"...Adamın her yeri kesiklerden ve darbelerden kan revan içinde kalmıştı ama o güzel yüzün,uğruna can vermeye hazır olduğu o yüzün,ona acıyarak baktığını gördüğü anda yüreğinin aldığı yaranın yanında çektiği acı hiç kalırdı.Kafasını kaldırıp baktığında gülümsedi kadın.Tanrıya şükür gülümsemişti;kalpsiz bir iblis gibi de olsa gülümsemişti.Ama aşk da tam o anda ölmüş,yerini taptaze bir nefrete bırakmıştı.
"İnsan bir amaç için yaşamalı.Benim amacım da sizin kollarınızda ölmek olmayacaksa Leydim,o halde sizi tamamen mahvetmek ve intikamda huzur bulmak olmalı."
[Sherlock Holmes]M.S 1004
______________________________
Normal insanların gelecekleri yavaş yavaş belirlenir.Özellikle gençken bu oluşumu heyecanla izlemek ayrı bir keyif verir insana.Belirsizliğin içinde gelecekle ilgili tahminlerde bulunursun.
Biz bundan da mahrum kalacaktık.O anda,ağaç kabuklarının cildimi kesmesine,uzun saçlarımın enseme yapışmasına,eteğimin ayaklarıma dolanmasına ve nefessiz kalmaya aldırmadan koşarken anlamıştım sonsuz geleceğimizin tek bir kelimeden ibaret olduğunu:
Kaçmak.Elijah'ın bir ağaca yapışarak kendini durdurduğunu görünce ben de koşmayı kesip başka bir ağacın gövdesine yaslanıyorum.Doğaüstü duyuşum sayesinde Kont De Martel'in atlılarını duyuyor ve kendi nabzımın şakaklarımda attığını hissediyorum.
Birkaç derin soluktan sonra kavrama yeteneğimi yeniden kazanıyor ve neden durduğumuzu anlıyorum,derin ve dibi görünmeyen bir uçurum yolumuzu kesmiş durumda.
Daha yakından bakmak için aynı anda uçurumun kenarına yaklaşıyoruz.Normalde birini itecek gibi yapıp gülmesini bekleyeceğim Kol bile ciddiyetini koruyunca işin boyutlarını bir kez daha anlıyorum.Kafamı sağa çevirip Klaus'a bakıyorum.Gözlerini yukarı çevirip batan güneşin turuncuya boyadığı gökyüzüne bakınca sarı kirpikleri kaşlarına uzanacak gibi oluyor.
Çok güzel.
Kol'un konuşmaya başlaması sessizliği bölüyor;
"Atlayacak mıyız?"
"Öldüğümüzü düşünürler." Diyor Finn arkamızdaki atlı ordusunu kast ederek.Bir saniyeliğine kafasını çevirip arkasında kalan derin ormana doğru bakıyor."Onları atlatmış oluruz."
"Aşağıda ne var bilmiyoruz!" Diyor Elijah temkinli bir ses tonuyla.
"Orada babamızın peşimize bizzat taktığı bir atlı sürüsünden daha tehlikeli ne barınıyor olabilir ki Elijah?!" Diye haykırıyorum.Sesim öfkeli."En fazla kayalıklara çarparız!"
"Eh,ilk sen atla o zaman!" Diyen Klaus'a öfkeli bir bakış fırlatıp uçurumun kenarına daha da yaklaşıyor ve ağabeylerime dönüyorum.Kenara ve dolayısıyla bana en yakında duran Finn,ondan beklemeyeceğim bir jestle dansa kaldırır gibi elimi tutuyor.Onun da yardımıyla dengemi sağladıktan sonra gözlerinin içine bakıyorum ve birkaç saniye bakışıyoruz.Elimi son kez güven verici bir şekilde sıktıktan sonra bırakıyor.
Gözlerimi kapatıp ciğerlerimi boşaltıyorum.Kollarımı iki yana açıyor ve gözlerimi açıp ağabeylerime son birer bakış attıktan sonra kendimi boşluğa bırakıyorum...GÜNÜMÜZ
_________________________________
Finn ağır hareketlerle oturduğu yataktan ayağa kalkıp elini dansa davet edercesine kızına uzattı.
"Sonsuza kadar o yatakta kalamazsın."
