(Multimedya İngrid ve Finn)
Freya,beyaz renkli elini genç kadının pürüzsüz anlına yerleştirdiğinde,odada bulunan diğer şahsiyetler kalabalık yapmanın yersiz olduğuna kanaat getirdi.
Dışarı çıkarken oluşturdukları tek sıranın sonunda yer alan Klaus,abileri Finn ve Elijah'ın 1000 yaşındaki adamlara mahsus ağır hareketlerle merdivenleri inip avlu kısmına geçişlerini izledi.Finn'in sigara saati olduğunu bilen yakışıklı melez,Elijah'ın ise ara sıra yaptığı gibi ona eşlik edeceğini tahmin etti.
Bir an onlara katılmayı düşünüp sonra vazgeçti ve salona geçti.Öteki odadan gelen ve akşamın sakinliğinde etrafa hipnoz edici bir ahenk yayan piyano ise duymayı beklemeyeceği bir sesti.
Ailenin piyano çalmayı bilen tek üyesinin diğer her şeyle birlikte bunu da zorla unuttuğunu sanıyordu.
Ritmik bir düzenle her seferinde bir kademe incelen ses,ne Klaus sakin tavırlarla kapıyı çalarak içeri girince,ne de beyaz sandalyelerden birini çekip yeğeninin yanına oturunca kesildi.Cameron'un ince dudaklarına bir sırıtış yayıldı.
Cameron'un hatırında özel bir yere sahip olan Britanya aksanlı ses,"Uzun bir gündü ha?" Diye sordu yavaşça.
"Evet.Uzundu,yorucuydu,saat farkı beni öldürmek üzere.."
Son cümle Klaus'u hafifçe güldürmüştü.
"..Yine de çok güzel bir gündü." Dedi ve iç geçirerek devam etti genç adam:"Yarın ise daha güzel olacak.En azından ben buna inanmak istiyorum."
İnsana huzur veren dingin bir gülüş yayıldı Klaus'un yüzüne;
"İnan o zaman." Dedi huzur veren bir ses tonuyla.
Cameron kafasını yukarı aşağı salladı ve ara verdiği harekete devam etti.Odanın içi bir anda Klaus'u çeken melodiyle doldu.Bu bir şarkı değildi,sadece alıştırmaydı yine de,1000 yıl önceki,canavarlıkların canlı kanıtı zavallı bebeğin tuşlara dokunarak oluşturduğu her ses Klaus için en güzel müzikti.
"Çok güzel çalıyorsun." Dedi Klaus sonunda."Kesinlikle daha sık çalmalısın."
"Teşekkürler,fakat asıl çalışım bu değil." Dedi Cameron."Zavallı insan liflerimin kopmaması için parmaklarımı ısıtmakla meşgulüm hala."
Suratındaki ve ses tonundaki memnuniyetsiz ifade Klaus'un gözünden kaçmamıştı."Sanırım yeterli." Dedi ve yerinde kımıldayıp duruşunu düzeltti.Sonra da buz mavisi bakışlarının önünde duran nota defterine dikerek yazan şarkıyı çalmaya girişti.
Çocuğun parmakları beyaz tuşların üzerinde zarifçe dans etmeye başlayınca Klaus bir kez daha hayran kaldı yeğenine..
Cameron normalde olduğundan çok daha ciddiydi.Zaten hiçbir zaman çılgın olmayan yapısı piyanonun başındayken daha da sertleşmişti.Biçimli kaşlarını hafiften çatışı işi ne kadar ciddiye aldığını gösteriyordu.
Çoğunlukla defterden ayırmadığı bakışlarını ara sıra birkaç saniyeliğine klavyeye indirip parmaklarının doğru hareket ettiğine emin oluyordu,hepsi bu.
Sonunda şarkının bitiş notalarına geldi ve önce hızlıca peş peşe bastığı iki tuşa giderek yavaşlayarak bastı.Sonunda işaret parmağını son tuşta basılı tutup şarkıyı bitirdi bir saniyeliğine gözlerini kapattı.
"Mükemmel iş çıkarttın." Dedi Klaus çocuk gözlerini yeniden açınca.Cameron başını iki yana sallayınca şaşkın bakışlarını ona dikti Melez.
"Hamlaşmışım." Dedi Cameron."Çok daha iyi çalıyordum."
"Ama çok iyiydi.Nesinden memnun kalmadın?"
"Ama sen sadece bunu duydun." Dedi Cameron."Eski çalışımı duysaydın bunu beğenmezdin."
Klaus iç geçirdi ve oturduğu sandalyede yan döndü.Cameron da ona birşey söyleyeceğini anlayıp aynı hareketi yapınca konuşmaya başladı:
"Aslına bakarsan sen bağırarak kötü bir şarkı söylesen de benim -bizim- için en güzel müzik olacaktır."
"Neden?"
"Çünkü biz seni çok seviyoruz.Seni,Hope'u,kardeşini..Elijah'ın kana susamışlık yüzünden seni öldürdüğünü zannettiğimizde hepimiz yıkılmıştık,çünkü bu bizim sonsuza kadar karanlığa gömülmüş olduğumuzun canlı kanıtıydı.Hem de en kontrollü olanımız masum bir bebeği öldürmüştü.Fakat şimdi.."
Cameron uzaklara daldı.
"Bu kadar anlamlı olduğumu bilmiyordum." Dedi.
Klaus gülümsemekle yetindi.
________________________________
Finn kendi sigarasını yaktıktan sonra çakmağı kardeşine uzattı.Elijah iki parmağı arasında tuttuğu sigarayı yakarken avludan içeri Rebekah girdi.
"Elijah'ı da kendine benzettin." Dedi şakacıktan öfkeli bir sesle.
"Özür dilerim annecim." Dedi ve dudaklarını büzdü Finn.
Elijah gülerken Rebekah çektiği sandalyenin üzerine kardeşlerinin yanına oturdu.Finn masada duran paketi açıp kızkardeşine uzatınca Rebekah sigarayı alıp masada duran çakmakla yaktı.
"Ve örnek ağabey Oscar'ının sahibi.." Dedi ve sigarayı içine çekti Elijah.
"Çok merak ediyorum,senin kızı uçağa nasıl aldılar?" Diye sordu Rebekah merakla.
Finn ağzından çıkan sigara dumanını havaya üfledi.
"Almadılar."
"Nasıl getirdiniz o zaman?"
"Defnedilmek üzere buraya gönderilen New Orleans'li turistlerin cenazeleriyle geldi.Tabutta tabii."
"Sıkıntı çıkmadı mı?" Diye sordu Elijah sigarayı ağzından çekerken.
"Açıp da cesetlere bakmıyorlar ki.Uçaktan iner inmez morga nakledildi,biz de oradan alıp geldik."
Rebekah yarım ağız gülümseyip sigarasının dumanını üfledi.
"Zekice."
"Evet öyle ve sen sigara içemiyorsun." Diyerek sırıtınca omzuna ufak çaplı bir tokat yemişti Elijah.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mikaelson'un Oğlu
أدب الهواةWilliam Cameron için "Mikaelson",bir soyad değildi.Sevgi adına bildiği her şeyi tek bir gecede yok eden adamın bozuk kanının damarlarında aktığını hatırlatan ve bir lanetmişcesine isminin hemen peşinden gelen korkunç bir etiketti. O,damarlarında do...