Medya: Teoman - Gönülçelen
***
Sevmek güzel şey elbet fakat sevilmemek, yaraların en derini olsa gerek... Ha bir insan öldürmüşsün, ha bir sevgi göstermemişsin: sonuç yine aynı...
Ben sevdim, sevmekten de vazgeçemedim. O da beni sevdi, o da beni sevmekten vazgeçemedi. İkimiz de biliyoruz artık, her şeyimizin ortak olduğunu: kalp atışlarımız, duygularımız, düşüncelerimiz, kararlarımız... Hepsi tıpa tıp aynı ve olması gerektiği gibi...
Kaçmak için kovalanmak gerekirmiş. O kaçtı, ben de kaçtım. Belki de en büyük hatam bu oldu. Ama o, benim hatamın üzerini kapattı; o kovaladı beni her seferinde. Daha kaçmak için ne kadar kovalanmam gerekiyor, bilmiyorum. Ama yüreğim artık, iskelesine özlemle sığınmak için can atan bir gemi gibi: yorgun ve sevgiye muhtaç...
Kaçsam bile uzar gider bu firarî benliğimin dili... O yüzden artık dur yüreğim, dayanağın geldi. Bitiyor film, sezon finali bile olmayacak belki. Ama her bitişin bir başlangıcı vardır. Her başlangıcın bir bitişi olduğu gibi...
Uzaktan izleyen ben oldum yine. Onun gözleri, başkasına bakıyor şimdi ama benim gözlerim, onun gözlerine hasret kalmış, öylece dolanıyor suratının her bir köşesinde. Daha iki gün önce sen değil miydin ey gönül, onurum var diyen? Aşk bu be abi, sen ne kadar diretirsen diret, o yine de bulup geliyor ve yerleşiyor yüreğinin tam ortasına. Sen ne kadar inkâr etsen de, bir anlamı kalmıyor artık söylediğin onca sözün. Çünkü kalbinin atışı bile değişiveriyor onun etkisiyle.
Korkuyorum. Yine aptalca bir karar verip kaçmaktan ve artık kovalanmamaktan çok korkuyorum. Bu sefer pes edecek belki de, bırakıp gidecek beni ve bir daha arayıp sormayacak. Bilemem ki? Ben dayanamam ama o dayanır, yüreği dayanır. Bunu kimse bilemez, kimse engel olamaz. Şimdi, bir şeyleri düzeltmek için son şansım varken, mutlu olabilmek için son bileti kapmışken; kestirip atmak da hayatımı zindana çevirmekle eş değer olacaktır.
O yüzden, kaçtığım her günü telafi edebilmek için bayrağı kaldıran taraf ben oldum. Pes ettim! Gönlüm, ruhum pes etti onsuz kalmak için verdiği mücadeleden. Ama kaybedişim bile bir mükâfat oldu. Ben kaybettim bu oyunu, ama yine de onun yüreğini kazandım. O beni kazanmıştı, şimdi de ben kazandım onu.
***
Yarışlar bitmişti. Ozan, liseden yüzücü arkadaşlarını desteklemek için gelmişti kafileyle beraber ve şimdi onlardan ayrı dönecekti çünkü kafile için dönüş vakti gelmişti. Onlar hazırlanadursun, ben de bir koşu Tarık Bey'le görüşmeye gitmiştim. Emeği ve yardımları için minnettarlığımı belirterek işi bırakmıştım. Gülümseyerek veda etti bana, özleyecektim onu ve bu güzel oteli. Şu mutfakta koşuşturmayı bile özleyecektim. Daha bir yıl bile olmadı ama evim bellemiştim burayı. Ayrılmak zor olacak gibiydi. Ama daha Koç vardı. Acaba beni çok aramış mıydı ya da geri döndüğümde kapı dışarı etmemesi ihtimali yüzde kaçtı?
Valizimi hazırladım ve Didem'le vedalaştım. Sezon bitiyordu, yağmurlar dinmiyordu, yapraklar bir bir veda ediyordu dallarına... Hepsi bir veda seremonisi için hazırlık yapıyordu.
Kafileyi yolcu ettikten sonra, Ozan'la dolaştık biraz. Uzun zamandır yapamamıştık yürüyüşlerimizi sonuçta. Bu sefer önemli bir fark vardı: O, tekerlekli sandalyemi değil, benim elimi tutuyordu.
Sahili iki defa turladık, terlemiş olan ellerimizden tiksinmedik ve el ele tutuşmaya devam ettik. Denize karşı oturduk ve son dakikalarımızı tatlı bir yorgunluk içerisinde geçirmeye başladık.
Otelin lobisinden plaja kadar dahi duyulan şarkılardan biri çaldı yine. Ama bu seferki bizim şarkımızdı.
Gülümseyerek baktık birbirimize. İkimizin aklından da geçen aynı şeydi çünkü. Ama bu sefer ben önce davrandım. Nazikçe elimi uzatıp; "Bu dansı bana lütfeder misiniz, lordum?" diye sordum.
Gülerek benim komik hâlime baktı ve elini uzatırken; "Memnuniyetle, leydim," dedi.
Yavaş adımlarla, denize karşı birbirine âşık iki yürek, dans ettik. Elimden tutup döndürdü etrafımda ve koluyla destekleyerek bedenimi geriye yatırdı.
Geri doğruluğumda ise; "Yüreğinin sesini dinle, bak; ne kadar da cesurca atıyor şimdi..." diye fısıldadı. Tebessüm ettim.
Şarkı bittiğinde ise bırakmadı avcunun içine hapsettiği elimi. Belimde duran elinden destek alarak beni kendine yaklaştırdı ve "Rüzgârının esintisinden kaçarken, doluya tutuldun ama şimdi dindi o sert fırtınalar... Geriye kalan tek şey: kalbimizin sesi..." diye konuştu güzelce ve ağırca. Gözlerimi yumdum anın akışına bıraktım kendimi. Baş parmağıyla dudağımın kenarını okşarken; "Uzun zamandır bunu yapmayı çok istiyordum. Hayalini bile kuramadım büyüsü bozulmasın diye," dedi fısıltı şeklinde çıkan sesiyle. Daha ben ne olduğunu soramadan dudakları dudaklarımı örttü bir çarşaf gibi. Yüreğimin sahibinden de aldığım bu ilk öpücük, hayatım boyunca unutamayacağım bir hediye oldu bana ve şu serçe kadar yüreğime.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜZGÂRIN KIZI
Подростковая литература"Biz seninle rüzgârla deniz gibiyiz o hâlde." "Deniz rüzgâra âşık. Rüzgâr da denize... Deniz olmasa rüzgâr esmez, rüzgâr olmasa deniz köpürmez. Bir bütünü oluşturur ikisi. Farkında olmadan, birbirlerine, aşklarını bu yolla anlatırlar hâlbuki." "Ben...