ellibeş

2.5K 369 141
                                    

200bin olmuşuz, çok mutlu ettiniz beni. Bir de ghostlar oylasa :)

   Bilge, yatakta gerindikçe Barış onu daha sıkı sarıyor, kollarının arasına olabildiğine alıyordu kızı. Dün gece birbirlerini tüketircesine sevişikten sonra Barış'ın teklifine cevap vermiş değildi kız. Sadece sırtını adama daha da yaslayıp gözlerini yummuştu.

  Zira Bilge ne diyeceğini bilmiyordu. Barış'a aşıktı, Barış'ın kendisi için çıldırdığına da emindi. Ama evlilik bambaşka bir şeydi. Hayatlarını birbirlerine tamamen bağlamak, bundan sonrası için söz vermek, her şeyi on katı daha fazla ciddileştirmek... işte bu noktada yeterliler miydi Bilge bunu bilmiyordu.

  Barış'ın nasıl bir hayatı olduğunu düşünüyordu. Stadyum ışıklarında, sahada, gözler önünde ve tüm kameralar ona dönükken yaşamayı öğrenmişti adam. Hayatı geri dönülemez şekilde değişmiş, kendiliğinden bir yola girmişti. Öylesine kuvvetli bir ündü ki adamınki istese de artık değiştirmesi mümkün değildi. Yani Bilge ona adapte olmak zorundaydı. Tüm o ışıkların ve kameraların döndüğü noktada Barış, kıza onunla yürümesini teklif ediyordu.

  Birbirlerine uygunlar mıydı ki? Barış fevriydi. Aklından bin tane düşünce geçiyor ve insanlar hakkındaki fikirleri çok çabuk değişiyordu. Ya Bilge hakkındaki fikri de değişirse? Ya Bilge'ye aşkı ve saygısı gün geçtikçe körelirse?

  Ya öncekine benzer bir ayrılığın eşiğine gelirlerse? O zaman nasıl toparlarlardı?

"Sevgilim," Barış da araladı gözlerini. Kendisini izleyen kıza baktı. Çok özlemişti. Özlemini bir türlü gideremiyordu. Dokunmak, sevişmek, öpüşmek... bunların hiçbiri 6 aydır Bilge'siz olmanın tesellisi değildi. Bir kez daha keşke cebimde taşıyabilsem, diye düşünmüştü dün gece. İkisi birlikteyken farklı hayatlara savrulmak istemiyordu. Bu kısa bir süreliğine olsa dahi. Bir saniye olsun ayrı kalmamalılardı.

"Dün gece ciddi miydin söylediğinde." Diye soruverdi Bilge. Nolursa olsun Barış'ın yanında bu kadar rahat olmayı seviyordu. Bu öyle bir rahatlıktı ki aklından geçen bin tane düşünceye rağmen Barış'a dün geceki teklifi sorabiliyordu.

"Ciddiydim," büyük ellerinden birini kızın kafasının üzerine attı. Baş parmağıyla saç çizgisini okşamaya başladı. Gözlerini Bilge'nin güzel gözlerinde, hafif kemerli burnunda, biçimli dudaklarında gezdiriyordu. Sağ yanağında çok ufak kahverengi lekeler vardı. Ergenlikten kalma sivilce lekeleri olmalılardı, ilk defa fark ediyordu Barış. Çok silikti. Kulak hizasından çenesine ince ince tüyleri vardı. Burayı daha önce hiç almamış olmalıydı. Güldü Barış, uzanıp orayı öptü. Sonra tekrar bakmaya devam etti kızın yüzüne. Yüzünde tıpkı boynundakiler gibi ufak tefek benler vardı. Alın çizgisi kaşlarını catmaktan daha şimdiden belirginleşmişti. Müthiş bir ifadesi vardı. "Çok güzelsin Bilge." Dedi ağlarcasına. İlk defa böyle açık bir zihinle, sevişmenin eşiğinde değilken samimiyetle söylüyordu.

"Bu çok ciddi bir karar." Kız sakin bir tonda konuşmaya çalıştı. Adamın yanlış anlamasından deli gibi korkuyordu. "Seninle olmaktan başka bu dünyada beni mutlu eden bir şey yok. Ama korkuyorum."

"Neyden korkuyorsun sevgilim?"

"Ya yürütemezsek?" O da elini Barış'ın çenesine attı, oradaki sakallarla yavaş yavaş oynadı. "Birbirimizi tüketirsek hepten sensiz kalmaktan korkuyorum."

"Olabilir," dedi adam. Çenesindeki eli alıp öptü. Böyle çırılçıplak uzanırken bile birbirlerine sadece şefkatle yaklaşmaları aslında her şeyi açıklıyordu. "Birbirimizi tüketebiliriz yani. Ama bensiz kalmayacaksın. Asla."

false god // barış alper yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin