Kitap Şarkısı : Yüksek Sadakat - Katil ve Maktül
***
Oyunun adı: aşk, kan ve gül.
***
Rekabet ve hırs...
Nefret ve aşk...
Olimpos parlak dönemlerinden birini yaşarken doğan iki varis dengeleri değiştirmeye geliyor.
***
Öldürdüğü güzele ağlayan...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Giyinmek zorunda kaldığım mükemmellik maskesinin beni sıktığı yüz binlerce andan birindeyiz yine.
Yorgunluktan pelte kıvamını almış bedenimi kuş tüyü yatağıma attım. Tanrıça Hera bunu görseydi kesin büyük fırça yerdim. Düşüncem ile kıkırdadım istemsizce. Fırça yemek... İnsanların arasında sürekli dolaşan Poseidon'dan öğrendiğim bir tür deyimdi.
Ailenize aykırı bir şey yaptığınız zaman ebeveynlerinizin size kızması anlamına geliyormuş. En azından uzunca cümleyi iki kelimeye düşürmüşler. Bunu bulan kişiye teşekkür etmek gerekiyordu cidden. Durumu kısaca özetlemişti.
Tanrıça Hera'ya yakalanma ihtimalim her saniye artmaya başlarken daha fazla risk almaya cesaret edemeyerek kendimi banyoya attım. Zira Tanrıça Hera asla ama asla fırça atmakla yetinmezdi. Test edilip onaylanmıştır.
Bunu da Poseidon'dan öğrendim bu arada.
Küvette her daim bulunan ılık suya çeşitli kokuları ve yağları döküp bedenimi gevşetmelerine izin verdim. Ah, sanırım Olimpos'un sevdiğim tek yanıydı bu banyo. Yine de buradan başka bir yerde yaşayamayacağımı da biliyordum. Zaten gidebileceğim başka bir yer de yoktu.
Uzun ve son derece rahatlatıcı bir duştan sonra havluya sarınıp odama geçtim. O sırada yatağımda tüm ihtişamı ile oturan Tanrıça Hera ile göz göze geldim. Hızla reverans yaptım. Ardından başımı kaldırmadan konuştum.
"Tanrıçam..." Bir süre ses gelmedi.
"Sen kimsin, Kayla?"
İsmimi her zaman olduğu gibi bastırarak söylemişti. Kayla... Kötülükten ve karanlıktan uzak olan demekti. Fiziken evet, öyleydim ama açık konuşmak gerekirse karanlık her zaman ilgimi çekmişti.
Çünkü yasak olan cezbediciydi.
Ve zaten Karan bunun en büyük kanıtı değil miydi?
"Yüce Tanrı Zeus ve Yüce Tanrıça Hera'nın varisi Kayla!" dedim ifadesiz bir sesle. Her gün olduğu gibi tek taraflı zevk alınan bir konuşmanın daha sonuna gelmiştik. Kendi kendime gözlerimi devirirken Tanrıça Hera'nın bunu fark etmemiş olması için Tanrı Zeus'a dua etmeye başladım.
Tanrıça Hera, beklediği cevabı alarak odamdan çıktı. O çıkana kadar başım yerden kalkmadı. İşte aile anlayışımız bu kadardı. Tanrıça Hera'ya asla anne ya da Tanrı Zeus'a asla baba diyemezdim. Tanrı Zeus'u hiç görmezdim zaten. Her zaman işleri olurdu. Biliyordum ben o işleri. Sayısız üvey kardeşim gayet açık bir kanıttı.
Kapılar kapanır kapanmaz öfkeyle başımı kaldırdım. Bunu neden sürekli yapma gereği duyuyordu ki? Tanrı Zeus ve Tanrıça Hera'nın çocuğu olmanın bir diğer kötü yanı neydi, biliyor musunuz?