Bölüm Şarkısı:Sezen Aksu-Eller Günahkâr (baştan itibaren)
Evden çıktım.Koştum.Kötü bir haber alınca koşmaya başlamak iyi gelir klişesinin yalan olduğunu öğrendim..
Eski görünümlü taş köprülerin ve üzerinde siyah beyaz resimler asılı taş duvarların olduğu caddeden geçtim koşarak.Çırağan Sarayı'ndan,Four Seasons Hotel'in önünden rüzgar gibi geçtim.Şehri hiç bilmediğim gibi nereye gittiğim hakkında da en ufak bir fikrim yoktu.Tek bildiğim şey acilen denize ulaşmam gerektiğiydi.Evdeki gibi balkondan doğru değil.Akıntılı suya ne kadar yakın olabilirsem o kadar yakın olmak,tuzlu suyla bütünleşmek istiyordum adeta.
Bitişik binaların arasındaki boşluktan geçtim ve dükkanların önlerine konulmuş standları gördüm.İlk gözüme çarpan stand defter satıyordu.Onun ilerisinde de bir dondurmacı vardı;yanından geçerken fark etmediğim tabelada "Ortaköy Meydanı" yazıyordu.
Sıcak temmuz akşamını değerlendirmek isteyen her türlü insan meydanı doldurmuştu.Meydanın üzerine kurulu olduğu kara parçası biter bitmez balıkçı teknelerinin içine demir attığı deniz başlıyordu.
Geldiğimde gördüğüm standların ilerisinde daha değişik tezgahlar devam ediyor,bu sıra meydan boyunca uzanıyordu.İnsanların yürümeleri için bırakılan boşlukta,ortaya dökülmüş yemlerden beslenen sürüyle güvercin vardı.Tombul bacaklarıyla paytak paytak yürüyen küçük bir çocuk,güvercinlerin ortasına dalarak birkaçını kaçırdı.
Yer yer yerleştirilmiş banklara ve yürümek isteyen insanlara ayrılan bölümün gerisinde restorant ve kafeler yan yana dizilmişti.Meydanın solunda kalan kısımda denize sıfır küçük bir camii,onun da gerisinde köprünün ayağı vardı.
Boş banklardan birine oturmuştum ki,aşağı su içmeye giderken yanıma aldığım,sonra da bir yere bırakmadığım telefonum büyükbabamdan gelen mesajlar ile titredi.
"Cameron gidiyor."
"New Orleans'a dönecekmiş."
"Veda etmeyecek misin?"
Telefonu tamamen kapattım ve gözlerimi yumdum.
Gitsin anasını satayım.O da gitsin.Kim kalıyor ki?"Hayatta ben en çok babamı sevdim." Der şair.Ve ekler.
"Karaçalılar gibi yardanbitme bir çocuk,çarpı bacaklarıyla -ha düştü,ha düşecek- nasıl koşarsa ardından bir devin,o çapkın babamı ben öyle sevdim."
Oturup kaldığım bankın etrafında zaman,hızla akıp gidiyordu.Akşamlar sabaha dönüşüyor,sıcak yaz günleri yeniden geceye karışıyordu.
Derken mevsim geçti,meydana gölge veren ağaçların yaprakları sararıp kızardı.Rüzgarın etkisiyle bazıları yere savruldu,bazıları ise benim üstüme,saçlarıma düştü.Onları ayıklama zahmetine ise girmedim bile.
"Bilmezdi ki oturduğumuz semti." Diye devam ediyor şiir."Geldi mi gidici,-hep,heep acele işi.-Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi.."
Her ne kadar İstanbul'a ılıman iklim hakimdir deseler de,sonbaharın o ilk ılık günleri geçince baş gösteren,insanın derisini ısıran dondurucu soğuk,tüm şehirle birlikte beni de bembeyaz bir örtüyle kaplamak için uzun bir zamana ihtiyaç duymadı.
"Atlastan bakardım nereye gitti.Öyle öyle ezber ettim gurbeti."
Zaman geçmeye devam etti.Yılbaşı geçti.Ocak geçti.Şubat geçti.Güya bahar ayı Mart soğuğu kıramadan bitti gitti..
"Sevinçten uçardım hasta oldum mu.40'ı geçerse ateş,çağ'rırlar İstanbul'a,Bi helalleşmek ister,diğ mi oğluyla!Tifoyken başardım bu aşk oy'nunu,ohh dedim,göğsüne gömdüm burnumu."
Nisan ayının baş göstermesiyle etraftaki ağaçlar beyaz ve pembe renkli çiçekler açmaya,kafeler bahçe ve balkonlarını temizleyip düzenlemeye,satıcılar ise standlarını yeniden kurmaya başladılar.Kuşlar cıvıldamaya,güvercin yemi satan yaşlı adam ise arada meydana uğramaya başladı.
"En son teftişine çıkana değin,koştururken ardından o uçmaktaki devin,Daha başka türlü aşklar,geniş sevdalar için açıldı nefesim,fikrim,canevim.Hayatta ben en çok babamı sevdim."
Senin de içini kararttım dertlerimle İstanbul.Ben artık döneyim en iyisi...Sonunda eve döndüğümde bir sene geçmişti aradan.Cameron gitmiş,ailenin koruyucu perisi kendi iç dünyasına çekilmiş,büyükanne-babamdan arda kalanlar ise birbirlerini tamamlamaya anca yeter olmuştu..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mikaelson'un Oğlu
FanfictionWilliam Cameron için "Mikaelson",bir soyad değildi.Sevgi adına bildiği her şeyi tek bir gecede yok eden adamın bozuk kanının damarlarında aktığını hatırlatan ve bir lanetmişcesine isminin hemen peşinden gelen korkunç bir etiketti. O,damarlarında do...