Medya: Zara Larsson - Uncover
***
Yine ve yine, İzmir manzarasına karşı balkonda oturuyordum. Uzun zamandır çiçeklerimle ilgilenememiştim. Biraz başlarını aşağı eğmişler, bazısı solmuş bile!
Tabi bunu fark eder fark etmez hemen işe koyuldum: Toprağı havalandırdıktan sonra bitkinin çiçeklerini çıkarmasını engelleyen ölü yapraklarını, dallarını ve taç yapraklarını budadım. Dikenleri fazlaca olan güllerin de, dikenli kısımlarını budadıktan sonra, yeni gelen çiçekler için saksı ayarladım. Kapkara ve nemli olan toprağı saksıya döktükten sonra ortasına çukur kazdım ve çiçeği kökleriyle birlikte çukura yerleştirdim. Çukurun üzerine toprağı dökerek çukuru kapattım ve çiçeğe can suyunu verdim. Suyu yavaş yavaş emen toprak, çamur oldu ama kokusu paha biçilemezdi.
Taç yapraklarını elimle okşayıp öptükten sonra diğer çiçeklerle uğraşmaya başladım. Sağ olsun babam, çiçekçiden alabildiği kadar menekşe, yasemin ve nergis almıştı. Çiçeklerle uğraşırken zamanın nasıl geçtiğine anlam veremiyordum ve bu aralar biraz kafa dağıtmaya ihtiyacım vardı.
Annem içeriden bana seslendiğinde ona odaklandım. Üzerindeki çiçekli önlükle, başındaki kırmızı bandanasıyla yanıma gelmişti. Ellerini önlüğe silerek; "Derin Bey aradı da. Bugün saat üçte seansınız varmış, hatırlatmamı istedi kızım," dedi.
Elimi uzattığımda gülümseyerek yanıma gelip, elimi sıkıp, yavaşça zarif parmaklarıyla okşamaya başladı. Güzel gülümsemesini sunarak ışıl ışıl kahveleriyle bana baktı ve hafifçe pembeleşmiş dudaklarını alnıma bastırdı. Bir yandan da hafiften dalgalı olan saçlarım arasında elini gezdiriyordu.
"Başaracağına inanıyorum kızım. Hiç şüphem yok, ayağa dikelivereceksin."
"Teşekkür ederim anne. Her şey için..."
Son bir defa daha elimi sıktıktan sonra içeriye, yemeğin başına döndü. Annem içeri girdikten yarım saniye sonra kapı ve anahtar sesi duyuldu. Bir de abimin; "Ben geldim!" diye bağırışı...
Hemen yanıma gelip başımı öptü ve oturdu.
"Ne haber?"
"İyi işte. Beni saat üçte doktora götürür müsün?"
Konuya aniden girdiğimde abandone olmuştu fakat boğazını temizleyip kendisini hemen toparladı.
"Benim saat üçte okula gitmem gerek. Projeler için kütüphanede araştırma yapacağız Cemre ve Berk'le. Ozan götürse..."
"Hayır! Yani... Olmaz. Onun tedaviye devam ettiğimden haberi yok. Sürpriz olacak ona."
"Ama babam beşten önce dönmez. Annem araba kullanmayı bilmiyor. Benim de işim var. Ozan boşta... O götürebilir ancak."
Başımla yavaşça onaylayıp önüme döndüm. Ozan'a haber verirsem, doktorla birbirimize vermiş olduğumuz söz, geçersiz sayılacaktı. Şu an aramız iyiyken bozulmasını istemiyordum Derin Bey'le.
O anda aklıma Eyüp ve Remzi geldi. Hemen Eyüp'ü aradım ve durumu izah ettim. Şansım yaver gidiyor olmalı ki ikisi de öğleden sonra boşmuş. Anlaştıktan sonra hazırlanmak için annemle odama gittik. Bu iş gittikçe keyifli bir hâl alıyor.
***
"Telefonları alayım."
Eyüp ve Remzi, soran ifadelerle telefonlarını uzatırken; "Ozan arar diye telefonları sessize alacağım. Ve telefonlar arabada kalacak. Anlaştık mı?" dedim tek kaşımı kaldırıp.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜZGÂRIN KIZI
Teen Fiction"Biz seninle rüzgârla deniz gibiyiz o hâlde." "Deniz rüzgâra âşık. Rüzgâr da denize... Deniz olmasa rüzgâr esmez, rüzgâr olmasa deniz köpürmez. Bir bütünü oluşturur ikisi. Farkında olmadan, birbirlerine, aşklarını bu yolla anlatırlar hâlbuki." "Ben...