"Baba, ya vermezlerse Bilge'yi?" Barış, eski apartmanın asansörüne binerken gevşetmiş olduğu kravatını yeniden sıktı. "Anası sevmiyor zaten ya babası da inat ederse?"
"Abi bir sakin ol."
"Koçum benim kim vermiyormuş sana kız? Rahatla biraz." Tuncay Abisi de omzunu sıvazladı ama Barış bu teselliyi babasından duymak istiyordu.
"Kaçırırsın o zaman," dedi babası gülerek. "Beylik tabancam da yanımda olmadı babasını vurursun." Babası basbaya alay ediyordu onunla.
"Önce bir Bilge'ye sorması lazım baba. Ondan izin almadan tuvalete bile gidemez bu."
Asansör durdu, 4 no'lu dairenin önüne vardılar.
Barış'ı kendisini istemeye çekirdek ailesiyle gelmesi konusunda defalarca kez uyarması işe yaramıştı. Yelda ve ebeveynlerinin yanında bir de bir hafta önce af dileyerek barıştığı Tuncay Abisi vardı ki bu Barış'ın akrabalarını düşününce sevindiriciydi.
Kapı ağzında Bilge, bebe yaka pudra elbisesiyle kapıyı açtığında hepsiyle tek tek selamlaştı. Sıra Barış'a geldiğinde midesindeki kasılmalar sıklaştı. Elinde çiçeği, çikolatası, siyah takım elbisesi ve özenle düzelttiği sarı kıvırcık saçlarıyla müthişti. Müthiş. Can yakıcıydı. 1 haftada onunla defalarca kez sevişebilecekken Mersin'de olması canını sıkacak kadar müthişti adam.
"Hoşgeldiniz," dedi Bilge titrek bir sesle. Barış da gözünü ondan ayıramıyordu. Bilge müthiş bir kadındı, olağanüstüydü. Öylesine güzel, öylesine sevimliydi ki Barış onu gördüğü daha ikinci saniyede aklının bulandığını hissediyordu.
Babası salonda misafirleri beklerken annesiyle birlikte karşıladı onları. Hepsiyle tek tek selamlaştı, içeri yönlendirirken bilerek oyalandı. Kalabalığın arkasından Barış ile yan yana yürürken kısacık bir an adam elini kavradı. Bilge döndü, ona baktı. Gergindi kendisi gibi ama güven verircesine sıktı elini. "Çok güzel olmuşsun." Dedi gözlerini kızın yüzünde gezdirirken. "Hanım hanımcık olmuşsun." Fısıltı gibiydi sesi.
Bilge'nin cevap vermeye fırsatı olmadı. Sadece gülümseyebildi.
Yüksel Bey, Hüseyin Bey'in elini sıkarken babasının suratsızlığı geriyordu Bilge'yi. En başında Emine Hanım kendisine karşı nasıl bir ruh halindeyse şimdi kendi babası da aynı öyleydi. Öyle ki el sıkışma sırası Barış'a geldiğinde verdiği nefes sesini herkes duydu.
"Çok şükür tanışmak da kısmet oldu." Dedi Emine Hanım, şimdiye kadarki en tatlı ifadesiyle. Bilge'ye kanı ısınmış, artık Bilge ile bir derdi kalmamıştı. Hatta şimdi müstakbel gelinini şöyle bir süzdüğünde Barış'ın ne demek istediğini de anlıyordu. Güzellik, bakanın gözündeydi.
"Tabii bizim haberimiz olmadığından," dedi Devran Hanım kızına yan bir bakış atarken. Garip bir gerginlik vardi. Hüseyin Bey de hala gözlerini Barış'tan ayırmamıştı.
"Geç olsun güç olmasın." Dedi Yüksel Bey. Bu gecenin kurtarıcısı Barış'ın ailesiydi, belliydi.
Biraz havadan sudan, memleketlerden, Akdeniz'in ne kadar sıcak olduğundan, yine de Rize'nin havasının bir başka olduğundan ve en nihayetinde deniz olan yerde hayat olduğundan konuşulup duruldu. Babası, Barış'ın ailesine karşı kibardı. Annesi de öyle. Ama ne zaman konuşma sırası Barış'a geçse de ikisinin de rahatsızlığı belli oluyordu. Bilge'nin canı buna sıkılıyordu. Rize'de gördüğü muameleyi Barış görsün istemiyordu.
"Ee İngiltere'de mi kalacaksın yani?" Diye sordu babası Barış'a. Barış gerildi, boğazını temizleyip "Sözleşmeyi yenilemedik daha." Dedi.