Medya: Bengü - Unut Beni
***
Her şey daha da belirginleşiyordu artık gün geçtikçe. Ozan'ın yazdığı mektupta bana, aptal deniz, demesi, aşkım, demesi... Ozan, benim aptal deniz değil; rüzgârın kızı olduğumu söylemişti. Şimdi ise gözünde rüzgârı olmayan aptal bir denizdim.
Sonra... Bana, aşkım, gibi sıfatlarla pek seslenmezdi. Nefret ederdi. Acaba şimdi nefret mi ediyor benden? Her şey belirginleştikçe ben daha çok batıyordum gerçeklerin oluşturduğu o dipsiz karanlığa. Ve artık karanlığa battıkça şunu anladım: karanlığın ta kendisiydim.
Bir mektupla veda edip bitirmişti her şeyi. Bu kadar basitti işte. Benim duygularım, düşüncelerim, hepsi... Hepsi bu kadar basitti işte. Ben suçluydum, aptaldım, zavallıydım. Her şeyin sorumlusu bendim. Böyle düşünüyordu, farkındayım. Ama ben artık böyle düşünmüyordum. Artık kendimi suçlamayacaktım. Bu zamana kadar hep suçlanan, hırpalanan ben oldum ama artık yeter! Daha ne kadar nefret edilesi olabilirdim ki? Varlığım bile bir hataymış gibi davranılmasından bıktım da usandım da! Felç olmam konusunda hata payıydım, kabul... Ama ailem bile bu durumu hiçbir zaman anormalleştirmemişti ya da sürekli bunu bir kusurmuş gibi yüzüme çarpmamıştı. Ailem bile beni o günkü kadar aşağılamamıştı ya.
Ve o gün, Ozan bana cephe almıştı. Artık gözünde bir düşmandım. O eski aşk dolu hallerinden sıyrılıp nefretini kusmuştu adeta. Ama onun nefreti, bana bir kırbaç etkisi yaratmış ve beni de kışkırtmıştı. Artık karşısında zavallı Alara yoktu! İlk fırsatta oturup hüngür hüngür ağlayan, kendini suçlayan, fizik tedaviyi zırt pırt bırakan bir kız yoktu. Karşısında artık bir savaşçı vardı.
Ve ben, Zümrüdüanka gibi küllerimden doğarak yükseliyordum fezaya doğru.
Ben onun gözünde basit bir ilk aşk olarak kalacaktım belki de. Ama o, kalbimi kendine hapsetmiş bir hırsız olarak kalacaktı. Ama unuttuğu bir şey vardı: Artık güçlüydüm.
***
Sürekli onu düşünmem ve durduk yere ağlıyor olmam iyice sinirlerimi bozmaya başlamıştı. Kafa dağıtmam ve bu saçma terk ediliş sendromundan bir an önce kurtulmak gerekiyordu.
Eyüp ve Remzi başta olmak üzere; Cemre, Berk ve abim ile yüzleşmeye karar verdim. Hiçbirinin olan bitenden haberi yoktu. Haberi olanların da pek anlam veremediği apaçıktı.
Konferans günü kutlama yaptığımız pastanede buluştuk. Daha fazla gergin gergin oturamayıp konuyu yavaşça açtım.
"Biz Ozan'la ayrıldık."
Tamam, Cemre'nin içtiği suyu soluk borusuna kaçırması sonucu öksürük krizine girmesi, Berk'in pastasını yerken çatalını yere düşürmesi ve abimin ağzı açık bir şekilde bana bakıyor olması konuya biraz bodoslama daldığımı gösteriyordu. Birazcık... Tamam, bayağı bayağı bodoslama dalmıştım konuya. Ama kem küm edince de olmaz ki! Ne yapsaydım? Acun gibi, açıyorum, açıyorum, deyip reklamama mı girseydim? Of yani!
Eyüp ve Remzi'nin rahatsız bir şekilde oturuyor olmaları, olan bitenden haberleri olduklarının kanıtıydı. Zaten bana mektupla o lanet anahtarı getirdikleri günden beri emindim. Ama Berk'in, abimin ve Cemre'nin verdiği ortak tepki, gayet de habersiz olduklarını gösteriyordu.
"Ne?!"
Abim, sakin olmaya çalışarak; "Nasıl, ne demek ayrıldınız?" diye sordu.
Omuz silktim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜZGÂRIN KIZI
Подростковая литература"Biz seninle rüzgârla deniz gibiyiz o hâlde." "Deniz rüzgâra âşık. Rüzgâr da denize... Deniz olmasa rüzgâr esmez, rüzgâr olmasa deniz köpürmez. Bir bütünü oluşturur ikisi. Farkında olmadan, birbirlerine, aşklarını bu yolla anlatırlar hâlbuki." "Ben...