Multimedyada Cameron için bir tanıtım videosu var.
Okurken Natalia Kills-Zombie dinleyebilirsiniz.Alıntı Cameron'un sesinden.
"Kırmızı. Sana, sadece Kırmızı demeliyim. Ben başaramıyorum Kırmızı. Hatırlamak dışında bir mucizem yok. Bir şeye inandım. Bir şeye ve sadece bir kere ağlayarak dans ettim. Oysa hayata bağlanmak için ayağa kalkmıştım."
O gece saat tam 03.59 da,kabusların çok sevdiği o hiç de uygar olmayan saatte,çığlıklarla uyanmaktan uzun zaman önce vazgeçmiş olan Cameron yatağında doğrulmuş,rutin gördüğü kabusların sonrasında genelde yaptığı şeyi yapıp buz mavisi bakışlarını karanlık boşluğa dikmişti.Derin bir iç geçirerek elini saçlarının arasına daldırdı ve düşünmeye başladı.
Herkesin bir meleği bir de şeytanı vardır.Şeytanımız bize hiç rahat vermez.Uykumuzda bile.Uyurken gördüklerimizi yöneterek bize eziyet etmeye bayılır.Yapmamız gereken şey ise şeytanımızı öldürmektir.O zaman rahat bir uyku uyuyabiliriz.
Ayaklarını yataktan sarkıtarak ayağa kalktı.Odanın ortasına doğru yürüdü.Durup bir düşündü.Artık dayanmakta zorlanıyordu.Yatağına dönüp sabaha kadar kaybettiği her bir şeyin arkasından ağlayabilirdi ya da bu odadan çıkıp şeytanını öldürebilirdi.
Kapının açılış sesi koridordaki ölümcül sessizliği bıçak gibi kesti.
Salona doğru ilerledi.Her zaman keskin olmuş olan içgüdüleri ona gerekli silahın salonda olduğunu fısıldıyordu.
Salon koridordaki sessizliğin ve karanlığın devamı niteliğindeydi.Eski bir cadı arkadaşının ona öğrettiği yöntemi kullanarak kristal bir bardağın içine viski doldurup ikiye kırdığı kürdanı da onun içine attı.Çubuk bir süre viskinin içinde yüzdükten sonra iki farklı ucuyla iki farklı yörüngeyi işaret etti.Şimdi aradığı şeyi bulması için bakması gereken yer sayısı ikiye düşmüştü.
Şömineyi ve bar masasını işaret eden iki uca baktı.Biraz düşününce bar masası bir silah saklamak için mantıksız bir yerdi.Sonuçta bütün alkolik aile üyelerinin uğrak mekanı o mini bardı.Cameron geriye kalan o tek ihtimale doğru yürüdü.Şömineye göz gezdirmeye başladı.Odunların arasına baktı.Şöminenin üzerindeki kabartmalı desende deseni bozan bir şey aradı.O minik noktayı fark edince ise gülümseyip parmağını bastırdı.Düğmeye bastığı anda aparatı oraya tutturan zincirler aşağı indi ve akmeşe kazığı tüm ihtişamıyla gün yüzüne çıktı.
Akmeşe kazığının üzerinde büyü yapılırken daldırıldığı erimiş gümüşün tahtanın üzerinde süzüldüğünü işaret eden kurumuş izler vardı.Çocuk tahta kazığı sımsıkı kavradı.Tekrar koridora çıktığında düzgün bir açıyla gelen ay ışığının holü aydınlattığını gördü.
Yerdeki yolluk sayesinde ayak sesi çıkmasından korkmadan rahatça koridorun sonundaki odaya ilerledi.Kapı kolunu kavrayıp ittirdiğinde ise huzurlu bir şekilde uyuyan babasından her zamankinden daha fazla nefret etti.Odada ilerledi ve adamın başucunda durdu.
"Şeytanını öldür.Ancak o zaman rahat bir uykuya dalabilirsin."
Elleri en ufak bir tereddüt ya da pişmanlık duymadan kazığı havaya kaldırdı ve adamın kalbini nişan aldı.
"Öldür şeytanını."
Adam en azından uykusunda ölecekti.Bir şey hissetmeden.Cameron babasına en azından bu iyiliği yapabilirdi.
Cameron'un planı hazırdı.Adamın kalbine kazığı saplayacak ve arkasına bakmadan kaçacaktı.Aynı babasının yaptığı gibi.Yanan cesede bir kez daha dönüp bakmayacaktı.Sonrasında ise sonuda intikamını almış bir baba katili olarak yaşamaya devam edecekti.
Elini biraz daha kaldırıp hız aldı.Vampir hızını kullanmadan kazığı aşağı indirdi.
Vampir hızını kullansaydı belki de Finn Mikaelson ölmüş olacaktı.
Kırmızı ojeli güçlü bir elin kazığı tam babasının kalbine saplayacağı anda kavrayıp onu durdurması üzerine Cameron kafasını çevirdi ve halası Rebekah ile göz göze geldi.
Rebekah hayır anlamında kafasını salladı.Cameron kazığı kavramış olan elini yavaşça gevşetti ve sonunda bıraktı.Rebekah kazık olmayan eliyle Cameron'un elini tuttu ve birlikte odadan dışarıya çıktılar.Koridordan yeteri kadar uzaklaştıktan sonra sonunda Rebekah konuştu.
"Balkona çıkmak ister misin?"
Cameron kafasını evet anlamında salladı.Nedense kendini konuşamayacak kadar kötü hissediyordu.Bu hissi adlandıramıyordu.Korku?Hayır.Utanç?Asla.Utanması gereken onlardı.Vicdan azabı?Bilemiyordu.
Cameron yavaşça balkona çıkıp yere oturarak ayaklarını altına toplarken Rebekah da çocuğun nereden bulduğunu bilmediği iki kupa sıcak çikolatayla onu takip ediyordu.Çocuğun tam karşısına oturup onunla aynı pozu aldıktan sonra kupalardan birini çocuğa uzattı.Çocuk teşekkür ettiğini mırıldanarak kupayı kavradı.Kafasını çevirip New Orleans'in şehir manzarasını izlemeye başladı.
"Sana niye yaptın diye sormayacağım.Sana hak veriyorum."
"Cidden mi?" Dedi Cameron iğneleyici bir sesle.Rebekah unursamadı ve devam etti.
"Bende bir seferinde kendi babamı uykusunda öldürmek üzereydim.Elijah son anda tuttu.Babamız o zaman şimdiki gibi değildi."
"Hmmm."
"Kız arkadaşın konusunda.."
"Kız arkadaşım değildi.Seviyordum sadece."
"Sevdiğin kız konusunda..Adı neydi?"
"Allyasa."
"Allyasa için gerçekten çok üzgünüm.Samimi gelmeyebilir ama ben gerçekten ona.. Ve sana bunu yapmış olmayı hiç istemezdim.Hiçbirimiz istemezdik.Finn de dahil."
Ses yok..
"Dahası Cameron,umarım bir gün bizi affedebilirsin.Ama affetmek için kendini zorlama,daha da çok nefret dolarsın.Hala tavsiyesi."
"Teşekkürler."
"Ben yatmaya gideyim.Sen istediğin kadar durabilirsin.Kazığı da yerine koyuyorum.Çok acil bir durum olmadıkça alıp kullanmazsan Klaus yerini bildiğini anlamaz."
"Pekala."
Rebekah yatmaya gidip onu yalnız bıraktığında Cameron'un düşünmek için çok zamanı oldu.Kabusları artık onun bir parçasıydı.Şeytanlarıydı onlar onun.Onlardan kurtulmanın bir yolu yoktu.Finn'i öldürmek,onun babasını parçalayışını her gece tekrardan görmesini bitirmeyecekti.Niye birkaç saat önce öyle düşündüğünü bilmiyordu.Aslına bakılırsa neyin ona öyle düşündürdüğü hakkında bir fikre sahip değildi.
Sonunda odasına gidip uyumaya çalışmaya karar verdiğinde saat 5.30 olmuştu.Uyuyamayınca da telefonun alıp birkaç tweet armaya karar verdi.
"Rüyaların gerçek olabileceğine söz verdiler.Fakat unutuyorlardı ki kabuslar da birer rüyadır."
(Oscar Wilde)
_________________________
"Kalk." Diyerek girdi odasına Hope."Uyanıktım zaten." Dedi Cameron.Sonra da hiddetle doğruldu."Bir saniye.Neden kalkacakmışım????"
"Okul var."
"OKUL MUU?"
"Hıııı.Evet."
"Yoksa benim yerime kayıt mı yaptırdın?!"
"Hı hı."
"Aman tanrım!"
"Hadi ama Cameron.Kol ve Henrik de aynı okula gidiyor.Hem biz aynı sınıftayız."
"Off Hope offf.Ne giyeceğim?"
Hope Kol'a ilk günde yaptığı gibi Cameron'un da dolabının başına geçti.Bir hırka,beyaz bir tişört ve siyah bir pantolon seçip kuzenine doğru attı.(Multideki kıyafetleri)
Cameron oflayarak kıyafetleri eline alırken Hope "Hızlı giyinirsen Kol'u uyandırma merasimine katılabilirsin." Dedi.
Cameron banyoya gidip yüzünü yıkadı.Saçlarına her zamanki dağınık şeklini verip hızlıca üzerini değiştirdi.Odadan çıktığında Hope ona siyah bir sırt çantası uzattı.
"İçinde okulda gerekli olacak şeyler var.Kitapların falan."
"Sağol."
Salona geçtiklerinde Kol kan torbasını mideye indirmekle meşguldü.Mutfak tezgahının üstündeki iki kan torbasını işaret etti.İki kuzen tezgahtan aldıkları kan torbalarını içmeye başlarken Hope "Büyükbabam gitti mi?" Diye sordu."Şimdi çıktı." Diye cevap verdi Kol.
"Büyükbabam da okulda tarih öğretmeni de." Dedi Hope Cameron'a.Cameron güldü."Hahah.Büyükannemiz de Fransızca öğretmeniymiş falan."
"Öyle zaten.Bir de 11. Sınıflarda Henrik amcamız var."
"Lan o okulun yarısı Mikaelson o zaman!"
____________________
Cameron ve Hope Mercedes'in arka koltuğundan yere atladıkları anda otoparktaki herkes Mikaelson'lar ile okula gelen yeni çocuğu işaret edip birbirlerinin kulaklarına fısıldamaya başladı.Özellikle kızlar acayip sesler çıkarıyorlar ve gülüyorlardı.
"Ne halt yiyorlar bunlar be?" Diye fısıldadı Cameron Hope'a doğru."Yakışıklısın,dikkatleri üzerine çektin.Aslında şu anda aslan sürüsünün ortasında kalmış geyikten farkın yok.Ama merak etme,birkaç güne geçer."
Hope bunları söylerken üçü binadan içeri girmişti.Lucy York'un odasına giren Cameron ders programını alıp çıktı."Ders Fransızca,büyükannemin dersi,dikkatli ol." Diye bir uyarı yaptı Hope.
Cameron ve Hope sınıfa girdiğinde Kol'un ona öğrettiği şekilde ıslık çalarak sınıfın dikkatini çeken Hope,"Bu kuzenim Cameron millet.Bizim sınıfta." Dedi.Kızların çoğunluğu heyecandan konuşamazken erkekler "Hoşgeldin dostum."tarzı şeyler söylediler.O da diğer erkekler gibi hoşgeldin demiş olsa da Eric Odair farkındaydı ki birileri sınıfın en yakışıklı çocuğu ünvanını elinden kaçırmıştı.
Cameron,erkeklerin bir arada oturduğu bölüme doğru ilerledi ve yanı boş olan Eric'e "yanına oturabilir miyim" diye sordu."Tabii." Dedi Eric.Çocuğu düşman olarak görmemişti,hatta onun kafa dengi olduğunu düşünüyordu.
America'nın yanındaki yerine oturan ve muzip bir ifadeyle onu dirseğiyle dürten Hope, "Nasıl ama?" Diye sordu gülerek."Muhteşem!" Dedi America kıza dönerek.Devam etti. "Umarım sakıncası yoktur çünkü o çocuğu enişten yapacağım!" Dedi gülerek.Yine de ciddiydi,o çocuk onun olana kadar durmayacaktı."Tamamıyla senindir." Dedi Hope dudaklarını büzerken.
O anda Esther'in sınıfa girmesiyle bütün muhabbetler kesildi.Hope her ne kadar kadından nefret ediyor olsa da kabul ediyordu ki kadın gerçekten güzeldi ve iyi giyiniyordu.
"Günaydın çocuklar." Dedi.Sınıf koro halinde "Günaydın Bayan Parkins." Dedi.(Esther kendini Esther Parkins olarak tanıtmıştı.)
Normalde derste mutlaka dersi dinleyen America,bütün ders boyunca Cameron'u düşünüp planlar yapmış,arada da çaktırmadan çocuğu kesmişti.Zavallı,hiç bir şeyden haberi olmaksızın defterine ismini karalıyor ve içinden onu buraya tıkan Hope'un aklına sövüyordu.
Nihayet zil çaldığında America harekete geçme zamanının geldiğini hissetti.Yavaşça Cameron'un yanına gitti ve "Merhaba." Dedi sakin sesiyle.
"Merhaba."
Cameron'un duru Avrupa aksanıyla söylediği kelime America'da hayranlık uyandırmıştı.
"Sana okulu gezdirmemi ister misin?"
"Evet,iyi olur."
Cameron ayağa kalktı ve America ile okulun koridorunda dolaşmaya başladılar.
"Ee." Dedi America çocuğa okulu gezdirdikten sonra."Biraz daha tanıtsana kendini.Ailen nasıl?"
Cameron gülümsedi ve arabada uydurduğu hikayeyi anlatmaya başladı.Kız ona güven vermişti aslında,ama yine de ona herşeyi açıklamak için henüz erken olduğunu düşünmüştü.O hikayesini anlatırken iç sesi bambaşka şeyler söylüyordu.Cameron bir an kız onun iç sesini duyamadığı için şükretti.
"Annem ve babam ben bebekken boşanmışlar.(Yalana bak,o zaman boşanma mı vardı!?)Veyaletimi annem almış. (Senin değil kızkardeşinin veyaletini aldı!) Birkaç aya kadar annemle Londra'da yaşıyorduk. (Annenle birkaç dakika birlikte yaşadın sen!) Beni okuldan almaya gelirken arabasıyla kaza yaptı. (Yaz sen yaz.) O yüzden babam Finn Mikaelson'un yanına geldim. (İyi bok yedin.Salak.) Peki ya sen?"
"Annen için çok üzüldüm.Benim ailem hakkında anlatılacak pek bir şey yok.Tek çocuk.Babam orduda görevli.Onu pek göremiyorum.Annem de mimar.Neyse,Biraz kendimizden bahsedelim mi?Nelerden hoşlanırsın?Hangi film-dizileri seversin?Kitap okur musun?"
"Kitapları çok severim evet.Çoğunlukla seri kitaplar daha çok hoşuma gider.Bir de filmi varsa tadından yenmez.Genelde macera-aksiyon filmlerinden hoşlanırım.Dizilere gelince,genelde doğaüstü konuları olan dizileri severim.DC Comics takılırım genelde.Ama en sevdiğim dizi The Walking Dead.Favori filmim de Superman.Ya seninkiler?Ne tarz müzikten hoşlanırsın?"
"Senin saydıklarının hepsini seviyorum!En sevdiğim dizi The 100.DC Comics'i ben de severim.Her türlü kitaba bayılırım.Favori filmlerim Karayip Korsanları'nın bütün filmleri.Müzik olarak ise çok hızlı müzik sevmem,çoğunlukla yavaş takılırım."
"Ben de fazla hızlı müzik sevmem.En sevdiğin enstürman hangisi?"
"En sevdiğim enstrüman.." Derken zil çaldı.Derse hemen şimdi gitmeleri gerekiyordu,Bayan Parkins öğretmenler zilini beklemeden dakikasında sınıfa giderdi.Ve konuşmaya daldıklarından fark etmemişlerdi ki okulun bir ucundaydılar,sınıf ise öteki uçta kalmıştı!
Vampir hızını kullanmadan aceleyle koşturmak Cameron için yeni bir şeydi.America ile sınıfa son anda dalmışlardı,Esther onlardan yarım dakika sonra derse girmişti.
Hope gülümseyerek sıraya oturan America'ya sırıttı."Birileri aşık oldu galiba?"
"Sanırım ruh eşimi buldum Hope!"Cameron sırıtışına engel olamıyordu.
Eric tek kaşını kaldırıp Cameron'a baktı."Birileri güzel bir teneffüs geçirdi galiba?"
"Eric,dostum o harika biri!Rahat,ve içten ve dost canlısı!DC Comics'den hoşlanıyor,ve saydığı film-dizilerin hiçbiri romantik komedi tarzında değildi,ve Karayip Korsanları'nın tüm filmlerini favori filmleri olarak gösteriyor,Karayip Korsanları'na bayılırım ben!Ve ergen müzikleri dinlemiyor ve.."
"Dostum sen bildiğin aşık olmuşsun!"
__________________
Günün son zili de çaldığında herkes eve gitme saatinin getirdiği heyecanla toparlandı.Hope,"Hey,duyuru var!" Dedi."Geçen teneffüs telefonda babamdan izin kopardım,yani haftaya bugün,Cadılar Bayramı'nın olduğu gün okulun Cadılar Bayramı Balosu bizim evde olacak!"
Herkes hoşnut mırıltılar çıkarırken America, "Kavalyeli mi olacak?" Diye sordu umutla.
"İsteyen kavalyesiyle gelebilir."
______________________
Cameron,America'yı baloya davet ettiği kısa mesaja olumlu yanıt alınca kızın telefon numarasını almayı akıl ettiği için kendini tebrik etti.
Sonra da kostüm hakkında fikir edinmek amacıyla girdiği internet sitedinde dolanmaya devam etti.
Bu esnada masanın öteki ucunda oturmakta olan Klaus da aynı işi telefonuyla yapıyordu.Hope'a partinin dekor yiyecek gibi ayrıntılarıyla kendisinin ilgilenebileceğini söylemişti,tabii ilgilenmekten kastı birkaç iyi organizatörü etki altına alıp işleri onlara hallettirmekti,ki bu da otomatiktan onu ve ailenin kalan üyelerini ,ve Cami'yi ve Marcel'i, davetli listesine sokuyordu.
"Ne kılığına gireceksin?" Diye sordu Cameron,Klaus'un kostüm sitesinde dolandığını fark edince."Bilemiyorum." Diye cevapladı Klaus."Vampir dışında seçenek yok gibi,ama yine de bir geceliğine de olsa vampir ya da kurt ya da melez dışında...BULDUM!"
"Ne buldun?"
"Neden Kral kılığına girmiyorum?"
_______________________
Whatsapp'tan gelen mesaj Eric'tendi ve dört kızı alışveriş merkezinin ortasında çığlık attırmaya yetmişti.
America,Hope ve yaşlarına rağmen Rebekah ve Freya aynı anda çığlığı kopardığında bütün gözler onlara çevrildi.Freya etrafa mahçup bakışlar atarken Rebekah umursamamıştı.
"Ne yazmış!?" Diye sordu America heyecanla."Seni kendin partine çağırmak biraz tuhaf olacak ama kimseyle randevulaşmadıysan belki benim kavalyem olmak istersin" diye okudu mesajı Hope."Tanrım,upuzun mesaj atmış!" Dedi Rebekah."Sen de uzun bir şeyler yaz." Dedi Freya hızlıca."Hayır hayır.Dünden razı gibi görünme.Kısaca olur yaz gitsin." America'nın bu sözünden sonra son sözü Rebekah söyledi. "Neden olmasın? Gülücük. Tamam mıdır?"
Oy birliğiyle konseyde karar verildi ve Hope "Neden olmasın? :)" yazarak gönderdi.
"Ee,haydi bakınalım." Dedi Freya.Bir kostüm mağazasına girmişlerdi.Mağaza oldukça büyük ve cadılar bayramı yüzünden kalabalıktı da.Mağazada cadılar bayramına özel makyaj malzemeleri,maskeler,kostümler,geçici saç boyaları ve daha bir sürü şey vardı.Rebekah "Herkes ne kılığına gireceğine karar versin,ona göre kombin yapalım." Dedi."Disney'in yeni filmindeki şu kız,Elsa.Ben o olabilirim.Fiziğim saçım falan da uygun." Dedi Freya."Güzel.Başka?" Dedi Rebekah ve diğer iki kıza döndü.
"Ben 1800 lerde yaşayan aristokratlardan biri olmak istiyorum." Dedi Hope."Eric'e de aristokrat olmasını söylerim." "İyi madem.Ben de Bloody Mary olayım bari." Dedi America."Harika." Dedi ve birdenbire heyecanını kaybedip soluk bir ifadeyle devam etti."O zaman ne olacağını bilmeyen bir ben kaldım."
"Ahh." Dedi Freya ve küçük kız kardeşine sarıldı."Sana çok güzel bir şey bulacağız,merak etme." Biraz durup düşündü,vitrindeki mavi peruğu görünce ise beyninde bir ampul parladı. "Buldum.Şu mavi peruğu görüyor musun?"
"Evet."
"İşte onu alıp sonradan burgu burgu yapıp filmdeki gibi bir görüntü vereceğiz,partide mavi boyayla da vücudunun görünen yerlerini boyayacağız.Bir gelinlik alıp parçalayıp kirleteceğiz vee,seni Ölü Gelin yapacağız!"
Bu dahiyane fikri duyar duymaz Rebekah ablasına sımsıkı sarıldı."Abla!Sen bir dahisin!" Dedi.Freya Rebekah'ı kollarıyla sımsıkı sardı.Hope ve America gülümsemeden edemedi."İyi ki benim ablamsın."
"Sen de iyiki benim küçük kız kardeşimsin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mikaelson'un Oğlu
FanfictionWilliam Cameron için "Mikaelson",bir soyad değildi.Sevgi adına bildiği her şeyi tek bir gecede yok eden adamın bozuk kanının damarlarında aktığını hatırlatan ve bir lanetmişcesine isminin hemen peşinden gelen korkunç bir etiketti. O,damarlarında do...