Medya: Christina Grimmie - Snow White
***
Tatlı bir deneyimdir aşk... Anında evleneceğin kişi çıkmaz karşına. O bekler senin onu bulmanı. Sen herkese yüreğini sunarsın ama yalnızca biri o yüreğin sahibi olur. O kişi de, bir ömür boyu sevmeye yemin edeceğin kişi olur.
Ben Ozan'a yüreğimi sundum; anında kaptı kaçtı. Bir dur be oğlum; oyun daha yeni başladı, ne bu acelen, değil mi? Ama yok, ben baştan kaybetmeye mahkûmmuşum. Aşk benim neyime?
İnanmazdım kitaplarda yazılan palavralara... Yok neymiş aşk zehirmiş, panzehri yokmuş falan da filan... Ama benim derdime ne bir panzehir, ne de bir deva var. Ben, o zehir içerisinde dibe gömülmeye devam ediyorum. Panzehrim olsa bile artık beni kurtarmaya yetmez o çukurdan. Çünkü ben bir kere âşık oldum; ölüme terk edilmek benim kaderim oldu.
***
Sabahtan beri Derin abinin Jane'le telefon konuşmasında kullandığı kalp fışkıran sevgi sözcüklerine dayanmaya çalışıyordum. Az nefes al, bir soluklan be adam!
Ben de bir nevi nefes alabilmek ve beynimi dinlendirmek için koşuya çıktım. Yarın annemleri ziyaret edecektik ve Derin abi, bu konuda biraz temkinliydi. Ne diyeceğine, ne dememesi gerektiğine çok dikkat ediyordu. İyileşen hastasını her şeyden çok seven bir abi profili çizmeye çalışıyordu. Bense boş boş ona bakıyordum ve Ozan'ı düşünüp ona âşık olduğum güne lanetler yağdırıyordum. Bir heves bir heyecan elimde patlamıştı işte. Hay aklımı seveyim ben!
Epey bir koştuktan sonra sebepsizce üniversiteye gitmek geldi içimden. Hafta sonu ders yoktu ama, belki Koç oradadır da antrenman yapmam için bir avantaj sağlar, diye düşünerek üniversitenin kampüsüne dek koştum.
Okulun bulunduğu binaya kısaca göz attım ama incin top oynuyordu, belli... Kapıdaki hademelerden birine sorduğumda Koç'un bugün gelmediğini, hafta içi okulda bulunduğunu, hafta sonları ise Şirince'ye gittiğini söyledi. Her hafta sonu Şirince'ye giden bir adam, şarap delisi olmalıydı. Ya da oradaki matematik köyüne karşı bir zaafı vardı. Ya da kıyametin hafta sonu kopabileceği teorisine katılan ahmaklardan biriydi. Ama bir ahmak olduğu kesindi.
Boynum bükük, kampüsten çıkmak için ayaklarımı sürümeye başladım.
"Hafta sonu dahi okula gelen bir inek misin yoksa Koç'un kurbanlarından mı?"
Başımı hafifçe sola çevirdiğimde, spor giyimli bir genç adam gördüm. Göz devirdim dediklerine ve lise terk olabileceğini düşünmeden edemedim.
"Bulaşma bana!" dedim kabaca ve elbette bağırarak. Sırıttı.
"Çocuk gibi tartışmak yerine insan gibi tanışmayı tercih ederim."
Ona tiksinircesine baktım ve gerçeği söyledim.
"Hayatımda bir kişi daha istemiyorum. Güvenecek kimsem kalmadı."
Fısıldayarak söyledim bu cümleleri. Yüreğimden kopan her bir cam parçası, yüreğimin duvarlarına sürtünerek kesiyordu ve canımı beni deli ede ede yakıyordu. Akan kan, ruhumun çığlıklarının derinliklerinden geliyordu. Ben o kanın içinde boğularak ölüyordum.
"Çünkü epey önyargılısın, Aşeka. Daha beni tanımadan nefretini kazanmamın sebebi bu mudur yani majesteleri?"
Bana, daha tanışalı bir saat dahi olmadan, taktığı lakaba karşı gülümsemeden edemedim.
"Aşeka mı? Bir de lakap mı takıyorsun bana? Hepiniz aynısınız! Biriniz, aptal deniz, rüzgârın kızı, der diğeriniz, aşeka... O ne ki hem?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜZGÂRIN KIZI
Teen Fiction"Biz seninle rüzgârla deniz gibiyiz o hâlde." "Deniz rüzgâra âşık. Rüzgâr da denize... Deniz olmasa rüzgâr esmez, rüzgâr olmasa deniz köpürmez. Bir bütünü oluşturur ikisi. Farkında olmadan, birbirlerine, aşklarını bu yolla anlatırlar hâlbuki." "Ben...