Hiç Hesapta Yoktun Kehribar

1.1K 72 0
                                    


" Hadi gelmiyor musun?"

" İn sen ben eve geçeceğim."

" Ya neden ama! Benim seninle konuşmam gereken şeyler var. Hadi bak hem teyzemler-"

" İn dedim Sahra! Gelmeyeceğim!"

Çok nadir zamanlarda duyduğum ses tonunu duyduğumda hazırlıksız yakalanmanın verdiği şaşkınlıkla ne diyeceğimi bilemedim bir an. Belli ki gün içinde bir şeylere sinirlenmişti. Normalde böyle anlarda yanında olmayı severdim ama bu gece onunla gidemezdim Biraz bencilceydi belki ama bu akşamı Meriç'i düşünerek geçirmek istiyordum. Aslan biraz daha bekleyebilirdi. Yarın da onunla ilgilenirdim ne olacaktı ki.

Düşüncelerimi Aslan'ın sabırsız sesi böldü.

" Sabaha kadar seni beklemeyeceğim. İn artık!"

Durum neyse gerçekten ciddi olmalıydı. Onu böyle bırakma düşüncesi derinlerde bir yerde içimi eziyordu ama bu gece gerçekten biraz yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Belki Aslan'ın da istediği buydu. Onu daha fazla kızdırmamak için omzundan tutup ona doğru eğildim. Yanağına bırakacağım sulu öpücük Aslan'ın geri çekilmesi ile engellendi. Kaşlarımı çatarak geri çekildim ve Aslan'ın yüzüne baktım.

" Hey! Senin derdin ne!"

Sorduğum soru Aslan'ın yüzünde bariz bir memnuniyetsizliğe neden oldu ve ellerini iki günlük sakalının üzerinde sabırsızca gezdirdi.

" Yok bir derdim Sahra. Sadece bir an önce evime gitmek istiyorum. Lütfen."

Az öncekine göre daha sakin bir ses tonu ile söyledikleri beni de sakinleştirdi ama ikimiz de ters giden bir şeyler olduğunun gayet farkındaydık.

" Senin evin burası Aslan. Ne işin var o gökdelenin tepesinde?"

Sorduğum soru üzerine birkaç saniye gözlerini kapatıp bekledi. Sakinleşmeye mi çalışıyordu yoksa söylediğim şeyi mi düşünüyordu bilmiyorum ama bir süre sonra anlamıştım. Burada kalıp benimkilerin bir benzeri sorularla boğuşmaya gücü yoktu. Biraz nefes almaya ihtiyacı vardı.

Hatta buna mecburdu.

" Bak. Zor bir gün geçirdim tamam mı. İzin ver biraz nefes alayım."

" Aslan. Seninle gelmemi ister misin?"

Sorduğum soru yüzünde belli belirsiz bir gülümsemeye neden oldu. Bana dayanamıyordu bunu tabii ki de biliyordum. Onun üzerindeki sakinleştirici etkimin farkındaydım ama bu kendime sakladığım küçük bir sırdı.

Şimdilik.

" O pembe cibinlikli yatağında sırt üstü yatıp Meriç'i düşünmek istediğini ikimiz de biliyoruz Hera. Hadi git artık."

Dudaklarının arasından dökülen sözlerin haklılığı ile hafifçe başımı salladım. Gerçekten de istediğim şey tam olarak buydu. Bu sefer itiraz etmesine izin vermeden eğilip yanağına bir öpücük bıraktım. Her zamanki sulu olanlardan değil Aslan'ın iyileştirici diye ithaf ettiklerindendi.

Arabanın kapısını açıp -yine- atlayarak indim ve daha arabadayken açılan sokak kapısına yöneldim.

Arkamda bıraktığım adamın ruh halinden bihaber...

***

Camın ardındaki sessiz gülümsemen
Bitmeyen hüznün kirpiklerinin gölgesinde
Öyle yakın öyle taze
Hiç hesapta yoktun kehribar
Öyle yakın öyle taze
Hiç hesapta yoktun kehribar
Öyle yakın öyle taze
Hiç hesapta yoktun kehribar
Şimdi tatlı bir rüzgar beklerim
Yürüyebilseydik yan yana kehribar..