"Kalabilir miyim?" Derken parmaklarını adamın elinin içine yerleştirdi genç kadın.Öteki eliyle yataktan destek alarak ayağa kalktı.
"Kıyafet modası değişmiştir diye tahmin ediyorum." Dedi boştaki elini ipek uzun eteğinin pilesine sürerken.
"Evet,pek çok şey değişti aslında."
"Tahmin etmek zor değil."
"Sage sana bunları ayarlamış,şimdilik giy diye." Derken kadının ona verdiği poşeti uzattı.Angelica Nicola İngrid Von Dillers'ın poşetten çıkan hafif kabarık siyah mini elbiseyle botlardan oldukça etkilendiği belliydi.
"Sana kısaca ne diyelim?" Diye sordu Finn.
"İngrid." Dedi ve gülümsedi kadın.İlk defa kızının gülümsemesini gören adamın da dudaklarına bir gülüş yayıldı.
"Nerede yıkanabilirim?" Diye sordu İngrid dudaklarını diliyle ıslattıktan sonra.
"Hemen şurada." Dedi ve odaya bağlı banyoyu işaret etti Finn.İngrid'e kısaca duşu ve fön makinesini nasıl kullanacağını gösterip aşağı indi.
Genç kadın kapıyı kilitledi.Şükürler olsun ki kapı kilitleri değişmemişti.
Gelenekler yüzünden mezara gardrobundaki en güzel elbiseyle girmesi gerekiyordu.Saf altın suyuyla desenler çizilmiş gök mavisi ipekten elbisesi bu yüzden üzerindeydi.Omuzlarından sıyırdığı ve içinden çıktığı elbiseyi eline aldı ve son bir kez dokunup klozetin üstüne koydu.Bir daha ona ihtiyacı olacağını sanmıyordu.
Kırmızı renkli musluğu açıp suyun ısınmasını beklerken üzerinde "duş jeli" yazan şişedeki garip sıvıya baktı.Şişeyi bırakıp yanında duran sabunu eline aldı.Mavi musluğu da biraz açıp suyu ideal sıcaklığa getirdikten sonra ise sabunu life sürmeye başladı,sonuçta insanlar alışık oldukları şeyleri seçmeye meyillidir.
Vücudunu yıkamayı bitirdikten sonra üzerinde "saçlar için" yazan şişedeki sıvıyla saçlarını yıkadı."Şampuan" ismini de kim akıl etmişti acaba?!
Duşun yanındaki askılıkta asılı duran havluya sarındı ve duşakabinden dışarı adımını attı.
Birine aitmiş gibi durmayan tarakla saçlarındaki düğümleri çözdükten sonra fön makinesiyle kuruttu.Yeterince kuruduklarına karar verdikten sonra ise poşetteki iç çamaşırlarını ve elbiseyi giydi.Ayakkabıları da ayağına geçirdi.Saçlarına bir şekil vermeye gerek olmadığına kanaat getirdi.Aynadaki yansımaya baktı ve bir yabancı görmüşçesine şaşırdı,böylesine değişeceğini tahmin etmemişti.
Dışarı adımını attı ve elindeki elbiseyi yatağın üstüne bıraktı.Topuklu ayakkabıların parkede çıkardığı sesi dinleyerek koridora çıkıp merdivenleri indi.
Büyük salon olduğunu tahmin ettiği odaya girince odadaki bir kaç kişinin bakışların birden üzerinde toplanması pek de şaşırtıcı olmamıştı.Koltukta oturan sarışın kadına doğru el sallayınca cevap olarak kocaman bir gülümseme aldı.
"Merhaba,sen İngrid olmalısın!"
Arkasından gelen ve neşeli çıkan Britanya aksanını duymasıyla döndü ve soluk,sarışın tenli bir adamla karşılaştı.
"21.yüzyıla hoşgeldiniz leydim." Dedi ve zarif bir şekilde tuttuğu sağ elinin üstünü öptü."En azından bu jest değişmedi."
İngrid yavaşça güldü.
"Aç olmalısın."
"Eh,biraz."
"Hadi gel,yemek salonunda diğerleriyle tanışırsın."
Salonda oturan sarışın kadın ve iki adam da onlara katıldı.
"Benim adım Niklaus,ama büyük kardeşlerim ve babam dışında herkes bana Klaus der." Dedi sarışın adam,ve devam etti."Bu hanımefendi büyük halan Freya oluyor."
Ona gülümseyen sarışın kadın "Merhaba." Dedi.
"Bunlar da Kol ve Elijah."
Kol el sallamakla yetinirken Elijah da "Merhaba." Demişti.
_________________________________
Yemek salonuna adım atan İngrid,bakışların ona yönelmesi üzerine sağ eliyle sol dirseğini kavradı.
Utangaç tavırlarla masada oturan aile fertlerine gülümsemeden önce dudaklarını birbirine bastırdı ve "Merhaba." Dedi.
Merhaba diyenler,el salllayanlar ve gülümsemekle yetinenler eşit dağılmıştı.
Masada oturan genç kız omuzlarına uzanan sarı saçlarını hafifçe savurdu ve "kendimizi tanıtıyor olmamız gerekmiyor mu?" Diye sordu.Sonra yanında oturan kumral,genç görünümlü çocuğa dirseğiyle dokunup "Bana arka çık,Cam." Dedi.
"Sınıf ortamında değiliz Hope." Dedi Kol adında olan.
Sınıf ortamı?
"Ne fark eder?" Dedi genç kız.Sonra da İngrid'e döndü."Adım Destiny Hope Mikaelson." Dedi."Yanında oturan o sarışın adamın kızıyım."
Kızın Cam olarak hitap ettiği çocuk ise "Ben de William Cameron." Dedi."Mikaelson." Diye ekledi."Gerçi buna gerek yok,masada Sage dışında herkes resmi olarak bu soyadı taşıyor." Derken İngrid çocuğun bir saniyeliğine de olsa babasına kaçamak bir bakış attığına yemin edebilirdi.
"Siz ikiniz aynı yaşta görünüyorsunuz.İkiz misiniz?"
"Ah hayır!" Dedi Hope.Cameron güldü.
"Evet,bir ikizim var,fakat bu o değil sensin."
"Ama nasıl olabi.."
"16 yaşındayken vampire dönüştürülmüştüm,cadılar beni kaçırıp üzerimde deney yapınca tekrar cadı oldum."
Bu çok şeyi açıklıyordu.Ortama bir sessizlik çökerken Hope'un babasının (Adı neydi?Nicholas,Niklaus..Almancaydı,evet..)
Yaşlı versiyonu olan adam "Ben de Mikael." Dedi."Büyükbabanım,tahmin ediliyordur herhalde."
İngrid olumlu anlamda kafasını salladı."Sonunda göz rengimin nereden geldiğini öğrenmek sevindirici."
Jilet gibi takım elbisesiyle diğerlerinden ilk bakışta ayrılan Elijah,Rebekah'a göz ucuyla bakınca genç kadın sıranın ona geldiğini anladı ve boğazını temizleyip konuşmaya başladı;
"Benim adım Rebekah,ama sen istersen bana Becky ya da Bex diye de hitap edebilirsin,kulağına hangisi daha güzel geliyorsa."
"Becky'yi kullanan en küçük kardeşimiz Henrik bunu bırakalı yıllar oldu,Bex'i ise sadece Kol kullanıyor." Dedi Klaus yavaşça kadına doğru yaklaşarak.
"Rebekah kulağa daha güzel geliyor da ondan."
"Henrik nerede bu arada?" Diye bir soru sordu Finn.Hope gitti anlamında bir işaret yaptı.
"Meclisle ilgili işi çıktı."
"Henrik amcamız şehrin civarındaki iki büyük Cadılar Meclisi'nden birinin naibidir." Diye açıklama yaptı Cameron."Öteki ise Kol'un sevgilisi Davina Claire tarafından yönetiliyor."
"Hmm." Diye bir ses çıkardı İngrid.Sonra da aklına takılan başka bir şeyi sordu;
"Peki ya büyükannem?Ona ne oldu?"
Genç kadın gergin bir sessizlik çöken masaya bakıp "yanlış bir soru muydu?" Diye sordu mahçup bir tavırla.
"Hayır." Dedi Hope dümdüz bir sesle."O bizim düşmanımız."
"Nasıl yani?"
"Böyle olmaz." Dedi Klaus."Hikayeyi baştan dinlemelisin."
