Medya: Dario Moreno - Her Akşam Votka, Rakı ve Şarap
***
O günün üzerinden tam sekiz gün geçmişti. Mutluydum, mutluyduk. Artık yeni bir güne başlamak için bir sebebim vardı. Günlerimizi de birbirimize bağlamıştık.
Sabah erkenden beni arıyordu. Uyandığımda ilk onun sesini duyuyordum. Kendime gelene kadar benimle konuşuyordu. O esnada ise okula gidiyor oluyordu. Fakülte binasına kadar tatlı tatlı konuşuyor, daha sonra da vedalaşıyorduk.
Annem ise olan bitenden habersizdi. Odamın sıcak, bunaltıcı havasından rahatsızlık duyduğumu ve balkonda uyumak istediğimi, bu sayede hem temiz havada ders çalışıp hem de daha kolay uyuyabileceğimi söylemiştim. Annem de verimli ders çalışabilmek için ortamın ne denli önemli olduğunu gayet de bildiği için kabul etmişti. Odamın ve balkonun kapısı açık kalmak şartıyla tabi...
Balkonun zeminine geniş minderler koyduk. Birkaç yastık ve ince bir pikeyi de yerleştirdikten sonra sivrisinekler gelmesin diye köşelere, üzerlerine karanfil batırdığımız yarım limonları yerleştirdik. Sabah güneşi bir anda üzerime gelmesin diye de geliş açısına göre balkon demirine şemsiye monte ettik. Elbette ki fikir, abimden çıkmıştı. Ders kitaplarımı, kulaklığımı, telefonumu, şarj aletimi, romanlarımı ve suyumu saksılara dikmiş olduğum çiçeklerin tarafına koymuştum. Böylece eşyalarıma erişimimi kolaylıkla sağlayacaktım. Elektronik aletlerim de güneşten zarar görmesin diye yedekte bulundurduğum kıyafetlerimin arasına tıkıştırmıştım.
Kısacası odamdaki önemli eşyalarımla birlikte balkona taşınmıştım ve mutluydum. Böylece mutfak balkonundan gördüğüm kısıtlı İzmir manzarasından kurtulabilmiştim. Şimdi odamın balkonundan kordonu, denizi, Karşıyaka'yı, palmiyeleri ve insanları rahatlıkla görebiliyordum. Ayrıca evimizin arkasındaki fırından çıkan taze ekmek kokusu ile yeni bir güne uyanmak, tek kelimeyle harikuladeydi.
Ders çalışmak için çok iyi bir ortam hazırlamıştık. Babam da akşamları rahatsız etmemek adına yemeğe çağırmıyordu, yemeğimi balkonda yiyordum ancak yemekten sonra, annemin yaptığı Türk kahvesiyle yanıma geliyor ve kahvesini içerken benimle sohbet ediyordu. O gittikten sonra da Ozan'a mesaj atıyordum ve müsait olunca da saatlerce konuşuyorduk.
Abim, okulu yoğun olmasına rağmen, geceleri yatağa gitmeden önce mutlaka yanıma uğruyor ve sıkıntı yaşadığım konularda bana yardımcı oluyordu. Bana iyi geceler diledikten sonra da uyku akan gözleriyle odasına gidiyordu.
Ozan da uyumadan evvel görüntülü arıyordu. Bu sayede uyumadan önce onunla hem konuşuyor, hem vizeler yüzünden bir türlü gelemediği için hasret gideriyor, hem de en son onun yüzünü görerek, sesini duyarak uyuyordum.
Böyle böyle sekiz günüm geçmişti. Gayet de iyi gidiyordum. Ozan'ın da nihayet vizeleri bitirmişti. Bu akşam bize yemeğe gelecekti. Abim, Cemre ve Berk'i de davet etmişti ancak Cemre vizelerden sonra kuzeninin yanına Foça'ya gitmişti. Berk ise eve kapanıp deliksiz bir uykuya çekilmişti.
Ozan'la akşam yemeğinden önce son kez konuştuk.
"Bu akşam söyleyeceğim," dedi heyecandan titreyen sesiyle. Oysa benim de ondan bir farkım yoktu.
"Çok heyecanlıyım Ozan. Bir aksilik çıkacak diye çok korkuyorum. Kalbim boğazımda atıyor resmen!"
"Al benden de o kadar... Ama dürüst olacağız. Saklayamayız. Şu zamana kadar söylemememiz hata ama biliyorsun, vizeler..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜZGÂRIN KIZI
Fiksi Remaja"Biz seninle rüzgârla deniz gibiyiz o hâlde." "Deniz rüzgâra âşık. Rüzgâr da denize... Deniz olmasa rüzgâr esmez, rüzgâr olmasa deniz köpürmez. Bir bütünü oluşturur ikisi. Farkında olmadan, birbirlerine, aşklarını bu yolla anlatırlar hâlbuki." "Ben...