Medya: Edis - Vay
***
Üç ay sonra:
"Olcay Hanım, tarif ettiğim gibi tavuğa gereken sosu eklediniz mi?"
Olcay Hanım, soruma karşılık gülümsedi ve hafifçe başını salladı.
"Her şey istediğiniz gibi, Alara Hanım."
"Harika... Derin abi birazdan gelir. Lütfen bir aksilik çıkmasın. Ona sürpriz yapmak istiyorum," dediğimde, heyecanım ses tonuma da yansımıştı. Olcay Hanım, gülmemeye çalışarak işine döndü.
Evet... Tam tamına üç ay geçmişti. Derin abiyle birlikte hâlen daha Amerika'daydık ve her şey yerli yerine oturmuştu. Üniversite sınavına girmiştim ve kazanmıştım. Kaydımı dondurmuştum çünkü tam olarak yürüyemediğim için biraz daha beklemem gerekecekti. Ama bugün, benim küllerimden doğduğum gündü.
Sabah uyandığımda bir tuhaflık olduğunu hissetmiştim. Çünkü hemen bacağımın üzerinde yatan köpeğim Pamuk'un ağırlığını hissedebiliyordum. Hemen Olcay Hanım'a ve Şule'ye seslenmiştim. Bu güzel haberi ilk kez ikisi ile paylaşmıştım.
Derin abi, sabahları 7.30'da işe gittiği için onunla bir uyanamıyordum. Kahvaltısını bile yapmadan kliniğe gidiyordu. Malum, Amerika...
Fakat akşam yemeğinde oturup hastaları hakkında sohbet ediyor ve hafta sonu planlarımız hakkında münakaşaya giriyorduk.
Hafta sonları da ufak kaçamaklar yapıyorduk. Amerika'nın çeşitli eyaletlerine, kısa mesafede olan köylerine gidiyor ve hayatımızın keyfini çıkarıyorduk.
Derin abi, benim abim gibiydi. Manevi abimdi o benim. Babamdan ve abimden sonra ilk kez bir erkek tarafından güvende hissediyordum.
Tabi günler böyle geçmiyordu. Kitabı bitirmiş ve bastırmıştık. Eyüp ve Remzi ile ortaklaşa bitirdiğimiz bu proje sayesinde ikisi imza günlerine gidiyor ve insanlara umut veren söyleşiler yapıyordu. Ben katılamıyordum ama artık katılacaktım.
Ozan'dan ise... Ondan bir haber yoktu. Gerçi, umurumda da olduğu söylenemezdi. Sadece, benim ilk aşkım olarak kalmış bir geçmişimin gölgesiydi, o kadar. Remzi de ondan bir haber almıyordu ama Eyüp'ün kaçamak cevapları sayesinde bir şeylerden şüpheleniyordum.
Olcay Hanım ve Şule ile birlikte masaya taşıdığımız tabakları güzelce yerleştirdik. Kapı çaldığı esnada üzerimi düzelttim ve yukarı çıktım. Şule, kapıyı açtığında Derin abinin; "İyi akşamlar Şule, Alara nerede?" sorusunu duymuştum.
"Geliyorum Derin abi!" diye seslendiğimde ise koşarak merdivenlerin başına geldiğini duymuştum.
"Alara dur. Şule yardım etsene!"
Şule'den tık çıkmayınca; "Neden yardım etmiyorsunuz? Her neyse, geliyorum," dediği esnada aşağıya inmeye başlamıştım bile.
Dolgu topuklu ayakkabılarımın ahşap merdivenin basamaklarından inerken çıkardığı tok sesle Derin abinin şaşkınlığı kat be kat artmıştı.
Yanına geldiğimde gülümsedim ve hafif aralanmış ağzı ile bana şaşkınlıkla bakan Derin abiye bakmaya devam ettim.
"Sen..."
"Ben?"
"Sen... Sen yürüyorsun. Hatta koşuyorsun! Aman Allah'ım! Yürüyorsun! Gözlerime inanamıyorum!" derken gülümseyerek bana sımsıkı sarıldı ve etrafında döndürdü. Ben de mutluluktan dolu dolu olmuş gözlerimden akan yaşlarla birlikte ona sımsıkı sarıldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜZGÂRIN KIZI
Teen Fiction"Biz seninle rüzgârla deniz gibiyiz o hâlde." "Deniz rüzgâra âşık. Rüzgâr da denize... Deniz olmasa rüzgâr esmez, rüzgâr olmasa deniz köpürmez. Bir bütünü oluşturur ikisi. Farkında olmadan, birbirlerine, aşklarını bu yolla anlatırlar hâlbuki." "Ben...