10. BÖLÜM

2.2K 108 7
                                    

Medya: Enrico Macias - J'ai Quitté Mon Pays

***

Mutlu olabilmek için, illa bir şeylerin şart olması gerekmiyor. Ben bacaklarımı feda ettim mutlu olabilmek için ve hak ettiğimden de fazla mutluluğa sahip oldum.

Başladığım yerden, kilometrelerce uzaktayım şimdi. Çok yol kat ettim onunla birlikte. Yapmam gereken sadece ona güvenmek oldu. Ve güvenimi boşa çıkarıp beni hayal kırıklığına da uğratmadı.

Ben vazgeçmişken o ısrarcı oldu. Ben yere kapaklanmışken o  elimden tutup beni ayağa kaldırdı. Hayali olmayan kıza bir gelecek bahşetti. İlk aşk, ilk hayal ve sonsuz bir umut...

Şöyle bir baktığımda ikimize gerçekten birbirimizi tamamlıyorduk. Birbirimize yetiyor ve kusurlarımızı örtüyorduk. Onun bir bakışı yüreğimi alevlendiriyor, bir gülüşü günümü gün ediyor, bir sarılışı içimi ısıtıyor, bir öpüşü ayaklarımı yerden kesiyordu. O, üzerimdeki mazi pelerinini çözüp bana yepyeni bir gelecek ayakkabıları giydirmişti. Yeni bir ben yaratmıştı.

Biz onunla yabancı bir şarkı gibiydik: melodisi hoşumuza gidiyor fakat bir türlü söylemeyi beceremiyorduk. Ama biz bir bütündük, her şeye rağmen.

***

Her zamankinden farksız bir gündü bugün. Yine aynı rutinler, yine aynı zamanlar... Her şey aynıydı.

Ta ki...

"Alara! Kitabımızı tanıtabilmek için İzmirlilere bir konferans vereceğiz! Üstelik Belediye Başkanı da destekliyor!" diye telefonda cıvıldadığında Ozan.

Bu haber üzerine yine bir buluşma ayarladık ve şimdi, iki saattir üzerinde çalıştığımız konuşmanın son rötuşları yapıyorduk.

"Gayet samimi bir konuşma tarzı kullanır ve heyecan yapmazsak şansımız oldukça yüksek olacaktır. Her şey üslupta ve sakin olmakta bitiyor!"

Remzi; "Kalabalığı göremeyeceğim için heyecan yapmam diye düşünüyorum," dediğinde Eyüp; "Göremesen bile, o kalabalığı hissedeceksin dostum. Her halükârda heyecan yapacaksın," diye yapıştırdı cevabı. Göz devirerek iç çektim.

Ozan da bana katılarak göz devirdi ve "Çok yardımcı oluyorsun Eyüp. Adam heyecan yapmasın diye uğraşırken şu söylediklerine bak abi!" dedi ve şakasına elini yumruk yapıp Eyüp'e doğrulttu. Ortamı yumuşatmak adına konuşmaya dâhil oldum.

"Motivasyonumuzu düşürmediğimiz sürece yapamayacağımız hiçbir şey yok, gençler. Bu dörtlü, inanç bağıyla birbirine kenetlenmiş durumda. Söz konusu bizsek, gerisi teferruattır!

Ve adım kadar eminim, o insanlar bizden daha heyecanlı olacaklar. Bizim oraya çıkmaktaki amacımız projemizin misyonunu ve vizyonunu insanlara iletebilmek! Bunu başaramazsak bu kadar emeğin, heyecanın bir anlamı kalmaz. O yüzden sakin olacak ve sahne heyecanını bir kenara bırakarak insanları kendimize hayran bırakacağız! Onlara en büyük engelin sevgisizlik olduğunu, önyargılar olduğunu göstereceğiz."

Eyüp gözlerini boyoz gibi büyütmüş beni dinlerken bir yandan da çiğdem çitlemişti. Avucunda biriktirdiği çöpleri önündeki tabağa attıktan sonra ufak çaplı bir alkış tuttu.

