Medya: Whitney Houston - I Will Always Love You
***
Verdiğim karardan hâlâ daha emin değildim. Yüreğim, her şeyi boş verip onunla devam etmek isterken, gururum, buna engel oluyordu. Ama hayat bir şekilde devam ediyordu. O olsa da olmasa da...
Sadece balkonda oturup telefona bakıyor ve belki vazgeçer de her şey normale döner, diye bekliyordum. Bazen de arama isteğim daha ağır basıyordu ama ismini gördüğümde bundan vazgeçiyordum.
Sonuçta umudumu yitirmiştim. Aramanın da bir anlamı yoktu.
Bugün bu zorlu sürecin bitme günüydü. Ve ben, elim kolum bağlı, aramasını bekleyemezdim.
O bana güçlü olmayı, vazgeçmemeyi öğretmişti. Ve ben, şimdi, onun silahı ile ona saldıracaktım.
***
Doktor Derin ile konuştum ve bu sefer hastanede değil de sahil kenarındaki bir kafede buluştuk. Artık doktor-hasta ilişkisinden öte birer dosttuk ve bana bu konuda destek oluyordu. Her şeyi ona anlattım ve büyük bir sabırla dinledi.
"Neden?" diye sordum en sonunda. "Neden bana bunu yaptı? Neden gitti, neden beni bilinmezlikler içinde bıraktı? Ben ona yetemedim mi, ne yaptım Allah aşkına!"
"Kendini suçlamayı kes. İstenmemek, onur kırıcı ama sen en doğrusunu yaptın," dedi elimi tutarak.
"Ama hiçbir şey olmamış gibi gelip, bana, ya ben, ya onurun, gibi saçma bir seçenek ortaya atıp, kaçar gibi gitmesi... Ne yapmam gerektiğini, ne düşünmem gerektiğini bilmiyorum."
"Düşünme o zaman."
"Ne?"
"Düşünme... Umursama... Salla gitsin. Bazen düşünmemek, emin ol her şeye rağmen iyi geliyor."
"Nereden biliyorsun?" diye sordum merakla. O da arkasına yaslanıp derin bir nefes verdi.
"Beş yıldır... Beş yıldır biliyorum. İnsan, sevdiğini kaybedince alışıyor. O öldükten sonra da alıştım. Hamileymiş biliyor musun? Ama dayanamadı. Bana da geriye sadece fotoğraflar, mezuniyet yılı hatıraları, mektuplar falan kaldı. Ama bak... Ben hâlâ daha o lise yıllarındaki enerjimi taşıyorum."
Acıyla gülümsedim.
"Ben bu hâlimle daha ne kadar umursamazlıktan gelebilirim, bilmiyorum. Senin acının üzerinden tam beş yıl geçmiş ama benim başıma gelmeyen kalmadı."
Gözlerimin dolduğunu görünce çocuk gibi heyecan yaptı.
"Hey, hey, hey! Ne oluyor sana? Senin güçlü olman lazım... Ona onsuz yapabileceğini göstermeli ve onu bu kararı vermiş olduğundan, seni bırakıp gittiğinden pişman etmelisin. Böyle evde kalmış kızlar gibi telefon başında, pencere başında, efsunlu efsunlu sokağa ve erkeklere bakmak olmaz."
"Doğru söylüyorsun."
İki çay daha söyledi garsona. Keyifli bir şekilde denize döndü ve iç çekti.
"Şimdi... Bana verdiğin sözün arkasında durman gerekiyor. Ozan olmasa bile sen, yine de, gelip fizik tedavini olacak ve yürüyeceksin. Ve emin ol, bir yıla kalmaz geri dönecek. Çünkü sen varsın ve senden vazgeçeceğine ihtimal dahi vermiyorum. O gelene dek çok şey değişmeli, değiştirmeliyiz."
Bana bakarak bir süre sustu.
"Ama tabi bu, sana kalmış bir şey. Senin azmine ve senin iradene göre..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜZGÂRIN KIZI
Ficção Adolescente"Biz seninle rüzgârla deniz gibiyiz o hâlde." "Deniz rüzgâra âşık. Rüzgâr da denize... Deniz olmasa rüzgâr esmez, rüzgâr olmasa deniz köpürmez. Bir bütünü oluşturur ikisi. Farkında olmadan, birbirlerine, aşklarını bu yolla anlatırlar hâlbuki." "Ben...