Gözleri kapalı kulağına dolan şarkıyı dinlerken elinde çevirdiği bardağın içindeki sıvı sıcağa döndü. Aslında içki içmeyi sevenlerden değildi Asaf. Sadece böyle zamanlarda, işte kafası bozuk olduğunda arıyordu bu mereti. Bir şeye çare olduğundan değil, unutmak desen ona da yaramıyordu ama kafasını bulandırıyordu işte.

Yanyana yürüyemediği kehribar kadını düşündü. Bardağın içindekini tek yudumda içip gözlerini kapattı.

Öyle yakın öyle taze
Hiç hesapta yoktun kehribar..

Boşalan bardağı yanındaki masaya bıraktı ve lacivert kadife kutuyu çıkardı. Yıllar önce Letonya'ya gittiğinde köylü bir kadından almıştı bu yüzüğü. Görür görmez gözünün önünde beliren gözlerin sahibine. Yeni yetişmeye başlayan genç bir kızdı o zamanlar Hera. Döndüğünde mutlaka bir şeyler beklerdi, onun için almıştı. Ama nedenini şimdi bilemediği bir sebepten ötürü vermemişti yüzüğü. Doğru zamanı kolluyordu Asaf. Yıllardır o doğru zamanın gelmesini bekliyordu.

Öyle yakın öyle taze
Hiç hesapta yoktu kehribar..

Gözlerini gecenin ışıklarına açtığında sevinçle kollarına atıldığı an geldi gözünün önüne. Kendisi için değildi o sevinç. Meriç denen o it içindi. Ama mutluydu. Gözlerindeki ışıltının sebebi her ne idiyse ışıl ışıldı işte. Ötesini berisini kurcalamak yersizdi.

Kendine küfür etti Asaf. Gereksiz yere tepki vermişti kıza. Nasıl da üzülmüştü arabadan inerken. Piç herif bağırmıştı bir de kıza!

Yarın ilk iş eve gitmeliydi. Nasılsa alırdı bir şekilde gönlünü. Belki de dersi bittiğinde yemeğe götürebilirdi. O aptal otlardan yemeye bile razıydı. Yeter ki kehribarlarındaki ışıltının sebebi kendisi olsun..

***

Gerçekten de Aslan'ın dediği gibi oldu her şey. Hızla yediğim yemeğin ardından Aslan olmadığından kendi çabalarımla tırmandım merdivenleri ki bu bile, bu gece onu ne kadar çok arayacağımın göstergesiydi.

Üzerimdekilerden hızla kurtulup duşu falan boş verip yatağa attım kendimi. Tek düşündüğüm bir an önce Meriç'e odaklanmaktı.. Dört yıldır beklediğim an gelmişti nihayetinde.

Aslan'ın dediği gibi pembe cibinliklerimi aralayıp kendimi yatağa bıraktım. Gözlerimi kapattığımda Meriç'in gülen mavi gözlerini görmeyi bekliyordum. Ama olaylar öyle çok da benim beklediğim gibi gelişmedi.

Meriç'in gülen mavileri yerine zihnimde oluşanlar Aslan'ın buğulu yeşilleriydi. Bugün her ne olduysa canı fena halde sıkılmıştı belli ki.

Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım. Şu anda burada olmamalıydım ben ya. Derdi her ne idiyse yanında olup yaralarını sarmalıydım. Hem bir keresinde bunu yalnızca benim yapabildiğimi söylememiş miydi. Ben ne yapmıştım. Gerizekalı gibi gelip kendimi bu pembe tüllerin arasıma sıkıştırmıştım.

Ah bencillikte dünya markasıydım!

Sıkıntıyla verdiğim nefesin ardından başucumdaki lambayı kapatıp uyku bandımı taktım. Anlaşılan bu gece Meriç'e odaklanmayacaktım. En iyisi erkenden uyumak ve erkenden uyanmaktı.

Aslan da Meriç de yeni günde alacaklardı yerlerini. İlk önce güzel bir uyku ile zihnimi arındıracak ardından kendimi Meriç'e odaklayacaktım. Okul bitince de adımlarım dosdoğru Aslan'ın şirketini bulacaklardı.

Ve o adam yarın her ne sebeple olursa olsun benden kaçamayacaktı!

Evet! Yarın yepyeni bir gün olacaktı.

Artık vakit Meriç'in Sahra'ya dönen vaktiydi!

ARAFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin