Medya: Sezen Aksu - Ben Öyle Birini Sevdim ki
***
Hepsi benim suçum... Bunların olabileceğini bildiğim hâlde, bir heves uğruna, insanlara umut verip tekrardan hayal kırıklığına uğrattım kendimi. Şimdi de başladığım yere, hikâyenin başına dönmüş, ne yapacağımı sorgulayıp duruyorum.
Çalan telefonumun ekranına bakmadan tekrar sessize aldım. Yine Ozan arıyordu ve birazdan açmayacağımı anlayıp pes etmesini umut ediyordum. Ama vazgeçmiyordu işte! Vazgeçse daha kolay olacak belki de.
Telefon tekrar çalınca sinirlenip duvara fırlattım. Yeter artık, istemiyorum! Beni istemeyen bir aileye gelin gitmek istemiyorum, bana bakamayacak ve sürekli eleştirecek bir aileye gelin gitmek istemiyorum! Bu benim suçum değil ki! Ben nereden bilebilirdim bu hâle gelebileceğimi? Ama insanların gözündeki tek aptal ve tek suçlu kişi bendim. Felç kaldım ve suçlusu benim, âşık oldum ve suçlusu benim, sevdim ve suçlusu benim, yaşıyorum ve suçlusu benim! Hep suçluyum bu yüzden de hep ağlatılan benim. Biri de çıkıp demiyor ki, ağlama artık. O gün, o araba beni asfalta fırlattığında ölmem gerekiyordu. Şimdi neden yaşıyordum ki? Ne hakla, ne cüretle?
Beynimde sürekli kendimi sorgulamam gereken soru işaretleri olduğu sürece, bir yere varamayacağımı anlamıştım. Ve kulağıma kulaklığımı takıp rastgele bir şarkı açtım.
Kulağıma dolan Sezen Aksu'nun tok sesi, beni huzura boğdu. Sonra fark ettim ki bu, bizim şarkılarımızdan biriydi.
Sesini biraz daha açtım ve gözyaşlarımla birlikte, notaların da kulağımda Ozan'la dolup taşan bir atmosfer yaratmasına izin verdim. Ben onu ne kadar unutmaya çalışırsam çalışayım, o her şeydi. Onu unutamazdım çünkü her yerde o vardı. Onu unutmak, imkânsızdan ziyade bir mucize olurdu herhâlde. Ama kırgındım. Ona çok kırgındım. Kalp kırıklıklarım arasında kan revan içerisinde kalmıştım.
Balkondaki minderlere uzanmış, bana göz kırpan ve bu sefer ki şifrenin ipuçlarını veren yıldızlar eşliğinde, sözlerindeki anlam yoğunluğu yüzünden boğulduğum şarkıyı tekrar tekrar dinlemeye başladım.
***
Sabah uyandığımda, üzerimde beyaz bir örtü ve gözlerimi uyanmam için istila eden güneş ışıkları vardı. Biraz terlemiş bir biçimde doğrulduğumda saçlarım karman çorman olmuş, göz altı torbalarım çıkmış ve dudaklarım şişmiş olmalıydı. Ama artık umurumda değildi. Çünkü bir anlamı yoktu. Kimin umurunda ki? Sonuçta felç bir kız mutlu olmayı, övülmeyi hak etmiyordu, değil mi?
Başımı hırsla iki yana salladım ve derin bir nefes alarak gerindim. Telefonuma uzanıp saate baktığımda henüz öğlen olmadığını fark etmemle bir rahatlama gelmişti. Öğleden sonra fizik tedaviye gidecektim ve bırakmayı çok istememe rağmen sözüm olduğunu hatırlamam, beni daha da delirtiyordu. Ne anlamı vardı ki?
İç çekerek kollarımı gerdim ve yine Ozan'sız bir güne daha, günaydın, dedim.
Yerden destek alarak zar zor kalktım ve duvarlara tutunarak banyoya kadar yürüdüm. Nefes nefese kalmama rağmen banyoya ulaştım ve aynada kendime bakmaya cesaret edemeden çıktım. Odama terli bir biçimde döndüğümde dolaptan rahat bir elbise seçtim. Bu sıcakta ancak elbise giyebilirdim zaten.
Elbisemi zar zor giyerken, bir yandan da terle karışmış gözyaşlarımı silmeye çalışıyordum.
En sonunda sinirlenip elbiseyi fırlattım ve sinirle karışık bir çığlık attım.
Oturduğum yatağı yumruklayarak, yastıkları fırlatarak sinirimi atmaya çalışıyordum ama olmuyordu.
Odamın kapısı açıldı ve annem içeri girip beni sakinleştirmek adına bana sımsıkı sarıldı. Yumruk olmuş ellerimi daha da sıkabilmek mümkünmüş gibi parmak boğumlarım beyazlaşıncaya kadar sıktım. Sinirden tüm kaslarım kasılmıştı ve yüzüm eminim ki kıpkırmızı olmuştu. Sinir krizi geçiriyordum. Sinirimi ve vücudumda barındırmakta olduğum elektriği atamadığımda ve strese girdiğimde her şey üst üste binerek bir yığın acıyı oluşturuyordu. Bu krizler düzenli olarak tekrarlanmıyordu ama kalp krizi gibi ölümcül bir özelliği de barındırmaktan vazgeçmiyordu. Ne kadar felç olursam olayım, kanser hastası muamelesi görmekten de geri kaçmıyordum. Allah kahretsin, ölsem bu kadar canım yanmayacak!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜZGÂRIN KIZI
Novela Juvenil"Biz seninle rüzgârla deniz gibiyiz o hâlde." "Deniz rüzgâra âşık. Rüzgâr da denize... Deniz olmasa rüzgâr esmez, rüzgâr olmasa deniz köpürmez. Bir bütünü oluşturur ikisi. Farkında olmadan, birbirlerine, aşklarını bu yolla anlatırlar hâlbuki." "Ben...