Medya: Imagine Dragons - Believer
***
"Biraz daha çaba sarf etmen gerekiyor Alara."
Doktorun uyarıcı sesi beni, biraz biraz kendime getirmişti. Koşu bandında zar zor atabildiğim adımlar, ki bunlar da doktorun ve hemşirenin yardımıyla, yetmiyordu. Ancak çok sıkılmıştım ve yorulmuştum. Bacağımı adım atabilmek için kaldırmak bile bana dakikalara mâl oluyordu.
"Pes etmek yok. Bu egzersizler sayesinde çok daha iyi olacaksın. Tabi sürekli tekrarladığın takdirde..."
"Anlıyorum," dedim ve gülümsedim. İlk günkü ukala tavırlarımdan eser yoktu şimdi. Doktor ne diyorsa onu yapıyordum. Çünkü yapmak zorundaymış gibi hissediyordum. Hepsi bizim için... Geleceğimiz için...
"Evet. Şimdi yardım olmadan adım atmaya çalış," dediğinde dehşetle doktora baktım. Henüz tedaviye başlayalı iki gün olmuştu ve benden her şeyi hemen yapmamı isteyen bir doktor vardı karşımda. Deli mi ne?
"Nasıl yapmamı bekliyorsunuz acaba? Daha bacağımı bile doğru dürüst kaldıramıyorum, nasıl adım atayım?" diye dert yandığımda gülümseyerek -bundan asla vazgeçmiyordu-; "İstersen, yapabilirsin. Sadece inan ve iste," diyerek karşılık verdi. İtiraz kabul etmeyen ve dediklerinden asla taviz vermeyen doktoruma karşı gelemezdim.
Derin bir nefes alıp benim için yıllardır et yığını gibi gözüken bacaklarıma baktım. Adım atmak için bacağımı güç bela kaldırdım ve kendimi anında yerde buldum. Sert bir düşüş değildi; dizlerimin üstüne yığılmıştım ama istemezdim düşmeyi tabi. Yerde debelenirken hemşire, belimden tutarak ayağa kalkmamı sağladı.
"Gerçek şok tedavisi mi uygulasak doktor bey?" diye soran beyazlar içerisindeki hemşireye dehşetle baktım. Doktora bakıp gülümsüyordu. Doktor da beni kısaca bir süzdü. Trafoyu bacağıma bağlayacak hâlleri yoktu herhâlde. Yoksa bağlarlar mı? Ciddi olamazlardı!
"Gerçek şok tedavisi için henüz erken hemşire hanım. Egzersiz ve masajla bir başlayalım; olmadı onu da deneriz. Tıpta çareden bol ne var ki?"
"Gerçek şok tedavisi çok mu etkili peki?"
Sorduğum soruyla dört göz, anında bana döndü. Umutla doktora bakıyordum.
Omuz silken doktor; "Kişiden kişiye metabolizmaya bağlı olarak değişim gösterebilir. Vücut fonksiyonlarının ne denli sağlam olduğu da bir o kadar önemli tabi... Sonuçta sinirlere elektrik veriliyor bu tedavi metodunda. Kesin bir şey söylemem pek mümkün değil," dedi.
"Ben... Ben denemek istiyorum galiba. Yani net bir sonuç olmasa da deneyebilirim değil mi?"
Doktorsa kollarını bağlayıp dirseğini koşu bandının kenarlığına dayadı ve gülümsedi.
"Cesaretine hayranım, Alara fakat bunun için henüz çok erken... Hem bu egzersizler sayesinde sinir uçlarına sinyal göndermiş olacağız zaten. Ama bu biraz zaman alabilir. Senin ne denli istekli olmana bağlı da değişiklik gösterebilir bu süreç."
"Ama ben hemen yürümek istiyorum. Kaybedecek vaktim yok Derin Bey, bunu siz söylediniz. Neden doğal yollarla uğraşmaktansa tıbbi yollara başvurmayı denemiyoruz?"
Doktor bana hafifçe yaklaşıp; "Eğer sinir uçlarında herhangi bir tepkime gerçekleşmezse, gerçek şok tedavisine geçeriz. Ama bu senin boş vereceğin anlamına gelmiyor Alara. Elimizden geleni yapacağız. Kendi azminle ayağa kalkmak emin ol, masaya yatmaktan daha iyi hissettirecek."
"Ama ben hemen ayağa kalkmak istiyorum Derin Bey! Niye anlamak istemiyorsunuz?"
Kısa bir duraksamadan sonra; "Bu senin elinde olan bir şey Alara. Ben sadece sana yol gösterebilirim," diye yanıt verdi doktor.
Sonrasında ise bugünlük seansı bitirdiğini söyledi. Hemşire ise yanımda getirdiğim yedek kıyafetlerimi giymem konusunda yardımcı olduktan sonra ertesi gün için doktorla oturup randevu saati konuştuk. Beslenmeme dikkat etmemden bahsetti ve hastanenin diyetisyen hekiminden aldığım diyet listesine de birebir uymam konusunda da sıkı sıkı tembih etti. Değişik bir doktordu açıkçası. Doktordan ziyade bir abi hatta bir anne gibiydi. Daha fazla söyleyecek şey bırakmıyordu insanda. İlginç...
***
"İstersen başka bir doktora götüreyim seni. Bu kadar dert edip canını sıkmandansa..."
Kıyıya sertçe çarpan dalgalara bakarak; "Bilmiyorum, emin değilim Ozan. Doktor gibi değil de, çocuğunu azarlayan bir anne gibi... Onu yap, bunu yap! Ama iyi oluyor böyle de. Of... Hiç emin değilim," dedim ve elimde döndürüp durduğum taşı denize fırlattım.
Omzuma sıcak elini koyduğunda sıkarak güven verdi.
"Kendini nasıl hissediyorsun?"
Kısa bir düşünmenin ardından; "Bugün yere kapaklanmama rağmen, adım atabildiğim için kendimle gurur duyuyorum. Kendi başıma olmasa da... buruk bir sevinç var yüreğimde. Yere düştüğüme üzülürken, adım attığıma da sevindim. Tuhaf..."
"O zaman devam et. Yeni yeni başladığın bir iş için erkenden karar verme. Ön yargılı da olma doktor için. Değişik bir doktor ama tuhaf bir sempatikliği de var. Hem alanında da oldukça uzman! Dur bakalım; sana iyi gelecek mi, bekleyip göreceğiz."
Çayımın dibinde kalan çay tortularına dikkat ederek yudumladım ve Ozan'a, hadi, dercesine baktım. Erkenden eve gitmem gerekiyordu çünkü abim, onunla az vakit geçirdiğim için sürekli sitem ediyordu. Neymiş efendim; ona çocuk muamelesi yapıyormuşum da, onu umursamıyormuşum da, iki arkadaşım oldu diye pabucunu dama atmışım da, bilmem ne... Koca adam oldu, hâlâ daha kardeşine küsüyor. Bir de kızlar gibi trip atıyor!
Arnavut kaldırımlı boş sokakta, sessiz sedasız yürürken, birkaç köpeğin havlayışları ile Ozan'ın adımları ve tekerlekli sandalyemin tekerleklerinin sesi yankılanıyordu. Sokak lambası, arızalı olmalı ki, bir yanıp bir sönüyor ve cızırtılı sesler çıkarıyordu. Gün batımına doğru sokakların bu kalabalıktan sıyrılmış yalnızlık uhuneti üzerimize derin bir sessizlik yaratırcasına çökmüştü. Bu uzun vadeli sessizliği ise Ozan bozmuştu.
"Kitap için geri kalanları Eyüp ve Remzi ile birlikte hallederiz. Sen sınavına çalış. Malum, az kaldı. Konsantrasyonunu ve çalışma temponu bozmaman lazım."
"Tabi canım, bir yıl çok az (!) ya," dedim alayla.
"Öyle deme. Daha konuları bitirmedin ve benimle gezip duruyorsun. Dürüst olmak gerekirse ben hâlimden gayet de memnunum. Seninle birlikte vakit geçirmek beni mutlu ediyor ama baban bir gün beni ıslak odunla, kızımı yoldan çıkartıyorsun, diye kovalayacak. Korkmuyorum değil şimdi."
"Merak etme, babam bana ders çalıştıracak zaten. Şu konuları bitireyim de rahatlayayım. Hem, sen de bana çalıştıracaktın sözüm ona. Ne oldu şimdi?"
"Çalıştırmaz mıyım ben bir tanecik sevgilimi? Şu işleri bir halledeyim seninle çılgınlar gibi sayısal kasacağız. Gör bak!"
"Şimdiden kulağa oldukça çılgın (!) geliyor!" dedim dalgaya vurarak.
Üniversite sınavı hakkında konuşarak yolu bitirmiş ve evin önüne gelmiştik. Artık öyle zorlanmıyorduk vedalaşma konusunda ama yine de merak ediyorduk birbirimizi.
Ozan'a sarıldım, yanağından öptüm, o da beni anneme teslim ettikten sonra gitti. Annem de mutfağa geçmeden önce üzerimi değiştirip rahat bir şeyler giymeme yardım etti. Beni salonun girişinde bırakırken abimin boş boş oturduğunu söyledi ve yemeğin altını kapatmak için mutfağa geçti.
Abimin yanına sandalyemin tekerlerini çevire çevire gittiğimde, suratıma anlık olarak baktı ve sonra önüne döndü. Birkaç saniye geçti ya da geçmedi, hemen dönüp sarıldı bana. Şu an ihtiyacım olan tek şey sarılmaktı belki de. Gülümseyerek ona sımsıkı sarıldım ve koltuğa oturmama yardım etti. Birlikte havadan sudan konuştuk ve uzun zaman sonra ilk kez abi-kardeş gibi vakit geçirebildik. Çalkantılı bir dönemden geçiyordum çünkü: Bir yandan fizik tedavi ve tuhaf doktor, bir yandan üniversite sınavı... İşim oldukça zordu. Of, of, of!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜZGÂRIN KIZI
Teen Fiction"Biz seninle rüzgârla deniz gibiyiz o hâlde." "Deniz rüzgâra âşık. Rüzgâr da denize... Deniz olmasa rüzgâr esmez, rüzgâr olmasa deniz köpürmez. Bir bütünü oluşturur ikisi. Farkında olmadan, birbirlerine, aşklarını bu yolla anlatırlar hâlbuki." "Ben...