_________________________________
"..Ve ben de o anki şaşkınlıkla şampanyamı püskürttüm!"
Masa kahkahaya boğulmuştu.Yemek ve tatlı faslının bitmesinden saatler geçmiş olmasına rağmen ailenin yeni üyesinin sohbetinin tatlı olduğu belliydi.
"Hey." Dedi Rebekah."Yarın alışverişe gidiyoruz,değil mi kızlar?Gardobumu yenilemeyeli aylar oluyor!"
"Alışveriş mi?Kıyafetleri dışarıdan mı alıyorsunuz artık?"
"Aslına bakarsan hemen herşeyi dışarıdan alıyoruz.İstersen diktirebilirsin tabii,yine de o yöntem artık fazla kullanılmıyor."
"Peki biz zavallı erkekler ne yapacağız?" Diye sordu Kol yalandan ağlamaklı bir sesle.
"Umrumuzda mı acaba?" Diye sordu Freya sırıtarak.
Elijah ağzını açıp kapattı."Resmen insan ayrımcılığı."
Cameron yumruğunu havaya savurdu.
"Erkeğiz,güçlüyüz,kazanacağız!"
Bu hareket Hope'dan bir dirsek (sert bir dirsek) yemesine sebep olunca İngrid güldü.
Kim bilir,belki de her şey güzel olurdu..
_________________________________
"Gösterecek misin?"
Rebekah deneme kabinine doğru seslenirken Freya şık koltuklardan birine oturmuş ikram edilen şampanyayı yudumluyor,Hope ve Sage ise giysi mağazasından çok şık bir bekleme salonuna benzeyen dükkanı dolaşıp kıyafetlere göz gezdiriyorlardı.
"Bence bu olmadı." Diye bir ses geldi kabinin içinden.
"Bir çık bakalım."
Kabinin kapısı açıldı ve kırmızı,vücudunu saran mini bir elbise içinde İngrid gün yüzüne çıktı.
"Dediğim gibi,bence olmadı."
"E ama çok güzel görünüyor?" Dedi Rebekah.
"Bence de sana tam oturdu." Diye ona arka çıktı Freya.
"Ama sonuçta giyecek olan o." Dedi Hope kıyafetlerin arasından.
"Ben de beğendim." Dedi Sage.
Rebekah "O zaman diğerlerine soralım." Dedi ve telefonunu çıkarıp kardeşleriyle kurduğu WhatsApp grubuna girdi.Mikaelson Siblings
Dün
Freya:İyi geceler :)
Elijah:Herkese iyi geceler.
Kol:İyi geceler güzel insancıklar ;)Bugün
08.00
Kol:Bir noelde Noel Baba'dan muhteşemlik istedim ve ertesi gün bir hediye kutusunun içinde uyandım ;)))) Kol:Neyse günaydın.
Finn:Tabutun olmasın o? ;)Elijah Kol kişisini gruptan çıkarttı.
Klaus Kol kişisini gruba ekledi.Rebekah:(Fotoğraf)
Rebekah:Nasıl???
Klaus: -_-
Elijah:..
Freya:Güzel güzel :)
Kol:Hayır ağlamıyorum gözüme Rebekah'ın kıyafet zevki kaçtı :(((
Klaus:Yalnız .dd Finn görünce .d olacaklari .ddddd düşüneniyorum .dd
Rebekah:Niye ne varmış?
Kol:21.yüzyılda kadınlar fahişe gibi giyiniyor dedik de bu kadar da değil yani.
Elijah:KOL!
Elijah:Ayrıca o .d ler de ne Niklaus,tanrı aşkına!
Klaus:Çünkü .dd bir yandan .dddd piç gibi .d gülüyorum .ddd
Henrik:B U N E D İ R
Henrik:Cidden gittiğiniz mağaza güzel bir yer diye duymuştum ben.
Henrik:Daha iç açıcı bir şeyler yok mu??Vişne çürüğü o resmen.
Klaus:Yani kırmızı demek istedin herhalde??
Kol:İşte tam da bu yüzden asla evlenmeyin💍🚫
Finn:Bu ne!?
Finn:😡😡😡😡😡😡
Klaus:Dememiş miydim? ;)
Kol:Şunun ; ve ) sembollerini klavyeden söksek ya?
