Another Boy With the Blue Eyes.

609 21 0
                                    

Odanın ortasında bağdaç kurmuş oturuyordum.
Bağdacımın ortasına ise bir kitap yerleştirmiştim.Kitap sıradan bir kitap değildi.Bir büyü kitabıydı.Cadıydım çünkü.Ailemin,hatta köyün geri kalanının aksine.
Babam,bana evlatlık olduğumu,aslında atalarımın Norveç'teki Vikingler olduğunu geçen sene açıklamıştı.Annem beni doğururken ölmüş.Babam olacak O..çocuğu ise ben doğduğumda beni bırakıp gitmiş.
Kökenlerim aynı zamanda köklü bir cadının soyuna dayanıyormuş.Ben sihir potansiyelimi göstermeye başladığımda (dokunmadan eşyaları hareket ettirmeye başladığımda) "üvey" anne-babamın bana gerçeği anlatması kaçınılmaz olmuş.Gerçekten çok şaşırmıştım ama evlatlık olduğunu öğrenen diğer tanıdıklarım gibi gerçek anne-babamı bulmak için köyü terk etmemiştim.Babamı da bir kez olsun merak etmemiştim.Burada ailem ve arkadaşlarım vardı ve mutluydum.O..çocuğunun Canı cehenneme.
Büyü kitabının ilk sayfasında,birkaç cismi aynı anda kaldırmaya yarayan bir büyü vardı.Oldukça basit bir şeydi,ilk deneme için ideal olacağını düşündüm ve sararmış kağıttaki latince olduğunu tahmin ettiğim cümleyi okudum.
"Je me sous de bian,pajuvien fri an."
Elimi yavaşça kaldırıp yerdeki kitaplara doğrulttuğumda,kitaplar yerden kalkıp havada süzülmeye başladı.Gülümsedim ve en yakın arkadaşım Marcus'u çağırdım.
"Marcus hemen gel!Çabuk!Acil alarm dostum!"
Marcus ben seslenir seslenmez odadan içeri girdi ve "Vaay canınaa.Cameron,dostum bu harika!" Dedi.Gülümsedim,benim adıma gerçekten heyecanlanmıştı."Şunlardan birini bana versene." Dedi.Gözlerimi kapatıp kitaplardan birinin benim etrafımda dolanıp Marcus'un eline konduğunu hayal ettim.Gözlerimi açıp arkamı döndüğümde Marcus elindeki kitabı sallıyor ve gülüyordu..
Bu arada,kendimi tanıtmadım.Adım Cameron.William Cameron.16 yaşındayım.Cameron gerçek babam olacak herifin bana verdiği admış.William ise şu anki babamın verdiği isim.Ayana adlı kadın beni onlara veririrkeb ben doğmadan babamın oğlan olursam adımı Cameron koyacağını söylediğini duymuş ve bizimkilere söylemiş.Herifin bana koyduğu ismi taşıyorum bu yüzden.
Benim bir de ikiz kız kardeşim varmış.Biz doğarken mi ölmüş,ölü mü doğmuş ne...
______________________
Hope Mikaelson,elinde hançer olduğu halde malikanenin karanlık ve uzun koridorlarında bir kedi çevikliğinde ilerliyordu.Yollukla kaplı parkeden ses çıkmıyor,kimse derin uykusundan uyanmıyordu.
Hope,bir büyü ve öfkesi yardımıyla Mikaelson köşkünü 5.4 şiddetinde bir depremle sallamaya başladı.Köşk her an yıkılabilirmiş gibi sallanırken,sınırın dışındaki hiçbir şey bu doğaüstü depremden etkilenmiyordu.
Ev sallanmaya başladığında evin böylesine sallanmayacak kadar sağlam inşa edildiğini bilen Klaus,bir acayiplik olduğunu sezip vampir hızıyla salona inen ilk kişiydi.Kapının eşiğinde kızıyla göz göze geldi ve donup kaldı.Onun peşinden gelen tüm ev ahalisi,Hope'u açık kalan ağızlar ile karşılamıştı.
Bir süre eşikte dikildikten sonra herkes salondaki koltuklara yıkılırcasına oturdu."O deprem sizi uyandırmak içindi,altında başka bir şey aramayın." Dedi ve devam etti."Size öfkelenmeyeceğim.Sizin iyiliğimi düşündüğünüzü biliyorum.Ama yalnış düşünüyorsunuz.Bana ihtiyacınız olabilir.Sonuçta ben vampir ve kurt özellikleri gösteren bir cadıyım.Benim aynım kimseyi bulamazsınız.Bu yüzdendir ki beni uyutmak gereksiz bir hamle olur.Ayrıca hançer beni tutamıyor."
Bütün başlar olumlu anlamda sallanınca Hope da ilerleyip koltuklardan birine tünedi.
"Dahlia'dan kurtulmak için bir planım var." Dedi."Nedir?" Diye sordu Elijah yavaşça."Sonra anlatırım.Ama önce Finn amcama bir şey sormalıyım.Özel."
Herkes ayağa kalkıp odayı terk ederken Hope,yavaşça söze girdi.
