36. BÖLÜM

955 76 3
                                    

Medya: Manga - Dünyanın Sonuna Doğmuşum

***

Yüreğimin götürdüğü yere değil, ruhumun arınmak istediği yere gidiyordum şimdi. Yüreğimin gideceği yol belliydi ama benim asla mutlu olamayacağım bir yoldu o. Bir kere sapmıştım o yola, labirent gibi olmasına rağmen çıkmıştım. Bir daha girmem aptallık olurdu.

Çocukça aldığım bir karar ile âşık olup da şimdi, güvenimi kazanamayan bir adamla tatile çıkmak benim neyime? Kendimce bir atraksiyon yaratmak istiyordum hayatımda galiba. Bilmiyordum. Bilmek de, düşünmek de istemiyordum.

Ayaklarımı yere sürterek ve çakıl taşlarını tekmeleyerek yürümeye devam ettim. Valizimin teker sesi ve birkaç köpeğin uluması dışında bir ses yankılanmıyordu boş sokakta. Kaldırım kenarına oturup az önce marketten aldığım suyumdan içtim. Şimdi ne yapacaktım, nereye gidecektim?

Oflayarak başımı göğe diktim. Sabah Ozan, kapımı çalacak ve benden ses gelmeyince deliye dönecekti. Bir şekilde kapıyı açıp hüsrana uğrayacaktı. Evet, kesinlikle böyle olacak.

Ona güvenemiyorum çünkü beni bir kez daha terk edebileceği ihtimali kafamın etini kemiriyor ama onunla kalmak istiyorum. Aşk, zehir oldu benim için onun yüzünden. Peki ya bunun panzehri yok mu?

Şu an içimden geçenlerden anlayabildiğim tek şey; Derin abinin yanına dönmek ve ona sığınmak istediğimdi. Ama bana kızacak ve Ozan'la görüştüğüm için benden nefret edecek. Bir kişinin daha nefretine dayanamam. Yürek bu, taş değil ki. Camdan daha hassas bir et parçası...

Derin abiye de hak veriyorum. Çok üzüldüm Ozan'dan sonra, çok acı çektim. Kendimi bazı şeylerle avutmaya çalıştım ama defalarca buruşturduğunuz bir kâğıt parçası nasıl eskisi gibi mükemmel bir hâle gelmiyorsa benim için de aynı şey geçerliydi o zamanlar. Küllerimden doğmuştum, yürümeye başladığım anda güçlü hissetmiştim kendimi.

Derin abi bana yürümem gerektiğini sürekli; "Sen o evden kapıyı çarparak çıkamadın. Ozan'dan yardım isteyerek, acıyan ve hor gözler altında çıktın. Şimdi bunları bir kez daha yaşamak ister misin?" diyerek zihnime monte etmişti. Ben, bu yüzden yürümüştüm. Haklıydı, kolay kolay affetmemeliydim onu. En azından o tedavi için geçen süreç, bana azap rüzgârı gibi estiğinden beri bu kadar kolay olmamalıydı bazı şeyler.

Bacaklarımı uzatıp karşımda öylece, huzurla yumduğu gözleriyle uyuyan köpeğe gülümsedim. Onun gibi dertsiz ve huzur dolu uyumak vardı şimdi. Ama anca sokakta bir o yana bir bu yana gidiyor ve ne yapacağımı düşünmekten alıkoyamıyordum kendimi. Yanımda az da olsa param vardı ama nereye kadar?

Oflayarak ayağa kalktım ve yürümeye devam ettim. İzmir'e dönmeli ve ailemle konuşmalıydım. Hem de hemen...

Sağa sola, sora sora, otogarı buldum ve İzmir için kalkacak ilk otobüse bilet aldım. Acaba dönünce bir kurşun mu döktürsem kendime? Bu kadar dert, bu bünyeye fazla valla...

Gelen otobüsün ön camına gözlerimi kısarak baktım. İçimden, İzmir olsun, lütfen, diye dua ederken kocaman "İzmir" yazısını gördüm ve sırıttım. Otobüsten inen muavine valizimi uzatıp biletimi gösterdikten sonra yerime oturdum.  Birkaç kontrol ve beklemeden sonra otobüs, harekete geçti. İzmir kaç saat sürerdi ki?

Kek ve meşrubat servisinden sonra yanımda oturan kadına göz ucuyla baktım. Uyuyordu ve acayip horluyordu. Onu öldürmem için yeterli ve bayağı geçerli sebeplerim vardı. Sebepsizce otobüste yanımda oturan herkesten nefret ediyordum, huyum kurusun. Ama ne yaparsın, gıcıklık işte!

RÜZGÂRIN KIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin