Medya: Farid Farjad - Fikrimin İnce Gülü
🦋🦋🦋
Nedir bu çektiğim kalp ağrısı? Neden kendimi eksik hissediyorum ki şimdi? Neden Ozan'ı, abi olarak görmem gereken kişiyi, sebepsiz yere arzuluyorum? Neden gözümü yumduğumda her yerde o olmak zorunda? Ve neden buna engel olamıyorum?
Balkonda otururken, kahvaltı yaparken, kahve içerken, kitap okurken hep bu sorular aklımda taklalar atıyordu. Yaptığım işe bir türlü odaklanamıyordum. Onu düşünmeden bir saniye bile geçiremiyordum. Karşımda, hattâ her yerde o vardı ve gözümü her kapayışımda beliriyordu o saf karanlık içerisinden. Gülümsüyordu, bir güneş gibi yüreğimi aydınlatıyordu ve birdenbire yok oluyordu. Beni darmadağın edip gidiyordu. Bıraktığı boşlukta tir tir titreyerek üşüyordum. Her seferinde güneşimi kaybediyordum.
Elime yüzüme su çarptıktan sonra anneme müzik dinlemek istediğimi söyledim. Balkona çıkmama yardım ettikten birkaç saat sonra meyve tabağı ile geldiğinde abimin aradığını söyledi. Arkadaşlarıyla dersten çıkmış ve eve geliyormuş. Ozan, görüşmek için saat dörtte bizi, her zamanki yere (?) bekliyormuş. Bir heyecan başladı ki bende, sorma! Nasıl bir heyecan, nasıl bir telaş... O melankolik ruh halimden sıyrılıp disko yıldızları gibi dans etmeye başlayacaktım neredeyse!
Annemle aceleyle odama gittik. O kıyafet ararken ben, odanın ortasında durmuş: bir yandan az zamanım kaldığına dert yanıyordum, bir yandan da ne giyeceğimi annemle tartışıyordum. En sonunda annem kıyafetleri bırakıp, tişörtünün yakasını savuşturarak: "Alara illallah getirdin be kızım! Sen seç o zaman karışmıyorum." deyip odamdan çıktı gitti.
O gittikten sonra dolabımımın önünde durmuş, boş boş bakınmaya başladım kıyafetlerime. Ben kıyafet seçemezdim ki. Annem yatağımın üstüne koyar ve uyandığımda hemen uykulu gözlerle üzerimi değiştirirdi. Ya da bir yere gidecek olursam -ki bu çok nadiren gerçekleşen bir şey- ne giymek istediğimi söyledikten sonra çıkarır ve giyinmeme yardım ederdi. Saçımı, makyajımı falan hep kendim yapardım. Hepsi bu.
Bakındım, bakındım hattâ pes edip ağlayacak duruma geldim ama en sonunda, mavi ve beyaz renklerin ağırlıklı olduğu bir elbise ile beyaz spor ayakkabılarımı giymekte karar kıldım. Alt tarafı bir buluşma, ne abartıyorsam, değil mi? Ama abartmak zorundaymışım gibi hissediyordum. Onun karşısında küçük bir kız çocuğu gibi değil de genç bir kadın gibi görünmek istiyordum. En azından o havayı ona hissettirebilmeyi umuyordum. Onlar üniversiteli bense hâlâ liseliydim ve bana Çınar'ın küçük kız kardeşi muamelesi yapmasını istemiyordum. Bana kalkıp da kardeşim falan derse orada yerin dibine girmek isterdim büyük ihtimâlle. Düşüncesi bile çok, çok kötü!
Abim eve geldiğinde annemin hazırladığı atıştırmalıklardan tırtıklayıp üzerini değiştirdi ve beni alıp direkt kordondaki bir kafeye götürdü. Konum olarak denize sıfır ve görünüş olarak da oldukça salaş olan kafeye girdiğimizde birkaç göz bize döndü. Bazı acıyan bakışlara sinir olurken kafeyi kısaca inceleme fırsatı yakalamıştım: Duvar kenarına yerleştirilen kitaplıklarda pek çok kitap vardı. D&R'dakileri andıran kategorileştirmelerle ortama ilgi yüksekti. Kafenin içi taze kavrulmuş kahve kokuyordu. Upuzun bir tezgâh vardı ve her hazır olan sipariş için zil sesi duyuluyordu. Kitaplıkların bulunduğu köşelerdeki renkli koltuklar dışında, ahşap masaların etrafına yerleştirilmiş sandalyeler ve tavandan sarkan lambalarla çok sıcak bir görünüm sağlanmıştı. Duvarlara asılan çeşitli düşünürlerin sözleri ile arka fonda çalan Kemanı Ağlatan Adam'ın "Fikrimin İnce Gülü" eseri sayesinde de uyum sağlanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜZGÂRIN KIZI
Teen Fiction"Biz seninle rüzgârla deniz gibiyiz o hâlde." "Deniz rüzgâra âşık. Rüzgâr da denize... Deniz olmasa rüzgâr esmez, rüzgâr olmasa deniz köpürmez. Bir bütünü oluşturur ikisi. Farkında olmadan, birbirlerine, aşklarını bu yolla anlatırlar hâlbuki." "Ben...