Merak edenler için İngrid ve Cameron'un anneleri Kara Multimedyada.(Eva Green)
Bölüm Playlisti:
Model ft. Emre Aydın-Bir Pazar Kahvaltısı (Söylediğim yerden sonra bir kere)
Of Monsters And Men-Thousand Eyes (Söylediğim yerden bölümün sonuna kadar,bittikçe tekrar başlatırsınız.)Hope Mikaelson cep telefonunun titrediğini hissetmesiyle kaldırıma çıktı.
Bangır bangır çalan müzikten yeterince uzaklaştığını hissettiğinde ise gelen çağrıyı kabul edip aleti kulağına götürdü.
"Efendim?"
"Hope?"
Freya'nın sesi telaşlı geliyordu.Genç kız,halasının kendisine ulaşamadığı için böyle olduğunu tahmin etti.
"Evet?"
"Bana ormandan bir çiçek lazım.Beyaz bir orkide.Alıp acilen getirebilir misin?"
"Tabii fakat biraz daha ayrıntılı tarif vermen gerekecek."
"Fotoğrafını yollarım.Ama acilen ihtiyacımız var."
"Niye bu kadar acil?Kim için?"
"Cameron için.Saldırıya uğradı."-24 SAAT ÖNCE-
Morgan kollarını birbirine dolamış,saatlerdir orada oturup nehri izlemekten başka bir şey yapmayan kızı seyrediyordu.
Sürünün diğer genç üyeleri de kız hakkında tartışıyordu."Acaba yanına mı gitsek?" Diye sordu biri.
"Bence yalnız kalmaya ihtiyacı var."
"Belki sadece çekiniyordur.Onu tanımıyoruz ki."
Morgan en sonunda yaslandığı yerden doğrulup kollarını çözdü.
"Geç oldu." Dedi."Yavaş yavaş topuklasanız daha iyi.Aileleriniz merak eder."
"Sen?" Diye sordu bir kız.
"Ben Hope'un okuldan arkadaşıyım.Onunla konuşurum."
Ölü Alfa'ya en azından kızıyla biraz ilgilenmeyi borçlu hisseden genç kurtlar Morgan'ın söylemi üzerine ağır ağır dağılmaya başladılar.Morgan hepsini yolcu ettikten sonra verandaya gelip kızın yanına oturdu.
"Yas tutmaya devam mı?"
"Ne var?"
"Ne ne var?Yardımcı olmaya çalışıyorum."
"Birnimi kirdin sirtik'den yardım istediğimi hatırlamıyorum."
Kızın Eric'le ettiği kavgayı burnuna dirsek atarak ayırdığı günü hatırlayan Morgan siyah pantolonun kapladığı uzun bacaklarını ileri doğru uzattı.
"Annen için üzgünüm."
"Aa ne tesadüf,ben de!"
"Tersleme sanatında da Master yapmışız bakıyorum!"
"Öyle."
Morgan ayağa kalkıp kulübeye geçti.İçerideki mini buzdolabında kurtların zulasının olduğunu biliyordu.Yarısı dolu bir şişe Jack Daniels kapıp buzdolabının üstünden de iki tane puro arakladı.
Yerine oturduğunda "Bayanlar önden." Diyerek şişeyi kıza uzattı.
Kız kocaman bir yudum alıp suratını ekşittikten sonra şişeyi ortalarına yerleştirdi.Çocuğun elindeki puroları görünce ise gergin bir kahkaha patlatmadan edemedi.
"Vay,zengin takılıyoruz."
"Tabii kızım."
Çocuk puroları yaktıktan sonra birini kızın eline tutuşturdu.İlk defa puro deneyen kız beceriksiz tavırlarla dumanı içine çekti.
Ortadaki şişeyi eline alan çocuk küçük bir yudum aldıktan sonra şişeyi yerine koydu.
"Sınıfa ilk geldiğinde sana çok pis gıcık olmuştum."
Hope güldü."Öyle mi?Nedenmiş?"
Morgan hafifçe kıza döndü."Çok kontrolcü görünüyordun.Kontrol edemeyeceğin şeylerden korkan biri izlenimi veriyordun."
"Kontrol edilmeyi sevmiyorsun anlaşılan."
Çocuk olumsuz anlamda başını sallayınca kız devam etti.
"Nasıl kurda dönüştün?"
"Yazın tatil köyünde Madeline'e sarkan piçin birini öldürmüştüm.Olayı örtbas edip bir hafta erken ayrılmak zorunda kalmıştık.Annem hiçbir şey söylemedi.Öfkemi babamdan almışım ya,sanırım bana baktıkça onu görüyor."
Hope başını sallayıp viskiyi yudumladı.
"Peki ya sen nasıl dönüştün?"
"Büyükannemi vampire dönüştürecek büyüyü yaparken oldu."
Morgan kıkırdadı."Seninki daha fiyakalı olmuş galiba."
Hope da hafifçe gülümsedi."Bu gece eve gitmeyi planlamıyorum sanırım.Sen istersen dönebilirsin."
"Bir geceliğine dışarda takılmak bana da iyi gelir sanırım."
Hope olumlu anlamda kafasını salladı."Müzik dinleyelim mi?"
Morgan'dan olumlu yanıt alması üzerine telefonunun tuş kilidini açtı ve geri dönmeyi düşünmediği birkaç cevapsız aramanın arasında mesaj atmayı akıl eden tek dahinin "Ömür Törpüsü" diye kayıtlı Cameron olduğunu gördü.
Tam "Eve dönmeyi düşünmez misin acaba?" Şeklindeki mesaja görüldü atıp bıracaktı ki çocuğun çevrimiçi olduğunu ve "Görüldü atmalar falan.." Şeklinde yeni bir mesaj attığını gördü.
"Görüp de sallamamalar falan.."
"Cevap yazmamalar falan.."
Hope'u bir gülme aldı. "Gerizekalı ya :)" yazıp birkaç emoji atmayı yeterli görüp uygulamadan çıktı.Müzik listesine girip en efkarlı şarkılarından birini açtı.
"Bana da bırak azıcık!" Diye haykırdı Morgan'ın viskiyi götürdüğünü fark edince.
"İçerdeki zulada daha var."
"Sonra da zil zurna sarhoş olup Missisipi'ye düşelim."
"Pekala.Anlaşma şöyle:Bu akşam biri ötekinin nehrin dibini boylayacak kadar sarhoş olduğunu fark ederse içmeyi derhal bırakıp ötekine göz kulak olacak.Anlaştık mı?"
Hope kafasını sağa sola salladı.
"Dertli olan benim sarhoş olan sensin."
Morgan iç geçirip yenilmiş bir şekilde şişeyi uzattı.Hope zafer kazanmış bir halde şişeyi alıp içkiyi kafaya dikti.
"Yarın mezuniyet şenlikleri var."
"Biliyorum."
"Geliyor musun?"
"Bir hafta önce olsa hayatta kaçırmam derdim fakat şimdi sanmıyorum.Burada takılırım herhalde."
"Ben de hiç istemiyorum.Aptal gürültüler,kafaya inen kepler..Burada sana göz kulak olduğumu söyleyip bu yılkinden yırtabilirim."
"Geriye de iki yıl kalıyor."
"Biri zaten bizim mezuniyetimiz olacak.Onu da saymassak bir yıl."
Hope onayladı."Kol da kep atacaktı."
Morgan gülmeden edemedi."1000 yaşındaki adam kep mi atacaktı?"
"Evde de konuyla dalga geçip duruyorduk zaten."
"Pekala." Hope'un son yudumu almasına izin veren Morgan,sorumlu biri gibi şişeyi alıp içeri götürdü."Yarın ağrı çekmek istemiyorsak bu kadar yeterli."
_________________________________
En sevdiği şarkılardan birini zil sesi olarak koymuş olması,Cameron'un zavallı alarma her sabah küfür ve lanetler yağdırmasını engelleyemiyordu.
Badi badi yürüyerek odasının banyosuna daldı.Vampirlikten yatay geçiş yaptıktan sonra sabah rutinine eklenen dişlerini fırçalama faslını da atlattıktan sonra saçlarına dağınık bir şekil verip banyodan çıktı.
Mezuniyet şenlikleri dolayısıyla sadece ilk 2 saat ders işlenecekti.Cameron biyoloji kitaplarının okul dolabında olduğunu hatırlayıp çantasını bıraktı.Üstünü değiştirip aşağı indi.
"Günaydın." Dedi amerikan tarzı mutfağa girip masaya oturunca.
"Günaydın."
Cevabı veren babası ocak başındaydı.Bu her gün görülmeyecek manzara Cameron'un tek kaşını kaldırmasına vesile olmuştu.
"Hamaratlığımız mı tuttu?"
"Aşçı rahatsızlanmış?"
"Çok mu kötüymüş?Ölecek mi doktor?"
Finn güldü.
"Hı hı."
Bu arada Cameron kalkıp adamın yanına gelmiş ve mutfak tezgahına yaslanmıştı.
"Güzel görünüyorlar." Dedi pankekleri başıyla işaret ederek."Niye tek kişilik?"
Hope dün gece gelmedi ya."
"Öyle mi?" Dedi telefonunu çıkarırken.Son görülmesi kendisiyle konuştuktan sonra değişmemişti.Cameron endişelense mi bilemedi.
"Birkaç defa aramayı denedik ama açmadı.Klaus da bir şey demedi.Biraz yalnızlığa ihtiyacı olduğunu anlıyor galiba.Otur bakalım."
Cameron masaya oturup akçaağaç şurubuyla tatlandırılmış pankeklerden ilkini yemeğe başladı.
"Nasıllar?" Diye sordu babası karşısına otururken.
Cameron ağzındakileri çiğnerken gülümsedi."Hiç fena değiller."
"Hope ile görüştün mü dün akşam?"
Cameron kuzeni ile olan konuşma geçmişini açıp adamın önüne koymamak için bir neden görmedi.
"Kuzenini Sıfatsız Limon olarak mı kaydettin?!"
"O da beni Ömür Törpüsü olarak kaydetmişti,geri kalamazdım."
Adam geçmişe baktıktan sonra telefonu teslim etmek yerine rehbere girdi.
"At Kovalayan Çılgın Levrek,Altın Sıçan,Beyinsiz,Cibiliyetsiz..Lan rehberde isim yok!"
Cameron güldü."Ben anlıyorum yaa."
"Ben ne diye kayıtlıyım lan?"
"Sen mi?Reyiz diye."
Adam cenaze evinde olmalarına rağmen kahkahayı patlatmadan edememişti.Gülmeyi kestiği an da pişman oldu.
Hope o anda ne düşünüyordu acaba?
____________________________
"Morgan,bütün hayvan emojileri sağa bakıyor da saylangoz emojisi niye sola bakıyor?"
"Kafanın içinde bir beyin olduğundan şüphelenmeye başladım."
"Niye gülüyorsun o halde?"
Hope nispeten daha iyiydi.Aylak aylak orman gezisi yapmak boş boş oturmaktan daha iyiydi haliyle.
"Şehre geri mi dönsek ufaktan?"
"Evdekilerle yüzleşmeye hazır değilim."
"Eve dönmeyiz.Burası New Orleans,mutlaka yapacak bir şey buluruz." Dedi telefonunu cebinden çıkarıp şehrin adını Googlelatırken.
"Yaklaşan etkinlikler..İşte bak French Quarter'da Jazz festivali var.İsmi nasıl telaffuz ediliyor bilmiyorum ama varmış işte bir şeyler."
"İyi tamam.Sonuna kadar durmayız ama,Jazz sevmem fazla."
_________________________________
Cameron'un Hope ile ilgili sorulara cevap yetiştirmekten ciğeri solmuştu.
Biyoloji öğretmenleri bahçeye inmek üzere öğrencileri düzgün bir sıraya koyduğunda,kız arkadaşı yaklaşıp çocuğun elini tuttu.Cameron kafasını kızınkine yaslayıp yavaşça eğdi.
Dışarı çıktığı anda kumralşın saçları güneşin altında ısınmaya başlamıştı.Mezuniyet töreninin başladığını haber veren gürültülü müzik genç çiftin yüzünü buruşturmasına sebep olmuştu.
Uzun zamandır ortalarda görülmeyen Müdire kürsüye çıkıp konuşmasını yapmaya başladı.Genç adam mezun olacak kişilerin isimleri okunmaya başlayana kadar kadınla pek de ilgilenmemişti.
Kadının ismini okuduğu öğrenci yanına geliyor ve kadının elini sıkıp önceden belirlenen yere geçiyordu.
Kadın Davina Claire'in adını söyledi.
Davina ileriye çıkıp diplomasını kadından teslim aldıktan sonra gülümseyerek elini sıktı.
Genç kadın yerine geçerken Lucy,numara sırasına göre listeyi okumaya devam etti.
"Kristen Hale.
Dylan Moore.
Stephanie Summers.
Anthony Brington.
Kol Mikaelson."
____________________________
Hope,Morgan ile göz göze gelince suratını buruşturdu.
Morgan da burnunu kırıştırıp "Pizza?" Diye sordu.
Hope yukarı-aşağı başını salladı.
Jazz festivalini yavaşça terk edip sokağın karşısındaki pizzacıya girdiler.Mavi-beyaz masanın beyaz sandalyelerine oturup yanlarında kalan camdan gelen geçen insanları izlemeye başladılar.
"Pizzalar senden ha."
"Peki.Sonraki içecekler de senden o zaman."
"Olur."
______________________________
"Büyükbabamı alıp bizim sınıfa gelin orada buluşalım."
"Orta Yaşlı Barbie" şeklinde kayıtlı Esther'a kısa mesajı yollayan Cameron,America'nın elini yavaşça bırakıp okulun içine daldı.
Neredeyse bir aydır kayıp olan oğullarını görmenin şokunu atlatamayan çift,sınıfta torunlarını bekliyordu.
"Nereden çıktı bu?" Diye sordu Cameron sınıfa girer girmez.
"Duruşunda bir acayiplik vardı." Dedi Esther kollarını kavuşturup.
"Hiç benim oğluma benzemiyordu." Dedi Mikael."Sanki onun kılığına girmiş başka biriydi."
"Amcamlara haber verdiniz mi?" Diye sordu Cameron.Büyükannesi iç geçirip başını olumsuz anlamda salladı.
Bu esnada Mikael,ellerini pantolonunun ceplerine sokmuş,sınıfın penceresinden törene ev sahipliği yapan arka bahçeyi izliyordu.Mavi gözleri oğlunu aradı,kep ve cübbe giymiş kişi oğlunun et ve kemiğinden oluşuyordu şüphesiz.Peki ya çocuğunun kendisi?
Çocuğun boş bakışlarla boşluğu izlemesini izlemeye devam etti.Kepli kafa birkaç defa dönüp etrafı süzüyor ve başlangıçta yeşil gözlerini diktiği noktaya geri dönüyordu.
"Başka çaremiz kalmadı Mikael." Dedi Esther adama yaklaşıp hafifçe dirseğinin iç kısmına dokunurken."Madeline'i sıkıştırmamız lazım."
Adam olumlu anlamda başını sallarken Cameron,şahit olduğu durumun tuhaflığını düşünüyordu.
Fakat bu konuda kafa yoran tek kişi kendisi olsa gerekti,büyük anne-babası "Sen burada bekle." Diyerek sınıfı terk etmişlerdi çünkü.
Arka cebine yerleştirdiği telefonunu çıkarıp sırasına geçerek yan tarafta asılı duran çantasını eline aldı.Telefonu her zamanki yerine koymak için ön gözün fermuarını açtı.Tam makineyi bırakıp fermuarı kapatıyordu ki eline gelen soğuk metali hissetmesiyle durdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mikaelson'un Oğlu
FanfictionWilliam Cameron için "Mikaelson",bir soyad değildi.Sevgi adına bildiği her şeyi tek bir gecede yok eden adamın bozuk kanının damarlarında aktığını hatırlatan ve bir lanetmişcesine isminin hemen peşinden gelen korkunç bir etiketti. O,damarlarında do...