-Hançer ile ilgili bir şey değil.Onu beni korumak için yaptın.Biliyorum.Aslında sen beni seviyorsun,ama kimse görmüyor,değil mi?Sana birilerini hatırlatıyorum.
-Ama sen nasıl..
-Duydum,amca duydum.Bedenimin başında konuştuğun her bir kelimeyi duydum da..kim o "benimkiler" diye bahsettiğin kişiler?Çocukların mı?
Finn yavaşça ayağa kalktı."Beni bu konu hakkında konuşmaya zorlama Hope,rica ediyorum."dedi."Ama belki Elijah amcan anlatmak ister."
Sonra odanın kapısını açıp kardeşleriyle dışarıda onları bekleyen Elijah'a sert bir baş işaretiyle içeri girmesini neredeyse "emretti."
__________________
Kol,korkuyordu.
Dönüştükleri şeyden.O Canavarlardan korkuyordu.Masum ya da suçlu demeden önlerine gelen her canı alan ve bu şekilde hayatta kalan şeylerden.Sonsuza dek karanlığa gömülmüşlerdi ve onları kurtarabilecek kimse yoktu artık.
Kol odaya daldığında,bir kerecik kucağına almak için yanıp tutuştuğu yeğeninin cesedi Elijah'ın kollarındaydı.Boynundaki iki koca delikten akan oluk oluk kan,çocuğun minicik bedenini kan içinde bırakıyordu.
Kol bir an ne diyeceğini bilemedi.Kapının kolunu kavrayıp öyle bir sıktı ki,demir kol adamın elinde tuzla buz oldu.Destek almak için birazcık sıktığı her şeyin böylece parçalanmasından nefret ediyordu.Dönüştüğü şeyden nefret ediyordu.Onu dönüştürenlerden nefret ediyordu.Herkesten ve herşeyden nefret ediyordu!
Bütün kardeşler benzer düşünceler içinde boğulurken dili ilk çözülen kişi Rebekah olmuştu.
"Ne yaptın sen?"
Genç kadın,rüyada gibi sorduğu soruya cevap alamadı.Elijah bırak cevap vermek,bebeğin cesedinden kafasını kaldırıp kimseye bakamıyordu bile.
O anda Finn,kapının eşiğinde dikilen kardeşlerini yararak içeri girdi.
Adamın kahverengi gözleri kocaman açıldı.O anda Rebekah,abisinin tepkisi görmemek ve gözyaşlarını gizlemek için arkasını döndü.Klaus,"Çok üzgünüm Finn." Diye mırıldanacak cesareti kendine buldu.Ama abisi birkaç saniye sonra Rebekah'a çarpıp özür dilemeden hışımla odayı terk etti.
Rebekah,Klaus ve Kol,abilerinin peşinden gitmek için koştular.Bir süre sonra vampir koşuşunu kesip hızlı hızlı yürümeye başladılar.
"Finn,ben ne diyeceğimi.."
"Ne diyeceğini bilmiyorsan bir şey demene gerek yok Kol."
"Nereye gidiyoruz?"
"Kaçıyoruz Rebekah.Ne olacak?Artık orada kalabilir miyiz sanıyorsun?"
"Peki ya Elijah?"
Finn durdu ve kafasını sorunun sahibi Klaus'a çevirdi.
"Şimdi onun düşündüğümüz kadar asil ve onurlu olup olmadığını göreceğiz.Peşimizden gelir ve benimle yüzleşirse,gerçekten de onurluymuş.Kaçarsa..eh,bu da onu yalnış tanımışız demektir."
Bu esnada elindeki minik cesedi kutsallığını bozmadan annesinin cesedinin yanına bırakan Elijah,bir bebek cesedi daha görmesiyle gözlerini kapattı.Ömrünün sonuna kadar yetecek bebek cesedi görmüştü.
Düşünmeye başladı.Ak meşe kazığı kardeşlerinin elindeydi ve Finn'in onu görür görmez kazığı kardeşinin kalbine saplamakta tereddüt yaşamayacağını biliyordu.Bu durumda önünde iki seçenek vardı.
Kalleş olarak yaşamak mı onurlu olarak ölmek mi?
Elijah,kendisi dahil kimsenin ondan beklemeyeceği hareketi yaptı.Odadan çıktı ve vampir hızıyla kardeşlerinin gittikleri yönün aksi istikamete doğru kaçmaya başladı..
____________________
Klaus,kızına yaptığı hamburgeri tabağın içine yerleştirdi ve uzun masanın ucuna koyup ittirdi.Tabak kayarak gelmiş ve tam Hope'un önünde durmuştu."Vay,güzel servis." Dedi ve parlak bir gülüş yolladı babasına.Babası da gülümseyerek geri baktı.Hope ayağa kalktı ve babasına sımsıkı sarıldı."Aile toplantısındakinin yerine,içinde kalmasın."dedi.Klaus kızını güçlü kollarıyla sımsıkı sardı ve her zamanki gibi saçına bir öpücük kondurdu."Seni seviyorum prensesim." Diye fısıldadı.