Henrik:Kardeşleri sinir olmasın diye dokunmatik telefonun tuşlarını söken koca yürekli Kol.
Rebekah:(Fotoğraf)
Rebekah:Bu nasıl?
Kol:Abiye mi??
Rebekah:Evet..
Freya:Neden,olmaması mı gerekiyor?
Rebekah:Lazım oluyorlar yani.
Klaus:Güzel ;)
Kol:😡
Finn:Ne zaman lazım olacağının belli olmadığı doğru ;)
Finn:Güzelmiş bu arada 👍🏼
Elijah:Assolist olacaksa güzel tabii.
Kol:İlk defa Elijah'la aynı fikirdeyim.
Klaus:Sonumuz yaklaşıyor!
Henrik:Takım elbise haklı galiba.
Rebekah:Sizden stil tavsiyesi alanda suç zaten.
Freya:Hadi gidelim Rebekah!Kol,Rebekah kişisini gruptan çıkardı.
Kol,Freya kişisini gruptan çıkardı.Finn:Kol?
Kol:Beyleeeerrrrr ;))))
Henrik:Baş başa kaldık korkuyorum :(
Klaus:Ay öldüresi var bizi :(Elijah,Klaus kişisini gruptan çıkarttı.
_________________________________
Rebekah,kardeşleriyle yaptığı estetik konulu küçük sohbeti bitirdiğinde İngrid elindeki kıyafet yığınını gösterdi.
"O sonuncuyu bıraktım."
"Pekala.Bunları mı alacaksın?"
"Evet,yeterli bence."
"Öyle olsun bakalım."
"Siz bakınacak mısınız?"
"Hı hı.İstersen torbaları eve bırakabilirsin.Oradan da gelir ya da canın ne isterse onu yaparsın."
"Sanırım bir kadeh içecek havamdayım."
"Peki.Hangisini giyeceksin?"
"Şunu.Ayakkabıları da sen seçer misin?"
Rebekah,genç kadının seçtiği mavi elbiseye uygun topuklu ayakkabıları eline aldı.
"Bunlar güzel dururlar."_________________________________
"Bir kadeh viski alabilir miyim?Sek."
Barmenin viskisini doldurmasını izlerken yanına oturan siyah saçlı yakışıklı adamı fark etmemişti.Ta ki adam konuşmaya başlayıncaya kadar.
"New Orleans gibi bir kentte sizin kadar güzel bir bayan yalnız oturuyor.Bu inanılmaz."
İngrid mavi gözlerini kaldırdı ve adamın ona Cameron'unkileri hatırlatan buz mavisi gözlerine baktı.
"Evet,sanırım öyle."
Adam gülümsedi.
"Seni New Orleans'e getiren ne?"
"Birtakım aile işleri diyelim." Kırmızı dudaklarını hafifçe büzdü ve sordu "Seni?"
"Eski bir arkadaşımı ziyarete geldim."
Kadına yaklaştı ve devam etti.
"Erkek kardeşimle birlikte yaşadığımız kasabadan sıkıldım aslında.O şu an aşığı ile birlikte,benim ise aşkı bulma ümitlerim tükenmiş durumda,en azından o kasabada."
"Hmm." Dedi İngrid.Sonra birden güldü."Hala isimlerimizi söylemediğimizin farkında mısın?"
Adam güldü."Bayanlar önden."
"Pekala,adım Angelica Nicola İngrid Von Dillers Mikaelson,pek mütevazi bir isim olduğu söylenemez,siz bana kısaca İngrid deyin."
Adam bir an şaşkınlıkla kadına baktı,fakat sonra dudağının kenarında yamuk bir gülüş belirdi.
"Mikaelson mu?"
"Evet,sanırsam bu şehirde epey ünlüler."
Kadın tokalaşmak için elini uzattı."Peki ya siz?"
Adam kadının tokalaşma talebini yok saydı ve yavaşça eğilerek zarifçe elinin üstünü öptü.
"Damon.Damon Salvatore."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mikaelson'un Oğlu
FanfictionWilliam Cameron için "Mikaelson",bir soyad değildi.Sevgi adına bildiği her şeyi tek bir gecede yok eden adamın bozuk kanının damarlarında aktığını hatırlatan ve bir lanetmişcesine isminin hemen peşinden gelen korkunç bir etiketti. O,damarlarında do...