Bazen neyin daha zor olduğunu hatırlamaya çalışıyordum. Hançeri fırlatmak mı yoksa o hançerin birini öldürmesi mi? Hançerim Lina'yı öldürüne kadar kaç kez elimden çıkmıştı? Kaç kez onu zarar vermek amaçlı fırlatmıştım? Elbette çok kez. Antrenmanların bir parçasıydı ve her zaman bizi iyileştirecek Apollon melezleri olurdu.
Yani hançeri fırlatmak zor değildi. İşin komik yani artık o hançerin dönüp dolaşıp birini öldürmesi de sorun değildi. Gerçekten, sorun değildi. Ben ölümü kendi gözlerimle görmüştüm. Neye benzediğini biliyordum. Nasıl hissettirdiğini hatırlıyordum. Bu yüzden ölüm artık sorun değildi.
Her duygu ilk halinde daha yoğundur. Üzerinden zaman geçtikçe azalır, asla aynı kalmaz. Gülümsediğiniz zaman bile o gülümsemenin yavaş yavaş solduğunu fark edersiniz. Hala mutlu olursunuz ama ilk andaki kadar değil. Ölüm de öyle bir histi. İlk anda iliklerime kadar korkuyordum ondan ama şimdi o kadar da büyük bir mesele değildi.
Melissa denen Neptün kızı elindeki kılıcı ve omuzlarından aşağı dökülen içinde mavi tutamlar bulunan kızıl saçları ile adeta bir Ölüm Tanrıçası'na benziyordu. Güzelliği kesinlikle baş döndürücüydü ve yüzündeki o meydan okuyan ifade onu olduğundan daha güzel gösteriyordu. "Hala çok geç değil." dedim düz bir sesle. Sadece bu yüzün boşa gitmesini istemiyordum. "Vazgeçebilirsin, ölüm o kadar da eğlenceli değil. İnan bana, onu denedim."
Kararlı bakışları bir an bile değişmedi ama zaten o sözler dudaklarımdan dökülürken biliyordum bir işe yaramayacaklarını. Yine de denemek istemiştim. Gerçekten çok güzeldi. Heykelini yapıp herkese göstermek gerekiyordu. Afrodit öleceğini duysa çok üzülürdü.
İlk hamle yine ondan geldi. Kılıcını ustaca bana savurdu. İkiz kılıçlarımdan biri ile kılıcını iterken etrafımda döndüm. Büyü ile uzattığım sarı saçlarım da benimle beraber dönerken diğer elimdeki kılıçla onun kılıcını bir kez daha ittim. Açıkta kalan karnına sağlam bir tekme attım ama sandığımdan daha dayanıklıydı. Birkaç adım gerilese de kendini hızlıca topladı.
Onun bana tekrar saldırmasına izin vermeden üzerine kılıçlarım ile saldırdım. Bende iki kılıç olmasına rağmen sahip olduğu tek kılıcı ile gayet iyi bir savunması vardı. "Gerçekten iyisin." dedim nefesim hala düzensiz değilken. İyiydi elbette ama henüz beni yoramamıştı bile. "Ölecek olman ne yazık." dedim koluna derin bir kesik açarken.
Dudaklarının arasından sert bir nefes verdi ama acıyı alt etmeyi başardı. Kılıcı tutuşu bir an için bile sendelemedi. Kıza büyük bir saygı duydum. Hafifçe geri çekilip toplanması için ona zaman verdim. Bu olanlardan o kadar zevk alıyordum ki...
Kılıcı elinde çevirirken kendisine ne olursa olsun arkadaşı için bunu yaptığını söylüyordu, biliyordum çünkü aynısını ben de yaşamıştım. Lina'nın ölü gözlerini ve Jüpiter kızının hala hayatla parlayan gözlerini görmüştüm ve bir seçim yapmıştım. "Birini öldürmek istiyorsun." dedim ona. "Kolay bir şey değil. Ruhundan bir parça koparır ve o batağa battığın zaman kaçamazsın. Buna değer miyim?" kendisinden şüphe edip etmeyeceğini merak ediyordum ve elbette bizi duyan Karan'ın ne tepki vereceğini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayalet Gölge
FantasyKitap Şarkısı : Yüksek Sadakat - Katil ve Maktül *** Oyunun adı: aşk, kan ve gül. *** Rekabet ve hırs... Nefret ve aşk... Olimpos parlak dönemlerinden birini yaşarken doğan iki varis dengeleri değiştirmeye geliyor. *** Öldürdüğü güzele ağlayan...