War Bewilders People.

149 7 4
                                    

Multimedya:İstanbul'daki ev.

"Kanı kanla yıkamazlar."
Türk Atasözü

Bölüm Şarkısı:Kayla La Grange-Cannibals (baştan itibaren)

Venedik
Damon,kocaman açılmış mavi gözleriyle yılladır görmediği kızı süzüyordu.Elena karnında korkunç bir yanma hissetmeye başlamıştı.Midesinde başlayan ve göğsünün üst kısımlarında doğru süratle tırmanan kötü bir histi.Hayatta en çok sevdiği insan tarafından uğradığı ihaneti iliklerine kadar hissedebiliyordu.Kahverengi gözlerinin dolduğunu hissetti.
"Ben uyanana kadar beklersin sanmıştım."
Damon başını öne eğdi.Kendini savunmak için söyleyebileceği hiç bir şey yoktu.Cevap beklediği bir kaç saniyenin sonunda Elena başıyla sarışın Mikaelson kızını işaret etti.
"O kim?"
"İngrid.Finn'in kızı."
"Finn'in kızı mı varmış?" Diye sordu yavaşça.Finn ölmemiş miydi?Bu kadın onun kızı olmak için fazla büyük durmuyor muydu?Elena'nın kafasının içi bu cevabı hiç de umurunda olmadığı sorularla doldu bir an.
Finn'in kızı kollarını birbirine dolayıp bir kaç adımda yanlarından uzaklaştı.Gövdesini hafifçe sarkıtarak üzerinde durduğu Grand Kanal'a göz attı.Hala yere bakan Damon'un aksine Elena'nın koyu renk bakışlarını üzerinde hissedebiliyordu.
Arkasını bile dönmeden "Bir süre yanıma gelme Damon.Bu hanımefendi düzgün açıklamaları hak ediyor." Dedikten sonra kendini boşluğa bıraktı.Elena daha tepki bile veremeden İngrid'in vücudu Damon'a seçtiği kanraval maskesindeki tüylerin benzerleriyle kaplı bir kargaya dönüştü.Şuuru hala yerinde olan kadın kanatlarını iki yana açtı ve kaldıkları otele doğru uçmaya başladı.

New Orleans
Mikael,kucağındaki Dahlia'yı çocukları ve gelininin hazırladığı odaya getirdi.Yaşlı kadının sık kahverengi saçları yere uzanıyordu.Finn işaret parmağıyla odadaki tek oturma yeri olan çelik sandalyeyi işaret etti.Mikael kadını sandalyeye oturttu ve Sage'in yardımıyla önceden hazırlanmış zincirleri kadının bileklerine bağladılar.
Freya çelik masaya dizdiği malzemelerini gözden geçirirken "Astrid Hala'yı hatırlıyor musun?" Diye sorup gözlerini kardeşine çevirdi.Finn bakışlarını masadan çekip uzaklara dikerken gözlerini kıstı.
"Kızıldı hani." Dedi sakin bir sesle.Freya başıyla onayladı.Babasına kaçamak bir bakış attıktan sonra önündeki kalem yardımıyla hızlı hızlı bir şeyler karalayıp kağıdı kardeşine doğru sürükledi.
Finn kağıtta yazanı okudu:"Babamın annemden önce teyzeme aşık olduğunu söylemişti."
Adam tek kaşını kaldırıp "beş yaşındaki birine bunu neden söylersin ki?" Diye düşündükten sonra kalemi eline alıp cevap niteliğinde iki cümle yazdı.
"Yalan söylüyordur."
Freya kağıdı teslim alıp devam etti.
"Yok.Babam bir ara teyzemle nişanlanmış hatta.Babam anneme sonradan aşık olmuş.Teyzem de aradan çekilmek zorunda kalmış."
"Teyzemle hiç konuşmuş muydunuz?"
"Teyzem babam hakkında hiç konuşmazdı ki."
Finn bu son cevabı okuduktan sonra devam etmek yerine kağıdı buruşturup ceketinin cebine koydu.

Venedik
İngrid penceresi açık duran odaya karga formunda girdikten bir saniye sonra orijinal bedenine geri döndü.
İrlandalıların tanrıça gözüyle baktığı bir peri olmanın getirileri vardı tabii.İstediği her şeyin ve herkesin kılığına girebilmek mesela.
İçinde oluşan olumsuz hisleri bastırmaya çalışarak kıyafetlerini çıkardı.Şort ve kısa kollu tişörtten oluşan rahat kıyafetlerini giydi.Mini buzdolabındaki şarabı çıkarıp kadehini de eline aldı.Televizyonu açıp karşısına çıkan ilk kanalı izlemeye başladı.
CNN,çoğu zaman yaptığı gibi en güncel haberleri seyircilerine sunmaya devam ediyordu;Arjantin'de tarihi referanduma iki hafta kalmıştı,Kolombiya'da çıkan orman yangını 5 dönüm araziyi kül etmişti,yazın en sıcak günleri yaklaşıyordu ve dolar yine tırmanışa geçmişti.
"Peki." Dedi İngrid kendi kendine.İçeceğinden bir yudum almadan önce ayaklarını uzattı.Kafasını dağıtacak herhangi bir şey yapmaya hazırdı;falat mümkünse koltuğu terk etmeden.
Eli,başına saplanan keskin ağrı yüzünden anlına gitti.Gözleri kendiliğinden kapandı ve beyninde patlayan flaşlar eşliğinde kontrol dışı bir çığlık kopardı.
En yakınındaki yastığı,pek yardımcı olmayacağını bilerek suratına bastırıp çığlık sesini makul bir seviyeye indirgemeye çalıştı.Sonunda tehlike geçtiğinde yastığı suratından çekti ve içindeki kötü hisin kaynağını anladı.Damon değildi.
Biri öldü.
Hayır hayır hayır.
Gözleriyle odayı tararken cep telefonunu aradı.Babasına ulaşabilirse ne olup bittiğini öğrenebilirdi belki.Alacağı kötü haberi hemen alıp ızdırap dolu bekleyişinden bir an önce kurtulmak isteyen bir insanın hisleriyle telefonu aramaya koyuldu.
Neredeydi bu aptal alet?!
Yatağındaki yastıkları kaldırıp altlarını kontrol ettiği sırada keskin hislerinin ona izlendiğini fısıldaması olduğu yerde donup kalmasına neden oldu.Kollarını yavaşça indirip yastıkları yerlerine bıraktıktan sonra arkasını döndü.
"Henrik?"
"Selam tatlım."

Mikaelson'un OğluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin