The Darkness İnside.

320 13 0
                                    

CAMERON
_________________________
Hafızamın en karanlık köşeleri beynimde yankı yapıyor.Bu soğuk,yeşil zeminin üstünde ölüyorum.
Yardım etmeyin,ölmek istiyorum.
Ellerimle bağırsaklarımı yerinde tutmaya gayret ederek önümdeki yokuşa tırmanmaya çalışıyorum.Etraf ormanlık,günbatımı yokuştan doğru izlenebiliyor,dağların arasından kaybolan güneş bizi karanlıkla baş başa bırakmaya hazırlanıyor.
Gece yaratıklarının saatleri başlıyor.
Dizlerimin üstüne çöküyor ve nefes almaya gayret ediyorum.Her bir hücrem kaçmam gerektiğini haykırsa da takadim kalmadı artık.
Esmeye başlayan hafif meltem etraftaki lavantaların kokularını burnuma taşıyor.Rüzgar sayesinde burnuma dolan bir koku da metalimsi kan kokusu.Kendi kanım mı?Başkasının mı?Bilemiyorum.
Gökyüzünde son ışıkları süzülen güneşi arkama alıyor ve geldiğim yolu izliyorum.Geldiğim yol karnımdan süzülen kanla işaretlenmiş.Vücudumdan akan kızıl dereye bakmaktan vazgeçiyor ve başımı gökyüzüne çeviriyorum.
Akşamüstü renkleri gökyüzünü turuncu-pembe bir renge boyamış.Kızıl ve mavi de görünüyor azıcık.Eski Cameron için günün en güzel saatleriydi,güneşin ufukta gözden kaybolduğu,fakat henüz etrafın zifiri karanlığa gömülmediği saatler.
Burnumdan ve dudağımdan akan kanın akışkanlığını duyuyorum.Bir ufak şelale de kaşımdan başlayıp çeneme kadar süzülüyor.Bana kim bu kadar zarar vermiş olabilir ki?
Ufukta bir erkek sülieti belirene kadar ne yapacağımı kestiremiyorum.Gözüm biraz zor görse de adamın kim olduğunu yürüşünden çıkarabiliyorum.
Babam.
Sütlü çikolata renkli gözlerinden nefret fışkırıyor.Elleri bileklere kadar kana bulanmış,üstündeki tişörte de kan sıçramış.Ağzının kenarları da kanla kaplı.Bana doğru geliyor ve onu tatmin edecek tek şeyin boynumdan fışkıracak kızıl bir şelale olduğunun farkındayım.
Bana doğru yaklaşıyor,ve yapabileceğim bir şey yok.
Buraya kadarmış.Gözlerimi kapatıp çabuk bitmesi için dua ediyorum.
Güzel şeyler düşün,güzel şeyler düşün...Arkadaşlarımla başına toplanıp yaktığımız ateşin etrafında oturup şarkı söylediğimiz akşamı hayal etmeye çalışıyorum.
İşe yaramaz.Gözlerim kendiliğinden açılıyor.Dibimde şimdi.
Teslim oluyorum.

Hope'un sesiyle uyanıyorum.
"Sen daha kalkmadın mı?"
Uyku sersemliğiyle kalkıp banyoya gidiyor ve kaşımı kontrol ediyorum.Yine de tişörtümü kaldırıp karnımın ikiye yarılmadığına emin olmadan kan kaybetmediğime inanmıyorum.
Bu bir rüya mıydı?Nasıl bir rüyaydı bu böyle?
"Sence karın kaslarına bakıp ego kasmak için doğru bir an mı?"
Sesin sahibine dönüyorum.
"Ego kastığım falan yok,tamam mı?Rüya gördüm,onun etkisindeyim hala."
"Baklavalarını kesip başkasına naklettiklerini mi gördün?"
"Kafana yastık yiyesin mi var senin!?"
Kız kıkırdıyor ve yastığıma uzandığımda kedi çevikliğindeki ince vücudu kapının aralığından kolayca kıvrılıp geçiyor.
Lavobodan destek alarak aynaya yaklaşıyor ve terden sırılsıklam olmuş suratımı inceliyorum.
Kanaman yok.Kanaman yok.
Sadece bir rüyaydı.Hepsi bu.

