Bölüm 2/34 - Hüzünlü Mutluluk

14.4K 580 36
                                    

Ağlaya ağlaya 100. bölümü yazdım. Gözlerim kendiliğinden kapansa da içimi ferahlatmak adına 05:06 da size bu bölümü paylaşıyorum. Resmen içim yandı son bölümde. Bu hikayeye o kadar bağlanmışım ki kendi kendime tribe girdim. Neyse uzatmayım, zaten psikolojimi alt üst ettim kendi kendime bari sizi rahat bırakayım. Hatam varsa affola... Son iki bölüm... Hepinizi çok seviyorum... :)


 'Kardeşimin ardından hala yas tuttuğu kız Yeliz.'  

'Anlattığı, unuta-'

'Unutamadığı, eğer imkanı olsa onun yerine toprağa gireceği kız Yeliz. Neredeyse her gece mezarının başından kaldırdığım, defalarca kafasına onun için silah dayadığı kız.' Devrim'in yumruğunu dişleri arasına yerleştirerek ıssırmasının sonunda Buğlem kaşlarını çatmıştı. Demir'in aşık olduğu kadın bu ailenin göz bebeği, değer verdiği ve ölümü ile yıkıntıların aralarında kalmalarını sağlayan kişiydi.

'Demir, Yeliz'i mi seviyordu?' Derya'nın şaşkınlığı ile sorduğu soru üzerine Devrim fotoğrafa bir kez daha bakmıştı.

'Ah be kardeşim, hiç anlam verememiştik, ne ben ne Demir. Hayat dolu biriydi. Ölümünün bunlarla alakası olduğunu bilmiyorduk. Biz sadece onun birine aşık olup sonra da terk edildiğini duymuştuk. Oysa, oysa bambaşkaymış aslı. Demir o kadar çok acı çekti ki, her seferinde abi sevseydi dedi, başkasını sevseydi, başkası ile olsaydı ben katlanırdım ama yaşasaydı dedi. Eğer bütün bunları bilmiş olsa, yani bir şerefsiz yüzünden acı çekişinin boyutunu bilse, Allah kahretsin!' adamın sehbaya yumruğunu çarpması ile sessizliğin kol gezdiği salonda daha boğucu bir sessizlik oluşmuştu.

Bazı insanlar bilmedikleri şey üzerine daha da rahat yaşarlardı. Bazıları ise sonradan öğrendikleri ile yıkılır sırf yıkılmakla kalmaz kendi kafasındaki seslerle beraber içten içe erirdi. Devrim artık kardeşinin yüzüne her baktığında Yeliz'in acı çekişlerini bilerek yaşayacak bir adamdı. Kardeşinin başkasını sevseydi de yaşasaydı diye her haykırışında o ölmedi o ölüme yitildi cümlesi gırtlağına kadar gelecek ama orada koca bir cumhuriyet kuracaktı. Ve biliyordu ki adama bunları söylese Demir'in durumu şuan olduğundan daha da ağırlaşacaktı.

Sevmek hep iki gönül arasında olmazdı işte. Bazen bir toprak parçasına gönül bağlardı insan, bazen uzaktan izlediği bedene, en iyi ihtimal ile eskiden anıları olan bir kadında takılı kalabilirdi bir erkeğin yüreği. Kanardı, yanardı, yıkılırdı ama ne olursa olsun kendi ruhunu ağır sancılar içine kapatırdı. Sevmek bu yüzden haddini bilmez bir duyguydu. Egosu ismi kadar kısa değildi. Olmadık bir anda, beklenmedik bir yerden çıkıp gelir insanı ya darma duman ederdi ya da güç verirdi. Tabi ki o sevmenin mutlaka acı bir ayrıntısı olurdu. Kalp yaralayan bir kaç saniyesi hissedilir şekilde depremler yaratırdı yürekte.

Bir haftayı daha geçirdiklerinde Vuslat etraftaki kargaşa ile karşı karşıya kaldı. Buğlem'in ısrarcılığı ve Deniz'in isteği ile kınanın bu evde olmasına karar verilmişti ama Vuslat'ın istediği bu iki günün hızlı ve acısız bir şekilde son bulmasıydı. İyice dengesi bozulmuştu adamın. Artık kızını kıskanmıyordu ama Deniz'in yüzüne her baktığında içinden bir parça kopup gözlerine vuruyordu, Yavuz'la her karşılaştığında artık oğlu olan adamın ilk zamanları geliyordu gözünün önüne. Deli dolu, kendinden emin ve yaşının verdiği kanın hızlılığı ile duruşunu hatırlıyordu Vuslat. Normalde hep ilk kez karşısına gelen gençler başları önlerinde elleri göğüslerinde bağlı olurlardı ama Yavuz öyle değildi. Gözlerinde başarabilirim dercesine bakış ve üzerinde bir dik başlılık vardı. Vuslat'ı dinlerken hiç bir zaman gözlerini kaçırmamış, fikri olduğunda da direk eveleyip gevelemeden dile getirmişti. Vuslat'ın azarı bile olsa Yavuz onu ben buyum diyerek dinlemiş asla kendi benliğinden ödün vermemişti.

Şafak Sökerken |Şafak Serisi 1 - 2|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin