Gözlerimi gözlerime gelen gün ışığına küfrederek açtım. Bazen acaba kahrolası güneşi söndürebilmek için Titan Helios'u yok mu etsem acaba diye düşünüyordum ama sonra Tanrı Apollon'un gayet onun yerine güneşi her gün doğudan doğurup batıdan batırabileceğini hatırlıyordum. Sonra acaba onu da mı yok etsem diyordum. Ne zararı olurdu ki? Olimpos güneş olmadan pekala hayatta kalırdı. Hım, insanlar için aynı şeyi söyleyemezdim tabii ki.
Of, kimi kandırıyorum? Tanrılar biricik insanlarına zarar gelmesine izin vermezdi.
Ruh bağından hissettiğim yıkım beni yataktan hızla çıkmaya zorladı. Karan'ın yanına gitmek istedim ama dün gece üzerimi değiştirmeden yattığım için iğrenç hissediyordum. Hızla kendimi duşa attım ve üzerime dolabımda bulduğum günlük elbiselerden birini geçirdim. Beyaz tüllü elbise üzerimde yokmuş hissi yaratırken saçlarımı tarayıp açık bıraktım.
"Bir şey unuttum." diye mırıldandım kendi kendime. Karan'dan yayılan üzüntü aklımı karıştırıyordu. Bir anda bakışlarım parlayan bir şeye takıldı. "Elbette." dedim kendi kendime. Tacı elime alıp başımın üzerine güzelce yerleştirdim. Makyaja ihtiyacım yoktu.
Gözlerimi kapattım ve iyice odaklandım. Işık boyutunu tek başıma kullanmak zordu ama boğazıma yer altının o kül dolu havası dolunca başardığımı anladım. Ne güzel... Artık ben de bedenleme yapabiliyordum.
Ve ne güzel... Sanki yer altından çıkalı uzun zaman olmuş gibi yeniden gelmiştim.
Yer altı sarayının koridorlarını bilmiyordum ama ruh bağı çok netti. O yüzden beni çektiği yere yürümeye devam ettim. Koridorda bazen iskelet askerler yanımdan geçiyordu ama kimse bana bir şey dememişti. Derin bir nefes verdim. Eskiden hayal ederdim. Hayal gücü yüksek biri olmuştum her zaman. Yer altının ve gökyüzünün kraliçesi olduğumu düşünürdüm. İkisini birleştiren kişi. Hemen yanımda Karan varken.
Parmaklarımdan aşağı kan damlaları düşmüyorken.
Önünde durduğum kapı Karan'ın odasıydı. İçeride olduğunu enerjisinden hissediyordum ama bir süre kapıda durmayı istedim. Orada öylece dikilmeyi. Alnımı kapıya yasladım ve derin bir nefes alıp onu içimde tuttum. Elim kapının kolunda duruyordu. İçeri girmek istiyordum ama buna hakkım var mı bilmiyordum.
Bana aşık olduğunu söylemişti.
Peki hala öyle miydi?
Aniden kapıyı açıp içeri girdim. Düşünmeden hareket etmek daha kolaydı. Karan pencerenin kenarına oturmuştu. Bir ayağı aşağı sarkarken diğerine kolunu yaslamıştı ve kızıl gökyüzünü izliyordu. Küller havada ağır ağır hareket ediyor, ileride bir yerde çığlıklar yükseliyordu.
Ben de pencereye, onun karşısına, tıpkı onun gibi oturdum. "Neyin var?" diye sordum gökyüzünü izlerken. Aslında yer altının gökyüzü yoktu ama Tanrı Hades, Tanrıça Persphone için sahte bir gökyüzü yaratmaya çalışmıştı. Büyüsü ile bu kızıl gökyüzünü oluşturup onu eşine hediye etmişti. Normalde sadece karanlık bir kubbe vardı. Büyü onun kızıl bir gökyüzüne benzemesine sebep oluyordu. Her şeye rağmen çok güzeldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayalet Gölge
FantasiKitap Şarkısı : Yüksek Sadakat - Katil ve Maktül *** Oyunun adı: aşk, kan ve gül. *** Rekabet ve hırs... Nefret ve aşk... Olimpos parlak dönemlerinden birini yaşarken doğan iki varis dengeleri değiştirmeye geliyor. *** Öldürdüğü güzele ağlayan...