"Alara, tam da psikolog olacak birisin! Şu an o kadar rahatladım ve gaza geldim ki anlatamam," dedi ve göz kırptı.

Ozan da Eyüp'e göz ucuyla bakıp; "Eyüp, sonuçta Alara sayesinde buradayız. O olmasaydı şimdi ne bu proje olurdu ne de biz burada olurduk," dedi ve omuz silkti.

Elimi Ozan'ın elinin üzerine koyduğumda; "Saçmalama Ozan! Bu proje fikri tamamen sana ait ve ben... sadece destek oluyorum sana. Sen böyle konuştukça çok mahçup oluyorum," dedim ve Ozan'a bakınca ışıl ışıl beni izleyen gözleriyle kesişti gözlerim.

Remzi de ortamın romantizmliğine aldırmadan; "Hadi yapalım şu işi gençler!" diyerek takım ruhunu ortaya çıkardı.

Ellerimizi, birbirlerinin üzerine koyarak güçlü bir takım olduk. Biz bir yola adım atmıştık artık; bu saatten sonra da vazgeçme gibi bir lüksümüz yok!

***

Kapının önüne geldiğimizde Ozan, yanaklarımı elleri arasına alıp kendine çekti ve alnıma içimi ürpertecek derecede bir öpücük kondurdu. Refleksten olsa gerek gözlerimi yumdum.

"Psikolog olsan da güzel olurdun. Şöyle seni bir beyaz önlükle hayal ettim de," diye mırıldandı.

Omuz silktim.

"Annemler bunca zaman doktor veya avukat olmam için uğraştı ama ben hep kendimce takılmak istedim. Ama sonuçta artık iki tarafın da istediği olmayacak."

Sırıtarak; "Belki... Belki bir şeyler değişir," dedi. Ellerini ellerimin içine alarak sıktı.

"Söz konusu bizsek, gerisi teferruattır."

Gülerek dediği şeye karşılık omzuna vurdum. Alay ediyordu, benim repliğimle bir de!

O omzunu ovarken de "Geç dalganı sen. Evlenmekten vazgeçeceğim yakında, o olacak!" dedim sinirle.

İki elimi panikle tutup parmaklarımı tek tek öptü.

"Aman Allah korusun, Alara'm. Deme öyle şeyler, ölürüm."

Sımsıkı sarıldım ona.

"Ya işte böyle yapınca seni bırakamıyorum ki, hiç gidesim yok!" diye fısıldadı.

"Ben de gitmek istemiyorum," dedim hafifçe.

Ayrıldığımızda saçlarımı geriye doğru taradı ve tekrar alnımdan öptü.

"Dikkat et kendine."

"Sen de..."

Tam ayrılmış, zile basmak için iki adım atmıştı ki hızla geri döndü ve tekrar sımsıkı sarıldı. Gülerek sarılmasına karşılık verdim. Saçlarımın arasına gömdü burnunu. Derin bir nefes çekti ciğerlerine ve tekrar alnımı öpüp burnumu sıktı. Tatlılıkla buruşturduğum yüzüme bakıp içten güldü. Sonra da kapıyı çalıp beni babama teslim etti.

Ve gitti.

Tartışmasız en zorlandığımız zamanlardan biri şu ayrılma anlarıydı. Yarın tekrar görüşeceğimizi bile bile, uzun yola gidiyormuşuz gibi ayrılmamız normal değildi belki. Ama zordu, gerçekten zordu. Çünkü içinizde bitmek bilmeyen bir endişe vardı; giderken bir şey oldu mu, başına bir şey geldi mi, varınca arayacaktı neden aramadı, gibi...

Benim içinse; umudumu kaybetmekten korkuyordum. Hayat, bana bir kez daha, o günkü gibi bir oyun oynar ve bu yaşadıklarımızı mahveder diye korkuyorum. Ama olumlu düşünmem gerekiyor çünkü ben dünyanın en şanslı insanıyım.

Gülümse, başını dik tut; tacın düşmesin. Tamamdır! Her şey bizim için...

RÜZGÂRIN KIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin