Bölüm Şarkısı:Within Temptation-All İ Need
(Baştan itibaren dinleyebilirsiniz.
Multimedya Gundalia.(Emily Kinney)
Alıntı da en sevdiğim şiir;Sabahhatin Ali'nin Aldırma Gönül şiiri.)Başın öne eğilmesin
Aldırma gönül aldırma
Ağladığın duyulmasın
Aldırma gönül, aldırmaDışarda deli dalgalar
Gelip duvarları yalar
Seni bu sesler oyalar
Aldırma gönül, aldırmaGörmesen bile denizi
Yukarıya çevir gözü
Deniz dibidir gökyüzü
Aldırma gönül, aldırmaDertlerin kalkınca şaha
Bir sitem yolla Allah'a
Görecek günler var daha
Aldırma gönül, aldırmaKurşun ata ata biter
Yollar gide gide biter
Ceza yata yata biter
Aldırma gönül, aldırma..Londra-M.S 1816
__________________________
Lambaların ve vitrinlerin gece olmuşcasına ışıl ışıl yandığı karanlık ve sisli bir kış akşamüstüydü.Tüm o ışıklar sisi aydınlatmaya yetmiyor,göz gözü görmüyordu.Faytonları çeken güçlü atların toynak sesleri konuşan insanların çıkardığı uğultuyla karışıyordu.
Atlarının eyerlerinden atletik tavırlarla yere atlayan erkekler faytonlardan inen zarif hanımlara eşlik etmek üzere hazırolda bekliyordu.Kadınların kabarık elbiseleri yukarıdan bakıldığında bir çeşit balon veya topacı andıracak şekilde tasarlanmıştı.
İnsanlar aceleleri varmış gibi görünmüyordu.Arabalarıyla beyaza boyalı ev arasındaki yolu ağır ağır aldıkları gibi mermer merdivenleri de yavaşça tırmanıyorlardı.
O zamanın modasına uygun siyah-beyaz takımı içindeki adam biraz hava almak adına evden çıkmıştı.Sarışın teni sisin arasında daha da sarı görünüyor,boynunun soluk rengi elindeki şampanyayı bile kıskandırıyordu.
Bir süre kapıya dayanıp içkisini yudumladıktan sonra gelen konukları karşılamak adına kapının önünde durmaya ve doğaüstü gözleriyle sisin arasındaki insanları gözlemeye başladı.
16.yaşının ortalarında olması gereken genç bir adam,dağınık,dalgalı saçlarının birkaç ton koyusu bir renge sahip olan safkan İngiliz atını kırmızı renkli bir faytonun arkasına getirdikten sonra kayışlara asılarak hayvanı durdurdu.Sol ayağını eyerden kurtararak sağ tarafa attı.Öteki ayağını da kurtardıktan sonra deri eyerden kayarak indi.
Soluk tenli adamın gözleri sisi bir daha tarayarak çocuğu görünce şaşkınlıkla açıldı.
"Aferin oğlum." Dedi çocuk ata.Sonra da sağ eliyle boynunu okşamaya başladı.Cebinden çıkardığı havuçları hayvana yedirirken genç ve yakışıklı suratına bir gülüş yayıldı.
"Finn!!!?"
Arkasından gelen Britanya aksanlı sesi duymasıyla midesinin yanmasına aldırmaksızın adama döndü.
"Affedersiniz?"
Adam hala şoktaydı.Kardeşi tabutundan kalkıp da gelmiş olamazdı,değil mi?Öyleyse kimdi bu kardeşine korkutucu derecede benzeyen adam?
Boğazını temizledi ve "Özür dilerim genç adam." Dedi hiç bozuntuya vermeden."Sizi tanıdığım biriyle karıştırmış olmalıyım."
"Önemli değil bayım." Dedi Cameron amcası olduğunu bildiği adama doğru sahte bir gülüş atarken.GÜNÜMÜZ
___________________________
Cameron yüzyıllardır görmediği kızı karşısında görmenin şokuyla boğuşurken Gundalia'nın aşağıda gezip şampanyasını yudumlayarak tanıdığı insanlara selam verişini izledi.Ayrı kaldıkları süre boyunca güzel kızın çevresi epey genişlemiş olsa gerekti.
Yanından geçen garsonun elindeki tepsiden kendine bir kadeh aldı ve yavaşça merdivenleri inmeye başladı.
"Cameron!"
Uzun süredir (Gundalia'dan daha uzun süredir) vampir camiasında olması sebebiyle kalabalıktan birinin adını seslenmesi onu hiç şaşırtmamıştı.Sese döndü ve eski bir arkadaşını gördü.
"Olympia!Nasılsın?"Klaus trabzanlara dayanmış aşağıdaki dost ve düşmanlarını izliyordu.Arka planda çalan hafif şarkıya odaklanmaya karar verdi ve iç geçirdi.
Şu kehanet aklından bir türlü çıkmıyordu.Onun yüzünden abisinin düğününde bile mutlu olamıyordu.
Normalde aşağı inip düşmanlarına gözdağı vermesini bekleyeceğimiz yakışıklı melez,düğünün,ve telaşın,başlamasından önceki huzurlu anların tadını derin düşüncelerinin onu alıp götürmesine izin vererek çıkarıyordu.Ne olursa olsun mutluluktan patlarcasına gülümsemesi gerekmeyen o anlarda istediği gibi somurtabildiği için kendini hiç olmadığı kadar özgür hissediyordu.
Neden şu aile bir dönemi bile sessiz sakin geçiremiyor? Diye düşündü.Aile savaşı yeni bitmişken,ailemiz sonunda yeniden bir olmuşken?!
Peki şu anki bağlarımızı kim bozacak?Kimin yüzünden düşeceğiz?
Yakut kim?
Freya?Finn?Elijah?Kol?Rebekah?Henrik?
Sürekli kehaneti düşünmekten onu ezberlemişti,yine de emin olamadığı birkaç taş dışında hiç kimseyi eşleştirememişti.Cadıların kehanetlerindeki kelime oyunlarını da çok iyi bilen Klaus,birkaç sürprizle karşılaşacağını adı gibi biliyordu.
Belki de yakut kendisiydi.
Bunu atlatabilecekler miydi?
Kulaklarındaki hafif müziğin kesilmesi üzerine derin düşüncelerinden sıyrıldı.Davetliler seremoniye tanık olmak üzere yerlerine oturmaya başlıyordu.
1000 yaşındaki adamlara özgü ağır bir yürüyüşle aşağı indi ve kimseyle göz göze gelmeden kardeşleriyle birlikte ön sıraya ,Rebekah ve Kol'un arasına, oturdu.
Rebekah Elijah'a döndü ve "Gundalia Evelyn Curler'ı da davet etmek zorunda mıydın?" Diye sordu kısık fakat öfkeli bir sesle.
"Ne?" Dedi Elijah."Ben onu davet etmedim ki."
Kol "Nasıl oldu o zaman?" Diye sordu.
Rebekah bir saniye düşündükten sonra "Cameron." Diye cevap verdi."Onun burada olacağını tahmin etmiş olmalı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mikaelson'un Oğlu
FanfictionWilliam Cameron için "Mikaelson",bir soyad değildi.Sevgi adına bildiği her şeyi tek bir gecede yok eden adamın bozuk kanının damarlarında aktığını hatırlatan ve bir lanetmişcesine isminin hemen peşinden gelen korkunç bir etiketti. O,damarlarında do...