Aynadaki yansımama gözlerim kaydı. "Sen tam bir hayal kırıklığısın." diye fısıldadı yansımam. "Yaptığın şeyler biz değiliz. Delirmişsin." diye bağırdı ardından. Aynaya üfledim ve hava ile beraber duvara çarptı. Cam parçaları yere dağılırken yatağımda gökyüzünü izlemeye devam ettim. Delirdiğimi fark edeli çok oluyordu. Kafamdaki sesler bölündüğü zaman anlamıştım ama şimdi daha iyi görüyordum.
Benim artık kurtuluşum yoktu.
***
Birkaç saat önce...
Ormanda elimde büyü kitabı ile duruyorken nefes alışverişim durmuş gibi hissediyordum. Sanki hala ölüydüm ve yer altında kül soluyordum. Zaman durmuştu, ben de durmuştum ama çevremdeki her şey olduğundan daha hızlı hareket etmişti. Gerçekte ise ben onlardan daha hızlı hareket etmiştim. Yer altında zaman yukarıdan çok daha hızlı akıyordu çünkü.
Hissetmiyordum. Sorun tam olarak buydu aslında. Gökyüzünde de olsam yer altında da olsam hislerim donmuşken hiçbir şeyin bir anlamı yoktu.
Yapmam gereken büyü kompleks bir şey değildi, zor hiç değildi ama kitaba öylece bakmaktan başka bir şey yapmıyordum. Gölgelerin içinden Poseidon çıkageldi. "Poseidon..." diye fısıldadım. Elimdeki kitaba kısa bir bakış attı. Ne olduğunu elbette biliyordu. Bana baktığı zaman duraksadı. Bende her ne gördüyse ya da göremediyse bu onu üzmüş gibi duruyordu.
"Eskiden gözlerin ışıldıyordu, Kayla. Her şeye rağmen her zaman parlıyordun." dedi şefkatle bana bakarken. "Yer altında hiçbir ışığa her yoktu, Poseidon." diye mırıldandım. Bana doğru gelip kısa saçlarımı karıştırdı. Ruhumu koruması için ferahlatıcı bir tılsım fısıldadı. Ruhumdan geriye pek bir şey kalmadığını da böyle fark etti. İçinin buz kestiğini anlamak için suratına bakmama gerek yoktu. Onu çok uzun zamandır tanıyordum.
"Her ölüm ruhundan bir parça koparır." dedi melodik bir sesle. Tanrılar ya da tanrıçalar konuştuğu zaman naif bir müzikten bir notaymış gibi çıkıyordu sesleri. "Ruhundan kopan her bir parça ise seni öldürür."
Sözlerini devam ettirmemi beklemiyordu ki yüzüne şaşkınlık yayıldı. "Bunu nereden biliyorsun?" diye sordu. Alayla güldüm. "Kronos söylemişti bir keresinde." bedeni kaskatı olsa da kendini hızlı toparladı. Onu yiyen babası hakkında bir nebze de olsa rahat olması hayranlık uyandırıcıydı.
"Neden buradasın?" diye sordum ona. Bana gülümsedi. "Seninle aynı sebepten." kaşlarımı çatarak ona baktım. "Önce Athena şimdi sen. Neden bana yardım ediyorsunuz?"
Poseidon kitabı elimden alıp yere bıraktı. Avucuna suyla kesik attı ve altın tanrı kanını kitabın üzerine döktü. "Kardeşim istedi." diye fısıldadı. Gözlerim kocaman açıldı. "Babam mı?" dedim şaşkınlıkla. Başını iki yana salladı. "Hayır, diğer kardeşim, Hades." bu kez daha çok şaşırdım. Tanrı Hades neden böyle bir şey istesin?
"Bir gün babamızla yüzleşmek zorunda kalacağımızı üçümüz de biliyorduk. Hera, Demeter ve Hestia bundan uzak durmak istemişti her zaman. Hestia zaten uzun zaman önce bizimle bağlarını kopardı. Hera hala babamızdan korkuyor, bunu ona baktığım zaman görebiliyorum. Yine de senin için ona karşı koyar. Demeter ise Persephone için her şeyi yapar. Persephone da Karan için. "
Tanrıça Hera... O kadar uzun zamandır benim için sadece hayal kırıklığını ifade etmişti ki artık benim için yaptığı herhangi bir şeyi önemseyemiyordum. "Ve sen hepsinin adını kullandın." diye mırıldandım. "Sorun değil, bizi duyamazlar şu an. Athena sana yardım ettiğinde de seni duyamıyorlardı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayalet Gölge
FantasyKitap Şarkısı : Yüksek Sadakat - Katil ve Maktül *** Oyunun adı: aşk, kan ve gül. *** Rekabet ve hırs... Nefret ve aşk... Olimpos parlak dönemlerinden birini yaşarken doğan iki varis dengeleri değiştirmeye geliyor. *** Öldürdüğü güzele ağlayan...