"Ben de seni seviyorum kralım."
___________________
Elijah,bebeği yere bıraktı ve gitti.O çıkar çıkmaz bebeği kucağına alıp hafifçe pışpışlayan Ayana,"tehlike geçti artık.Güvendesin." Diye fısıldadı.Bebek gayet mutlu ve sağlıklı bir şekilde uyukluyordu.Ayana,bebeği yavaşça lohusa yatağında can veren zavallı annesi Kara'nın yanına yatırdı.
Bebek aslında ölmemişti,Elijah aslında bebeğin kanını içmemişti.Adam bebeği babasına götürmek için kucağına almıştı hepsi bu.Hepsi Ayana'nın sihirle yarattığı bir halisülasyondan ibaretti aslında.
Mikaelsonlar gerçeği asla öğrenmemeliydiler.
Esther,Ayana'ya onun soyundaki ilkdoğanların yıkıcı güçlere sahip olan cadılar olduğunu söylemişti zamanında.Bu bebek bu işten yırtıyordu işte.O bir ilkdoğan değildi.Ölü doğan ikizi ilkdoğan sayılırdı.Böylesi yıkıcı güçleri olmayacaksa,Ayana onu evlatlık verip uzaklara gönderebilirdi...
_____________________
Hayley,evden içeri girerken "Ne demek kızımı hançerlediniz!?" Diye bağırıyordu.Bataklıkta yığınla sorun vardı,ve Hayley'in işi bitmemişti.Yine de kızı söz konusu olduğundan işini gücünü bırakıp gelmişti.
"Buradayım anne,sakin ol!" Diye seslendi Hope içeriye doğru.Sonra da hamburgerinden bir ısırık daha aldı.
Hayley içeri geçti ve kızıyla kucaklaştılar."Neler oluyor Klaus!?" Diye sordu Hayley öfkeli bir sesle."Merak etme anne,sorun yok."dedi Hope."Hiçbir hançer beni alıkoyamaz." Dediğinde iki kurt da güldü."Ve ayrıca bu gergin hava da ne böyle?Tabutta kaldığım süre gündelik uyku süremdi.50 yılım o tabutta geçseydi ortalığı kasıp kavururdum ama yine de..Şimdilik tartışma bitti.."
________________
Cameron korkudan tir tir titriyordu.
Büyü kitabı üzerinde çalışmaya başlamasından bir hafta geçmişti ki,ateşin başında arkadaşlarıyla şarkı söyledikleri bir akşam köy Mikaelson'ların işgaline uğradı.
Birkaç dakika içinde köyün dörtte üçü ölmüş,geri kalanları da ölüyordu.Rebekah,Cameron'un gözü önünde Marcus'un boğazını parçaladı.Sonra da Cameron'un üstüne atladı.Tam çocuğun şahdamarını koparacaktı ki,dikkati dağıldı ve kaçmaya çalışan kızın üstüne atladı.
Babası ölüyordu.Cameron,boğazından akan kanı durdurmaya çalışarak üvey babasının yanına koşup diz çöktü.Adamın başını kucağına aldı ve elini tuttu.
"Oğlum.." Dedi adam zayıf bir sesle."Evde..benim..odamdaki..o.. Mavi şişenin..içinde..sana bir..mektup yazdım..onda tüm gerçekler..yazılı...gerçek..babanının..kim..olduğu.."
Adam Cameron'un kucağında son nefesini verdi.Cameron "BABAAAA!!!" Diye bağırdı.O esnada yanına kökenlerden biri geldi.Klaus."Baban için Üzgünüm." Dedi."Yaralısın."Çocuğa bileğini ısırıp akıttığı kanını içirdi.Sonra da diğerleri ile birlikte kan içmeye devam etti.
Çocuk,eve dalıp mavi şişeyi aldı.İçinde kağıt parçası olduğunu kontrol etti ve evden fırlayıp ormana doğru kaçmaya başladı.Bir zamanlar ailesi ve arkadaşları olan insanların bağırış ve intiltileri çocuğun kulaklarında uğulduyordu.Çocuk,belki bir yardımı olur diye gözlerini kapattı.
O anda dengesini kaybedip Yerdeki baltaya ayağı takıldı.Çocuk karınüstü düştü ve balta midesine gömüldü..
Saatler sonra ise cesetlerle dolu bir köyde bir vampir olarak uyanmıştı.Babasının mektubunu okudu ve sinirle şişeyi elinde parçaladı.Mektubu da yaktı.Kağıttaki gerçekler ise,sonsuza kadar onunla dolaşacak ve peşini hiç bırakmayacaktı.
Onun adı Cameron Mikaelson'du.Ve o Finn Mikaelson'un oğluydu.

Sanırım bu bölüm biraz kısa ama akıcılığı sağlamak için burada kesmek zorunda kaldım.Yorum yapın lütfen,hikaye hakkında ne düşündüğünüz benim için çok önemli.İyi geceler,hatta günaydın.Saat 4.30 a kadar oturmuşum @_@

Mikaelson'un OğluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin