Medya: Okean Elzy - Obiymy
***
O gün söylemiştim Ozan'a; "Benim okunmaya veya kitap olmaya lâyık bir hayatım yok," diye... Ama şimdi, gerçekten de klişeliğin dibine vurmuş bir hayatım var: Dıştan bakan bir insan için onursuz ve basit bir kadınım aslında ama yaşadıklarımı anlayınca, sanki hak veriliyorum.
Geçmiş... Gerçekten de, mazi, kalbimde yaradır, sözüne katılıyorum. Geleceğim... Boş ve karanlık bir girdap gibi: Sonu ve başı belli değil ama bilinmezliğe sürüklenmeye izin veriyorum.
Sonum ne olacak, mutlu mu öleceğim yoksa acılarım peşimi bırakmayacak mı, hiç bilmiyorum. Ama Ozan'ın da dediği gibi: Bizim zamanımız şimdi...
Şimdiyi yaşayarak ve hiçbir şeyi umursamayarak mutlu olmaya çalışacağım. Belki üzülecek hatta acı çekeceğim, bilmiyorum ama artık umursamayacağım.
On sekiz yaşında Amerika'ya gidecek kadar cesur olduysam ve sadece bir yıl sonra iyileşecek kadar inançlı olduysam hayata karşı, artık umurumda değil hiçbir şey.
Çünkü ben, bir kez öldüm; bir daha ölmem, öldüremezler...
***
Terli bir biçimde uyandığımda hafifçe doğruldum ve gözlerimi ovuşturdum. Arabada benden başka kimse yoktu. Camdan dışarı baktığımda bir tesise geldiğimizi fark ettim. Kapıyı açıp çıktım ve üzerimi düzeltip saçımı basitçe topuz yaptım. Hemen kapının girişindeki masada oturan kurtarıcılarıma gülümsedim.
"Ooo... Günaydın yenge! Nasılsın? Hadi gel, bir şeyler ye."
Eyüp'e ölümcül bir bakış atarak omzuna vurdum.
"Benim adım, yenge, değil, Alara, Eyüp. Bana yenge deme, cidden..."
Bıyık altında gülerek; "Tamam Alara yenge, sen nasıl istersen," dedi. Yumruk yaptığım elimi ona doğrulttuğumda geriledi ve ellerini kaldırarak masum bir bakış attı.
İşaret parmağımı gözüne sokarcasına; "Seni o denizde boğmazsam bana da Alara demesinler! Sürüm sürüm süründüreceğim seni!" deyip tehdit etmiş oldum.
Ağzını fermuar varmış gibi çekip yemeğine döndü. Ozan'ın yanına gülerek oturduğumda Remzi'ye baktım. Fazla yorgun görünüyordu.
"Remzi, iyi misin? Uykun varsa geç arabaya dinlen biraz istersen."
Esnerken nazikçe ağzını kapattı ve "Eyüp'ü Didim'e kadar uyutmamak için elimden geleni yaptım Alara ama zaten uyumadı. Beni de uykusuz bıraktı," diye mırıldandı.
Ozan'a anında baktım.
"Didim, İzmir'den epey uzakta değil mi? Neden Urla'ya gitmedik önce?"
Limonatasından içmeden önce; "Henüz İzmir'e dönmeye hazır olmadığın için ve bir daha git gel yapmamak için..." dedi.
Anlayışla başımı sallayıp ben de bir kahvaltı tabağı sipariş ettim. Kitap hakkında, İzmir hakkında ve gideceğimiz yerler hakkında sohbet ettikten sonra tesisten ayrıldık ve tekrar yola koyulduk.
Ozan'la öne oturduğumuzda Eyüp radyoyu açtı ve sevdiği şarkı çıkınca kıvırtmaya başladı. Remzi ise umursamayarak uyku bandını taktı ve uyumaya devam etti. Ama Eyüp, bununla yetinmeyip arabanın üst camını açtı ve bedeninin üst kısmını çıkararak bağırmaya başladı.
"Acaba bir nehir kenarına atsak mı? Sakinleşmeyecek çünkü..."
Gülümsedim ve Eyüp'e baktım. Gerçekten bu enerjiyi nereden buluyordu bu çocuk?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜZGÂRIN KIZI
Teen Fiction"Biz seninle rüzgârla deniz gibiyiz o hâlde." "Deniz rüzgâra âşık. Rüzgâr da denize... Deniz olmasa rüzgâr esmez, rüzgâr olmasa deniz köpürmez. Bir bütünü oluşturur ikisi. Farkında olmadan, birbirlerine, aşklarını bu yolla anlatırlar hâlbuki." "Ben...