin demişti. Bunun sadece bu günlük olduğunu anlaması gerekiyor. "Araf'la Meriç'in arasında çok özel bir bağ var Aslan. Bunu kesip atmak oğluna sandığından daha çok zarar verir. Çocuktur unutur falan diye düşünmüyorsun değil mi?" Aslan eliyle yüzünü sıvazlayıp atlayarak iniyor arabanın üzerinden. Aramızda herhangi bir mesafe bırakmadan ellerini belime doluyor. "Şu cümleleri kurup durma. Ne gerekiyorsa yapacağım. Sizin için." Kararlılıkla sallıyorum başımı ve dudaklarının kenarına bir öpücük bırakıyorum. "Hava yağacak." O da sallıyor başını ve gözlerini dudaklarımdan ayırmadan cevap veriyor. "Uzatma. Birkaç saate geri dönüp alacağım seni buradan." Gözleri yetmemiş olacak hızlı bir öpücük bırakıyor hemen dudaklarımın üzerine. "Hava yağacak dedim Aslan. Dikkat et çocuklara." Bir öpücük daha bırakıp ellerini çekiyor üzerimden. Arkasını dönüp kapıyı açtığında bana dönüp göz kırpıyor. "Git o kılkuyrukla uğraş sen. Ben çocuklarıma bakarım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARAF
FanfictionAslan. Seninle gelmemi ister misin?" Sorduğum soru yüzünde belli belirsiz bir gülümsemeye neden oldu. Bana dayanamıyordu bunu tabii ki de biliyordum. Onun üzerindeki sakinleştirici etkimin farkındaydım ama bu kendime sakladığım küçük bir sırdı. Şim...