Derin bir nefes aldım. Tüm seyirciler, tanrılar ve tanrıçalar yerlerini almıştı. Kleian geleneksel açılış konuşması yaparken ben kalbimin hala attığına emin olmaya çalışıyordum. Sıkıntı yoktu, hala hayattaydım. Hayatta olduğum sürece bir şans vardı.
Üzerimde tüm bedenimi sımsıkı saran beyaz bir savaşçı kıyafeti vardı. Güçlerimi aldıktan sonra normale dönen sarı saçlarım yukarıdan sımsıkı bir atkuyruğu yapılmıştı. Hemen yanımda simsiyah savaşçı kıyafeti içerisinde Karan vardı. Dağınık saçları ona müthiş bir hava katıyordu. Yüzündeki kırmızı damarlar onu oldukça tehlikeli gösteriyordu ve kesinlikle göründüğünden daha tehlikeliydi.
Gergin olduğumu biliyordu. Bu yüzden parmaklarını elime kaydırdı ve parmaklarımız birbirine geçti. Sımsıkı elini tutarken bu arenada kimin hayatta kalacağını merak ediyordum. Kimseyi öldürmeme gerek yoktu. Kendim dışında kimseyi...
Lina da siyah giyinmişti. Ayaklarında olan beyaz küçük kanatlar onu herkesten ayrı tutuyordu. Saçlarını açmış, öldürücü gözlerle bakıyordu etrafına. Caira ve Kayra arenada savaşmayacaktı. Tanrı Zeus da Tanrıça Hera da bunu istememişti. Ben ve Karan ise bunu çok uzun bir zamandır bekliyorduk.
Herkesin adını tek tek söyleyerek arenaya çağırdılar. "Gökyüzü Varisi Kayla ve Yer Altı Varisi Karan!" el ele arenaya yürüken fısıltılar çoğaldı. Sabahki yüzleşme fiyaskosundan sonra nihayet Kleian benim için düzgün bir şey yapmıştı. Buraya tek çıkmayı istemezdim.
Romalı yarıtanrıların fısıldayışları kulağıma çalındı.
"Gökyüzüne ihanet mi etmiş?"
"Yer altı ile birlikte."
"Varisler neden yarıtanrı kampına sürüldüler?"
"Şimşek Tanrısı'na başkaldırmış diye duydum."
"Gökyüzüne ait olan nasıl olur Ölüler Diyarı'ndan birinin elini tutar?" o eli kaç kez bıraktığıma dair hiçbir fikriniz yok oysa...
Bir sürü konuşma... Hepsine kulaklarımı tıkadım ve bakışlarım dimdik bir şekilde karşıya döndü. Karan bir an olsun elimi bırakmadı. Kleian bir sürü kişi daha anons etti. "Hermes kızı Lina!" dediği zaman kısa bir an ona baktım. Kendinden emin duruşuyla yanıma kadar geldi, hafifçe reverans yaptı, alttan alttan gülüyordu. Başımla ona selam verirken ben de gülüyordum.
Karan kulağıma eğildi. "Biliyorsun, yaşamın ve ruhun arasında kalırsam yaşamını seçerim." geri çekileceği zaman onu sertçe tuttum. "Yaşamım bana ait. Onunla ne yapacağıma sakın karışma."
Öfkeyle bana doğru döndü ve omuzlarımı sıkı sıkı tuttu. "Hayatta kalmak istiyorsan öldürmek zorundasın. Senin için herkesi ateşe verebilirim ama o zaman benden nefret edersin. Herkesi bayıltamazsın. Bazılarını öldürmen gerekecek." bana anlamıyormuşum gibi bakıyordu ama hayır, anlıyordum. Sadece yapamazdım işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayalet Gölge
FantasiaKitap Şarkısı : Yüksek Sadakat - Katil ve Maktül *** Oyunun adı: aşk, kan ve gül. *** Rekabet ve hırs... Nefret ve aşk... Olimpos parlak dönemlerinden birini yaşarken doğan iki varis dengeleri değiştirmeye geliyor. *** Öldürdüğü güzele ağlayan...