Medya: Enrico Macias - Adieu Mon Pays
***
Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte ağlamaktan şişmiş gözlerimi açtım. Etrafa bakarak gözlerimi alıştırmaya çalışırken, bir yandan da gözlerimi ovuşturuyordum.
Yatakta hafif doğrulduktan sonra komodindeki telefona uzandım. Telefondan Ozan'a kısa bir mesaj attım ve penceremden giren kör edici güneş ışıklarına aldırmayıp, İzmir'in heybetli saat kulesine ve deniz manzarasına baktım.
Her şey güzel olacak, kim ne derse desin.
Kahvaltımı bitirdikten sonra anneme kalkmak istediğimi söyledim ama annem, kaş göz işareti yaparak beni susturdu. Babama dönerek; "Daha ne kadar sürecek bu kızınla aranızdaki küslük İlker?" diye sordu kinayeli kinayeli. Babam, bana kısa bir bakış attıktan sonra; "İyi bir gelecek için çalışmaya başladığı zaman..." diye mırıldandı.
"İyi bir gelecek için Ozan'dan ayrılmam mı gerekiyor baba?"
Omuz silkti.
"Belki... Seni ve derslerini etkiliyorsa, ayrılmalısın tabi..."
Güldüm.
"Ondan ayrılmaya çalıştım zaten..."
Meraklı bakışlarını yakalayınca; "Ama o izin vermedi. Çünkü umudu var; o umutlu oldukça ben de umutlanıyorum. Bana ne dedi biliyor musun baba? Beni bedenim için değil, kalbim için seviyormuş. Beni, ben olduğum için seviyormuş baba. Söylesene bana: ondan ayrıldıktan sonra, başka kim bana bunu söyleyecek?"
Yutkundum. Babama karşı bu kadar sert konuşmaya alışkın değildim ve bu, maalesef beni üzüyordu.
"Siz, yıllarca doktor veya avukat olmam için beni zorladınız. Daha bana ne istediğimi sormadan, beni yarış atı gibi o sınavdan o sınava koşturdunuz. Ama artık ne ben istediğim bir şey olabilirim, ne de sizin istediğiniz bir şey... Unutun artık! Benim bu hâlde yapabileceğim hiçbir şey yok-tu. Ama Ozan, bana bir ışık tuttu.
Karanlık dünyama tuttuğu ışıkla o kabusların, aslında bir cennete, umuda dönüştüğünü fark ettim. O benim yaralarıma bir merhem değil, kabuk oldu.
Biz birbirimize yemin ettik baba; birlikte yapamayacağımızı bile bile ayrılamayacağımızı biliyoruz ve ayrılmayacağımıza dair yemin ettik. Siz anlamazsınız, basit gelebilir kulağa ama emin ol, ben böyle mutluyum. Gittiğim fizik tedavilerin hiçbir anlamı yokmuş, bana Ozan lazımmış. Siz, iyileşeceğim yere beni ölüme sürüklüyorsunuz."
Elimin tersiyle gözlerimden akan yaşları sildim.
"Ben sana o hastane odasında söylemiştim baba, öldürün beni kurtulun, demiştim. Ama sen vazgeçmedin. Bana güvendiğini, inandığını söyledin. Başaramadım ama görüyorsun, yılmadım da! Sen nasıl ki benden vazgeçmediysen, ben de Ozan'dan vazgeçmiyorum baba. Sizden de tabi... Ama ben umudumdan asla vazgeçmeyeceğim, bunu böyle bilesin!"
Sildikçe yenileri eklenen gözyaşlarım arasından gülümsedim.
"Bu gözyaşlarımın sebebi o değil, akıttığım zehrimin son demleri... Yeniden, küllerimden doğdum; kendime yeni bir ben kattım. Artık benim iyiliğim için konuşmaya kalkışmayın; çünkü ben artık yaşıyorum, yaşamayı onunla öğrendim. Ölümün bir kurtuluş olduğunu düşünürken, daha da kötü olduğunu öğrendim. Bunu bana siz değil, Ozan öğretti. Canımdan çok sevdiğim adam, bana yaşamam için umut vaat eden adam..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜZGÂRIN KIZI
Teen Fiction"Biz seninle rüzgârla deniz gibiyiz o hâlde." "Deniz rüzgâra âşık. Rüzgâr da denize... Deniz olmasa rüzgâr esmez, rüzgâr olmasa deniz köpürmez. Bir bütünü oluşturur ikisi. Farkında olmadan, birbirlerine, aşklarını bu yolla anlatırlar hâlbuki." "Ben...