HOPE
_____________________________
Salona bağlı Amerikan mutfağından güzel kokular geliyor.
Mutfağa yaklaşıyor ve ocağın başındaki Elijah amcamı görüyorum.
"Günaydın Elijah amca."
"Günaydın tatlım."
Yavaşça yanına gidip sokuluyorum.Hafifçe yana kayıp bana yer açıyor ve anlıma bir öpücük konduruyor.
Küçüklükten beri insanlara böyle sokulup ne işini yapıyorlarsa onu yapışlarını izlemeyi çok sevmişimdir.Mesela küçükken büyükbabam traş olurken onu izlerdim.Bana maskaranın ve allığın mucizesini gösteren bir kadın yoktu,olsaydı onu da izlerdim,eminim.
Bunun yerine büyükbabam benim de yanaklarıma traş köpüğü sürerdi,ben de bir diş fırçası yardımıyla onun yanağına vurduğu özenli jilet darbelerini taklit ederdim.Sonra aynaya yaklaşırdık.O atladığı yer var mı diye kontrol ederdi,ben de bir ona bir kendime bakarak yüz hatlarımızı inceler ve aramızdaki benzerlikleri bulmaya çalışırdım.
"Krepler güzel görünüyor."
"Evet,benim elim lezzetlidir çoğunlukla.Anneme çekmişim."
"Esther'e mi?" Diye soruyorum şaşkınlıkla.Esther'e benzetilmek kardeşlerin arasında çoğunlukla kötü bir şey.
"Evet." Diyor. "İyi ya da kötü,o benim annem.Soya çekim kanununu inkar edemeyiz.Senin de dış görünüşün onu andırıyor,olabilir."
Dış görünüşüm onu mu andırıyor?
"Anne ve babanın yüz hatlarını almışsın.Babanın dudaklarıyla yanaklarını,annenin de kemik yapısını çoğunlukla.Gözlerini kesinlikle büyük evebeynlerinden almışsın ama.Göz rengin değişiyor ya,mavi olunca Mikael'a yeşil olunca Esther'e benziyorsun."
Göz rengim ruh halime göre değişiyor.Mutlu olunca mavi,üzgün olunca yeşile dönüyor.
Esther'e benziyorum.
Esther'e benzemek istemiyorum.
Ama benziyorum.
Gri buzdolabından yansımama bakıyorum,gözler yeşil.Saçlar dalgalı,sarı..
"Kahvaltı hazır gibi."
"Tamam ben..birkaç dakikaya dönerim."
Merdivenlere yöneliyor ve ikişer ikişer tırmanarak en üst kata çıkıyorum.Küçük odaya dalıyor ve etrafa bakınıyorum.
Burası benim resim atölyem.Etrafta da resimlerim var.Babamın aksine çoğunlukla somut resim yaptığım için tuvallerin çoğu insan resimleriyle dolu.
Sıradan insanlar değil bunlar,aile üyeleri.
Resimler çoğunlukla habersiz çekilmiş fotoğraf gibi,birinin güzel bir mimiği aklıma kazınırsa onun resmini yapıyorum.Mesela ocak başındaki Elijah amcam var,birbirlerinin ellerini tutan halalarım var,viski dolduran Finn,araba süren Kol,yere bakarak gülen babam,kitap okuyan büyükbabam..
Buralarda bir yerde Esther de var.
Kadının öğretmen masasında oturup tahtaya döndüğü anı çizmiştim,onu buluyorum.Cep telefonumu çıkarıp ön kamerayı açıyor ve tablonun yanına tutup benzerlikleri bulmaya başlıyorum.Evet,gözlerim hala ilkbaharın ilk günlerinde canlanan ormanın rengini yansıtan bir tatlı su gölü kadar yeşil.Hasta birinin suratı kadar yeşil.Çim bir futbol sahası kadar yeşil.
Esther'in gözleri kadar yeşil.
"Elijah'ın sözlerini mi kompleks yapıyorsun?"
Arkamı dönüyor ve köken halamı görüyorum.
"Selam."
"Selam."
"Ee,Elijah yüzünden,değil mi?"
"Evet.Ona benziyorum,değil mi?"
Yaklaşıyor ve bir bana bir tabloya bakıyor.
"Ne kadar güzel bir tablo,sen mi çizdin?Harika olmuş!"
"Konuyu saptırmaya çalışma!" Diyor ve kollarımı doluyorum.
İç geçiriyor. "Tamam,biraz andırıyorsan ne olmuş yani?Hepimiz bir yönümüzle ona benziyoruz."
"Hmm." Arkadan gelen kadın sesine dönüyor ve bu sefer diğer halamı görüyorum.Beğeniyle Rebekah ile el ele tutuşmalarını resmettiğim tabloyu inceliyor.
"Bu muhteşem,Hope.Söylesene kim bu olağanüstü modeller?"
Üçümüz de aynı anda kahkaha atıyoruz."Rebekah haklı,Hope.Ondan nefret ettiğini biliyorum.Zaten kadından sülale boyu nefret ediyoruz,ama bu kadar da umursama."
Freya geliyor ve ikimizi de kollarıyla sarıyor.Biz de onu sardığımızda sıcak bir grup kucaklaşması çıkıyor ortaya.
Telefonun hala açık kamerasından kendimi görüyorum.Gözlerim masmavi.

Flashback-2019
_____________________________
Girdikleri mekan New Orleans'in en işlek klüplerinden biriydi.
Rengarenk disko ışıkları bangır bangır müzikle uyumlu hareket ediyor ve göz yoruyordu.Klaus içeri girer girmez gözlerini kıstı.
Garsonun taşıdığı tepsiden iki tane tekila alıp birini babasına uzattı.
"Al,rahatlarsın biraz."
Babası iç geçirdi.Shot bardağını eline alıp tokuşturdu ve fondipledi.
Suratını ekşitti ve dudaklarını büzdü.Hayır,tekila kesinlikle ona göre bir içki değildi.
"Haydi bulalım şunu." Dedi ve kafasıyla gidelim manasında bir işaret yaptı.
Klaus önde Mikael arkada ilerlerken kafalarını sağa sola çeviriyor ve duygularını kapatmasıyla ailenin "Bad Boy" u haline gelen Finn'i arıyorlardı.
Klaus cep telefonunu çıkardı ve bir numara tuşladı.
"Evet?"
"Geldik,nerdesiniz?"
Kardeşleriyle birlikte aynı masada oturan Freya yayıldığı masadan doğrulup elini kaldırdı.Klaus onu gördüğünü belli eden bir hareket yaptı ve babasına döndü.
"Diğerlerinin yanına gidelim mi?"
Mikael olumlu anlamda kafasını sallamakla yetindi.Freya'nın elini gördükleri masaya ilerlediler.
Baba-oğul masadaki yerlerine oturdular.Masada Freya dışında Elijah ve Rebekah da vardı.
"Hoşgeldin." Dedi ve yanına oturan babasına sarıldı Freya.
"Hoşbulduk."
"Bizimki nerede?" Diye sordu Klaus bıkkın bir sesle.Freya başıyla biraz ileriyi işaret etti.
"Hey mr.Policeman,I dont want no trouble!"
Mikael'ın,sözde aksi ve ağırbaşlı olan oğlunun etrafındaki kızlarla saçlarını savurarak dans ettiğini görmesiyle sipariş ettiği sek viskiyi bardağa geri püskürtmesi kaçınılmaz olmuştu.
"Lan bu benim oğlum mu!?"
Rebekah kıkırdamadan edemedi.
Finn izlendiğini hissetti ve kafasını kaldırıp masaya baktı.Babasını görünce suratında küçük,şeytani bir gülüş yayıldı.
"I just want to drop my jeggilin,down to the floor!"
"Bir el atalım bakalım."
Mikael kalkıp Finn'in dibine kadar geldi.Finn iki shot bardağı kaptı.
"Aa,hoşgeldin.Tekila?"
Babası bardağı aldı.Finn kendininkini kafaya dikerken onun göreceği şekilde tehditkar bir bakış attı ve bardağı iki parmağı arasında parçaladı.
"İstemiyor musun?Neyse,boşver onu o zaman."
Az önce birlikte dans ettikleri kızın bileğini kavrayıp ileri uzattı.
"Baba-oğul gerçek bir içki paylaşalım."
Mikael'ın surat ifadesi bir cevap niteliğindeydi.Finn "peki." Anlamında başını öne uzattı ve sivri dişlerini kızın boğazına geçirdi.Bu esnada yanlarına gelen Klaus,bir dakika kadar dokunmadı,fakat sonra "Finn,yeter,öldüreceksin kızı!" Dedi.
Finn dişlerini çekti ama eliyle kızın boğazını tutmaya devam etti.
"Umrumda mı sanıyorsun?Bu dahil hepsi ölse bile niye umrumda olsun ki?"
Kızın çenesini kavrayıp çevirdi.Kız yere yuvarlandı.
"Şu anda sen ölsen umrumda bile olmaz,biliyor musun.Kızlardan biri ölse de olmaz.Elijah ya da Kol,ya da annem,ya da sen baba..Yine olmaz."
Bir saniye durakladı ve devam etti.
"Yeğenim ölürse de olmaz."
Bunu dedi ve vampir hızıyla toz oldu.Baba-oğul birbirlerine baktılar.Klaus titremeye başladı.
"Hope'a gitti."
Klaus abisinin peşinden nasıl fırladığını bilemedi..

(Günümüz) FREYA
_____________________________
Sıcak çikolatamdan bir yudum daha alıyor ve kollarımı kavuşturuyorum.
"Ona nasıl söyleyeceğiz?"
Soruyorum.Henrik'in uzun kirpikleri kalkıyor ve babamınkinin aynısı mavi gözlerini bana çeviriyor.
"Bilemiyorum."
Finn'in meçhul kızı hakkında konuşuyorduk.Yavaşça gözlerimi kırpıştırıp sordum;
"Belki de şu anlık bir şey söylememeliyiz.Ortam biraz durulsun,öyle söyleriz."
Henrik hafifçe kaşlarını çatıyor.
"Böyle de onun adına karar vermiş olmaz mıyız?"
"Oluruz."
Dudağımı ısırdım.
"Ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yok."

Mikaelson'un OğluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin