27. BÖLÜM

1.4K 85 2
                                    

Medya: Kelly Clarkson - Because of You

***

Amerika'dan İzmir'e döndükten yaklaşık bir hafta sonra, Derin abinin eski evine yerleşmiştim ve imza günlerine hazırlanıyordum. Annemlerle daha buluşamamıştım çünkü kendimi hazır hissedemiyordum. Bir de... Birazcık sürpriz yapmak istiyor olabilirdim. Hem annem artık çalışıyordu. Onu istediğim zaman göremeyeceğimden ötürü, hafta sonu gitme planım vardı.

Sabahın köründe çalan telefonumun karışık melodisi ile uyandım. Başımı kaşırken ayağımın hemen üzerinde yatan Pamuk'u kovaladım. Bazen bu köpek fazla oluyordu. Uyurken dahi rahat vermeyecek kadar...

Makyaj aynamın önündeki telefonumu elime aldığımda uyku mahmuru bir sesle; "Efendim?" dedim bir yandan da gözlerimi ovuştururken.

Cevap gelmedi. Kulağımdan ayırdığım telefona baktığımda tanımadığım bir numaranın aradığını anladım. Tanımadığım numaraları açmak gibi bir huyum elbette ki yoktu ama sabah sabah da bu denli gizeme de gerek yoktu.

Tekrar; "Alo?" dediğimde derin bir nefes verdi karşı taraf. İyice sinirlenmiştim.

Başladım saydırmaya; "Hey, cevap vermeme sebebin ne? Şimdi bir de, telefona üflesene, muhabbeti mi yapacaksın? Telefon sapığı mısın? Ama benden söylemesi bu sektörde çok iş yok. Bir de savcısı, polisi der-"

"Alara."

Kaşlarımı çattım ve gözlerimi hızla ovuşturdum.

"Kimsin?"

Derin bir nefes sesi daha duydum.

"Kimsin dedim!"

Neredeyse bağırdığımda sesime endişe de eklenmişti. Herif adımı biliyordu ama kendi adını bilmiyordu herhâlde. Su içmek için su bardağını aldım ve sürahiye uzanacağım esnada cevap geldi.

"Benim, Ozan."

Elimdeki su bardağı yere düşünce yerimde sıçradım. Yatağın kenarına oturup anlam vermeye çalıştım olanlara. Kafam o kadar çok karışmıştı ki... Nereden başlasaydım sormaya? Telefon numaramı nereden bulduğuyla mı yoksa neden aradığıyla mı? İçimden o an ne geçtiyse o döküldü dudaklarımın arasından.

"Ne istiyorsun?"

"Konuşmak... Konuşmak istiyorum."

Bu kez dudaklarımın arasından, hah! gibi alayla karışık bir kelime döküldü.

"Sebep?"

İç çektiğini duyduğumda göz devirmemek için zor tuttum kendimi.

"Pişmanım."

Güldüm. Hani polis, zanlıyı araca götürürken muhabirler sorar ya, neden yaptınız? diye. Zanlı da, pişmanım, der ya... Heh, aynen öyle işte! Pişmanmış...

Birini öldürdükten sonra pişman olmak ne kadar anlamsızsa; onun da şu an beni aramış olması o derece anlamsız...

"Sen şaka mısın ya? Pişmansın öyle mi? Amacın ne senin? Bir kez daha hayatıma girip sonra da hiçbir şey olmamış gibi çıkıp gitmek mi?"

Derin bir nefes...

"Biraz sakin ol..."

Sinirle ayağa kalktım. Odada volta atarken saçlarımı çekiştiriyordum. O göremese bile beden dilimi de konuşturmaktan geri kalmıyordum.

"Hayır efendim! Sakin falan olmuyorum. Çok basit değil mi? Hadi Alara'nın hayatını mahvedeyim. Sonra da, Alara'yı üzdüm, yaşasın. Şimdi de hayatımdan def edeyim. Öyle değil mi?"

RÜZGÂRIN KIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin